ABD Seçimleri: Trump’ın muhtemel hezimeti Aşırı Sağ’ı nasıl etkiler?

Hasan Kösebalaban, ABD’deki seçimleri değerlendirdiği yazısında “Amerikan toplumunun hızla artan çoğulcu yapısına karşı dip dalganın Trump sonrasında benzer ve belki de ondan daha ideolojik bir aşırı sağ lideri çıkarması şaşırtıcı olmayacak.” diyor.

Hasan Kösebalaban’ın Karar gazetesinde yayımlanan köşe yazısını (27 Ekim 2020) aşağıda ilginize sunuyoruz:

Kutuplaşan Amerika’nın seçimi

Donald Trump ve Joe Biden arasındaki başkanlık yarışı son haftasına giriyor. Seçimi kimin kazanacağına dair kesin bir tahminde bulunmak zor olsa da, bütün anketler Biden’ı önde gösteriyor. 

Trump rüzgarı sona mı erdi, yoksa Amerika’yı ve dünyayı yeni bir sürpriz mi bekliyor? 

Geçen seçimlerde de anketler Clinton’ı favori gösterirken, daha sonra şaşırtıcı biçimde Trump farkı kapatıp, oy çokluğunda değilse bile, delege sayısıyla seçimi kazanmıştı. O nedenle tahminlerde temkinli olmakta fayda var.

Seçimin sonucu ne olursa olsun, Trump’ın başkanlık dönemi Amerikan siyaset tarihinin çok ilginç ve farklı bir dönemi olarak tarihe geçecek. Onun başkanlık döneminde Amerikan seçmeni yakın bir tarihte hiç olmadığı kadar parçalanmış ve bölünmüş durumda. Pandemi sürecinde 250 bine yaklaşan ölüm oranları ve ekonomik krize rağmen Trump’ın hala yarışı son anda kazanabilmesine ihtimal veriliyor olması, onun seçmen tabanını konsolide edebildiğini gösteriyor. En başarısız olduğu pandemiyle mücadelede Cumhuriyetçi seçmenin yüzde 68’i Trump’ın elinden geleni yaptığını düşünürken, Demokrat seçmenin yüzde 88’i doğrudan yönetimi sorumlu tutuyor. 

Kutuplaşmış toplumlarda, siyasi partiler, program  bazında destek verilen ya da verilmeyen yapılar olmaktan çıkıp, kitlelerin kendileriyle aidiyet bağı kurabildikleri kimlik grupları haline geliyor. Amerika’da küreselleşen bir dünyanın getirdiği işsizlik ve yoksullaşma, özellikle eski adıyla “sanayi kemeri,” şimdi ise fabrikaların ülke dışına taşınmış olmasından dolayı, “paslanmış kemer” diye anılan Kuzeydoğu ve Ortabatı eyaletlerdeki Beyaz, muhafazakar orta sınıf arasında bir reaksiyon meydana getirdi. Ayrıca ekonomik açıdan durumları kötüleşen bu kesim, gerçek başarı hikayeleri yazan göçmen nüfusa karşı da tepkililer. 2016’da Trump’a hiç beklenmedik eyaletlerde seçim zaferi getiren desteği, bildikleri anlamda, kültür ve rengiyle kendilerine ait olan Amerika’yı kaybettiklerini düşünen bu kitle sağladı. Onlar, Trump’ın “Yeniden Büyük Amerika” sloganında kimliklerinin ifadesini buldular.

Bu tepki dalgasını sahiplenen Trump’ın, başta Müslümanlar ve Hispanikler olmak üzere göçmenleri Ötekileştirme üzerine bina ettiği kışkırtıcı söyleminin ve politikalarının etkisiyle, iki büyük parti arasında kalan bağımsız seçmen oranı giderek küçüldü. Aynı zamanda, özellikle genç seçmenlerin, partilerin temsil ettikleri ideolojik çizgi içerisinde de ayrıştığı ve kutuplaştığı görülüyor. Cumhuriyetçi partinin rengini aşırı sağ fraksiyonlar belirlerken, Demokrat Parti’nin genç seçmeni sağlık ve eğitim gibi sosyal politikalarda daha sol bir pozisyona doğru kayıyor. Biden’ın kendisine Demokrat Parti adaylığını kazandıran önseçimlerdeki başarısı ise, onun ılımlı siyasi tavrından değil, daha ziyade Siyah seçmenin oyunu alabilmesinden kaynaklanmıştı.   

Amerikan toplumu giderek eğitim, ideoloji ve etnik çizgiler temelinde daha net bir şekilde ayrışıyor. Beyaz, eğitimsiz ve kırsal nüfus ile ve etnik çoğulcu, eğitimli ve şehirli nüfus arasındaki bölünme keskinleşiyor. Trump, oylarını büyük oranda Beyaz, Hıristiyan muhafazakar ve erkek bir tabandan alıyor. Quinnipac Üniversitesi’nin sosyal araştırmasına göre, Beyaz erkeklerin yüzde 57’si Trump’a yüzde 36’sı Biden’a oy verecek. 2016’dan farklı olarak bu defa Beyaz kadınların çoğunluğu (55-42) Biden’a oy veriyor. Biden’a oy veren Beyaz seçmenin yüzde 62’si üniversite mezunu. Bu oran Trump seçmenlerinde yüzde 35. Biden ya da Kongre üyeliği için yarışan Demokrat adaylar seçim kazanabilmek için eğitimli Beyazlarla, Siyahlar, Hispanikler ve diğer etnik gruplardan oluşan bir koalisyona ihtiyaç duyuyor. 

Kutuplaşmanın bir başka göstergesi de arkadaş çevrelerinde yaşanan ideolojik kamplaşma eğilimi. Pew Araştırma Merkezi’nin Temmuz ve Ağustos ayında gerçekleştirdiği anketine göre her on kayıtlı seçmenden dördü, kendilerinden farklı bir adaya oy verecek yakın hiçbir arkadaşa sahip olmadıklarını ifade ediyor. Farklı bir adaya oy vereceğini söyleyen arkadaşlara sahip olanların oranı ise yüzde 25’den daha az. 

Şüphesiz bu sert seçmen kutuplaşmasının sorumlusu ve mimarı doğrudan Trump’ın kendisi. Bu durum anket sonuçlarına da yansıyor. Seçmen büyük ölçüde Trump için ya da ona karşı oy kullanacak. Ancak kutuplaşmanın lider şahsiyetinin de ötesinde, ekonomik dönüşümden ve nüfus dengesinin değişiminden kaynaklanan yapısal ve sosyolojik dinamikleri hiçbir zaman gözardı edilemez. 

Yaşanan toplumsal ayrışma, bütün ülkeyi etkileyen derin bir siyasi, kültürel ve sosyolojik dönüşüm. Geleneksel coğrafi Kuzey-Güney ayrımı da, etnik Siyah-Beyaz gerginliği ve çatışması da bütün tabloyu özetlemeye yetmiyor. Bu nedenle, Amerikan toplumunun hızla artan çoğulcu yapısına karşı dip dalganın Trump sonrasında benzer, ve belki de ondan daha ideolojik, bir aşırı sağ lideri çıkarması şaşırtıcı olmayacak.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!