ABD Sağının Yeni Hali: Evanjelik Siyasetin ve Elitlerin Yükselişi

Trump’la farklı bir toplumsal ve jeopolitik gerçekliğe evrilen Evanjelik elitler, dini kimlik, toplumsal ağlar, nüfuz stratejileri, dış politika yaklaşımları gibi konularda Cumhuriyetçi Parti’nin temel belirleyici aktörü haline geldi.

Gökhan Çınkara / AA

Takvimler 3 Kasım 1969 gününü gösterdiğinde ABD Başkanı olacak Richard Nixon (1969-1974) seçmenlerinin desteğini istediği konuşmasında ABD siyasal literatüründe ikonik bir şekilde yerini alacak şu ifadeleri kullanıyordu: “Ve bu gece, siz, Amerikalı yurttaşlarım, sessiz büyük çoğunluk, desteğinizi bekliyorum!” Şu an ABD Başkanı olan Donald J. Trump 11 Temmuz 2015’te başkanlık yarışındaki kampanyalarından Arizona durağında seçmenlere şöyle sesleniyordu: “Sessiz çoğunluk geri döndü, ülkemizi geri alacağız!”

Nixon’dan Trump’a devamlılık gösteren sessiz çoğunluk kavramsallaştırması, ABD siyasetinde hangi sosyal gruba karşılık geldiği ve neden önemli bir nitelendirme olduğu sorusu anlamlı olabilir.

Türkiye ile ABD arasında evanjelik Pastör Andrew Craig Brunson merkezli yaşanan diplomatik gerilim, konuya ilgi duyanlar için evanjelikliğin dinsel yorumlama içerisinde yerinin ne olduğu, evanjeliklerin ABD sosyolojisinde neye karşılık geldiği ve bu toplumsal grubun var olan ABD siyasetinde belirleyiciliğinin ve yönlendiriciliğinin boyutları hakkında sorulan soruları beraberinde getiriyor.

1960’lı yıllar küresel ölçekte ve ABD’de de kitlesel sosyal hareketlerin ivme kazandığı, gençlik hareketlerinin kampüs dışına çıkarak politik aktivizmi canlandırdığı, ABD içerisinde siyahiler ve beyazlar arasındaki ırksal dışlamacı politikaların sivil haklar hareketini görünür kıldığı ve belki daha önemlisi siyasetin etrafında dönen cinsel kimlik, kadının konumu ve ailenin anlamsızlaştırılmasını ele alan kültür savaşımının yaşandığı yıllardı. Tam da bu yıllarda genelde ABD Hristiyanları, özelde fundamentalist ve evanjelik gruplar sivil haklar konusunda politik pozisyon alma noktasında ikiye yarılmıştı. Fundamentalistler Barry Goldwater adlı Cumhuriyetçi politikacıyı desteklerken, Evanjelikler destek açıklaması yapmaktan kaçınıyorlardı. Cumhuriyetçiler 1964 seçimlerini kaybettiler. Öte yandan 1964-1968 arası ülkede kültürel liberalizm sol ideolojik referanslarla yükselişe geçiyordu ve toplumun farklı sosyal kesimlerinde yaygınlık gösteriyordu. Sol bir politik formasyona/içeriğe sahip olan bu kültürel meydan okuma, sağ siyaseti yani Cumhuriyetçileri oldukça endişelendiriyordu. Evanjelikler ve fundamentalist gruplar 1968 seçimlerinde Richard Nixon’ı destekleme kararı aldılar. Yukarıda alıntıladığımız şekliyle, Başkan Nixon kendisini destekleyen muhafazakar koalisyonu, özellikle de Evanjelikleri, bir jest olarak, “sessiz çoğunluk” olarak adlandırmayı tercih ediyordu. Nixon’ın 1968 seçimlerinde gösterdiği başarı, evanjelik dini hareketin uzun yıllar sürecek siyasi ve toplumsal etki kanallarının genişlemesine ve uzamasına yardımcı olacak kritik bir gelişmeydi. Vurgulanması gereken diğer bir tarihsel olgu, evanjelik politik söylemin temel fikir setleri, ideal değerleri ve ayrışma hatlarının bu dönemin politik havası içerisinde olgunlaştığıydı.

Evanjelizmin dinsel-siyasal motivasyonları

Evanjelizm, Protestan Hristiyanlığın yorumu olarak öne çıkan, kelime anlamı itibariyle ‘müjde, iyi haber’ anlamlarına gelen, temel ilkeler olarak bireysel dönüşmeyi, İncil’in (Eski ve Yeni Ahit) inancın uygulanmasında merkeze alınmasını ve bireysel inancın kolektif aktivizmle eş güdümlü olmasını öngören ve Hz. İsa’nın İkinci Kez Dünyaya Gelişi’ni hazırlayan aktörler olarak kendilerini gören dinsel-siyasal bir toplumsal hareket ve dinsel yorum olarak tanımlanabilir. Evanjeliklerin ABD’deki nüfusları yaklaşık 100 milyon civarındayken, küresel ölçekte Evanjelik inançlı kişi sayısı 600 milyona ulaşmaktadır. Evanjelikleri ABD’deki en hızlı büyüyen ve en yaygın organize olan dini yerleşik grup olarak nitelendirmek mümkündür. Demografik gücü, kurumsal nüfuzu, toplumsal ağları evanjelikleri ABD siyasi tarihinin son 30 yılında önemli karar verici aktörlerden birisi olarak sivriltti.

Evanjelikler, ABD’de yükselen toplumsal trendlerin temel olarak iki eksende yoğunlaştığını gözlemliyorlardı: (a) ahlaki deformasyonlar (b) dini hayatın ve İncil’in mesajının kamusal görünümünün eksikliği. Dini referansla topluma bu şekilde yaklaşmaları, kürtaja, eşcinsel evliliklere, kanun ve nizamı bozduğunu düşündükleri Black Lives Matter, WoodStuck, Hippie Hareketi ve kampüs ayaklanmalarına net bir şekilde toplumsal ve siyasal tavır almaları nedeniyle Cumhuriyetçi Parti’nin politik elitlerinin ilgisini çekiyorlardı.

Evanjeliklerin esas olarak, ABD siyasetinin “güneyli” politik kültürünü benimsediklerini söyleyebiliriz. Bu nedenle Evanjeliklerin siyasal coğrafya olarak ABD’nin güneyinde veya bilinen ismiyle İncil Kuşağı’nda (The Bible Belt) yoğunlaşmaları, onların etnisite (beyaz ağırlıklı), toplum (muhafazakar) ve devlete (liberteryen/sınırlandırılmış devlet) yaklaşım kodlarını oluşturuyordu. Evanjelikler iklim değişikliğinden kaynaklanan sorunlara şüpheyle bakan, toplumun fakir ve kendi kendine yetemeyen kesimlerine federal desteklerin akışına karşı, kendi kazandıkları refahın vergilendirilmesine soğuk, sivil topluma müdahale etmeyen fakat diplomatik ve askeri açıdan etkin bir devleti mümkün kılacak politikaları destekliyorlardı. Bu gibi politik ve toplumsal konumlanışlar Evanjelikleri ABD’de ırksal ve dini aidiyetlerin öncelikli olduğu bir kültüre itiyordu. Evanjelikler, Franklin Delano Roosevelt’in, 1929 Büyük Ekonomik Krizi’ne cevap olarak işleme koyduğu “New Deal” (Yeni Anlaşma) adı altındaki bir dizi kamusal fonla desteklenen ve makro ve mikro ekonomik dengeleri sağlıklı zeminlere oturtmayı hedefleyen politikalara karşı tavır alıyorlardı. Bu karşı tavırda SSCB’den ABD’ye yönelen komünizm tehdidi ve kendi gruplarının marjinalleşmiş bir azınlık hale geldiğini düşünmeleri müessirdi. Evanjelikler bu politik-psikolojik kıskacı zamanla endişeli bir ruh haliyle siyasal koruma bekleyen bir politik davranışa evrilttiler.

Evanjeliklerin devlete yaklaşımlarında ayırıcı bir unsur olarak ABD’nin ilahi bir lütuf olduğuna dair sürekli tekrarlanan bir vurgu görülür. Onlara göre Tanrı ve ABD arasındaki özel bir ilişki mevcuttur ve bu özel ilişkinin muhafazası ancak kamusal ve özel alanda İncil merkezli ahlakiliğin yaygınlaştırılması ve korunmasıyla mümkün olacaktır. ABD’ye verilen bu özel dogmatik anlam, Evanjelikleri Hz.İsa’nın yeryüzüne İkinci Kez Dönüşü ve ardından 1000 yıllık iktidarının başlatılması için siyasal iktidarı elde tutanlara etki etmenin önemli olduğuna inandırmaya başlamıştı. ABD’deki Evanjelikler bir yandan toplumsal düzeni iktidar eliyle ve araçlarıyla kendi değerlerine göre kodlamayı merkeze alan iç politik motivasyonları, öte yandan Hz. İsa’nın ilahi-politik iktidarı için ortam hazırlama yönlü dış politik/jeopolitik motivasyonları gündemine almaya başlamıştı.

Evanjeliklere göre tarih/zaman Tanrı’nın krallığına doğru ilerliyordu. Fakat bu tarihsel ilerlemeyi ara sıra akamete uğratan 'şeytanın işleri' araya giriyordu. Bunlar geleneksel toplumsal bağları zayıflatıyor ve ahlaki kaos yaratıyordu, böylece tarihsel süreç gerileme ve insanlığın temel değerleri çöküş vetirelerine girebiliyordu. Bu noktada Evanjelikler zamana müdahale etmenin ancak beşerî, yani kolektif işlerle değişebileceğini düşünüyorlardı. Bu kaotik durumdan çıkışın tek yolu Hz. İsa’nın İkinci Kez Gelişi ve 1000 yıllık iktidarını kurması olacaktır. Buna evanjelik literatürde “premillennialism” (binyılcılık) denmektedir.

Evanjelizmin siyasallaşma süreci

Evanjeliklerin aktivizmi temel kurtuluş metodolojisi olarak benimsemeleri onları zamanla statüko-karşıtı ve elit-karşıtı bir pozisyona itecekti. Bu politik-dini yaklaşımın en berrak temsilini Donald J. Trump’ın genelde ABD’nin yerleşik medya, politika ve bürokrasi elitlerine gösterdiği tavırlarda görmekteyiz. Evanjeliklerin aktivizmi onları öte yandan hızlı bir şekilde ABD sathında kurumlar ağı inşa etmeleri yönünde motive ediyordu. Bu kurumlar, radyo istasyonlarından kilise gruplarına, teolojik kolejlere, vakıflara, yayınevlerine, oradan gençlik merkezlerine varan geniş bir çeşitlilik ve yayılım gösteriyordu. Evanjeliklerin kurumlar ağı inşa etmeleri onların kendilerine has komünite/grup dili geliştirmelerine de yardımcı oluyordu. Kurumlar ağ şeklinde yayılırken ve grubun söylemi tekçi ve tutarlı bir hale gelirken karizmatik görünüşü olan, güçlü ve doğrudan hitabet sahibi bir liderlikle bambaşka bir evreye ulaşacaktı. O kişi Billy Graham’dı. Billy Graham ABD’de Evanjelikleri kendi dar çevrelerinden çıkaran, ABD’nin genel Hristiyan kamuoyuyla buluşturan, Evanjelik yorumu liberal ve fundamentalist yorumlardan ayrıştıran ve daha da önemlisi Evanjelik anlayışı siyasallaştıran bir figürdü. Graham, Başkan Truman’dan Başkan Trump’a varan silsilede en üst düzey politikacılarla stratejik ilişkiler kurmayı başardı. Aslında evanjelizmin günümüzde etkili düzeye erişmesinde Graham’ın kurduğu politik ittifakların, ABD toplumuna yaklaşımının, ülke genelinde verdiği sayısız konferansın ve kurulmasına katkıda bulunduğu vakıfların etkisi oldukça büyük.

Evanjelik politik kültür, kiliselerde edilen dualardan anlaşılacağı üzere, mağduriyet duygusu üzerinden yükseliyordu. Bu politik kültür Evanjeliklerin haklarının çiğnenebilir ve kurumlarının tehdit altında olduğu ve haysiyetlerine saldırmaya hazır Demokratların olduğu gibi argümanlar temelinde kurgulanıyordu. Bu motivasyonlar Evanjeliklerin Cumhuriyetçi Parti’nin demografisi içinde en büyük dini grup olarak öne çıkmasını sağladı. Evanjeliklerin yüzde 81’i son seçimlerde Donald Trump’ı destekledi. Evanjelikler, Demokrat Parti’nin kürtaj, sivil haklar, dinin kamusal alanda temsili, eşcinsel evlilikler, aile gibi konulardaki tutumları karşısında kolayca partizanlaştılar.

Hristiyan Siyonistler

Evanjeliklerin iç politikaya dönük ahlakçı tutumları zamanla dış politikaya yönelik İncil ve Tevrat merkezli yayılmacı askeri politikaların izlenmesini talep eder hale geliyordu. Apokaliptik (kıyametvari) senaryolar, Evanjelik politik ve askeri elitlerin gündeminin ilk sıralarında yer almaya başlamıştı. Burada temel referans Eski Ahit’in Yaratılış 15:18 bölümüydü: Nil’den Fırat’a kadar olan topraklar Tanrı tarafından vaat edilmişti. Evanjelikler bu gibi dini referansları “jeopolitikleştirme” konusunda oldukça ısrarcıydılar ve bunları eskatolojik zincirin esaslı unsurları haline getiriyorlardı. Bu jeopolitik dini tahayyül Evanjeliklerin önemli bir kısmını siyonistleştirdi. Bu grup böylece Hristiyan Siyonistler olarak anılmaya başladı. ABD içerisinde şu anki nüfusları 30 milyona yaklaşmakta. Temel tezleri olan Hristiyanların ebedi kurtuluşu için, Yahudi halkının vaat edilen topraklara dönmesi, kutsal toprakları restore etmesi ve göç eden tüm Yahudilerin Eretz Yisrael’de yani İsrail topraklarında toplanması gerekmektedir.

Ancak bu süreç tamamlandıktan sonra Hz. İsa yeryüzüne inerek Hz. Davud’un tahtına Kudüs’te oturabilecektir. Dünya kamuoyunun yakından takip ettiği üzere Başkan Trump 6 Aralık 2017’de ABD’nin İsrail Elçilik binasını Tel-Aviv’den Kudüs’e taşınmasını öngören başkanlık kararnamesini imzalamış ve Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak ilan etmişti. Ayrıca Mart 2018’de Taylor Force Kanunu (Act) ile Filistin’e ABD’nin federal bütçesinden yapılacak yardımlar Filistin Yönetimi’nin hayatını kaybetmiş veya hapsedilmiş Filistinli savaşçıların ailelerine yardım yapmaması şartına bağlanmıştı. Bu iki konu Hristiyan Siyonistlerin Trump yönetimi nezdindeki önemli başarıları olarak gösteriliyor. Hristiyan Siyonistler yine Yaratılış 12:13’de geçen şekliyle “İsrail’i mübarek kılanları mübarek kılacağım” ifadesiyle ABD’nin İsrail’e olan koşulsuz politik, askeri ve diplomatik desteğinin ilahi bir emir olduğunu vurguluyorlar. Bu derece yoğun dini referanslara sahip olan Hristiyan Siyonistler, İsrail’e yaklaşımlarındaki diğer önemli kaldıraç olan “Yahudi-Hristiyan medeniyet birlikteliği”nin esaslı bir ortağı olarak İsrail’i görüyorlar. Hristiyan Siyonistlerin, medya organlarında sürekli dolaşıma soktukları medeniyetler çatışması ve kutsal savaş (The Holy War) gibi argümanlar, kurguladıkları bu medeniyet birlikteliğinden türüyor.

İsrail ile Evanjelikler arasındaki ilişkiler

Hristiyan Siyonistler, kuruluş aşaması sırasında İsrail’i (Yahudi-Hristiyan) Batı medeniyetinin ileri bir karakolu olarak tahayyül ediyorlardı. İsrail’in Filistin topraklarında bir devlet organizasyonu inşa edip etmemesinin uluslararası hukuk açısından bir anlam ifade edip etmemesi Evanjeliklere göre gereksiz bir tartışmaydı. Onlara göre temel mesele, Doğunun geri kalmışlığına en iyi cevap olarak İsrail’in kurulmasıydı. İsrailli siyasetçiler için ABD’de kendilerinin olağan dostları Liberal Protestanlar olagelmişti. Fakat 67 Savaşı’nın neticesi ve İsrail’in Batı Şeria, Gazze, Sina ve Golan Tepeleri’ni işgali Liberal Protestanları rahatsız etmeye başladı ve politik ve diplomatik desteklerini kısıtlama yoluna gittiler. İsrailli politik elitler yüzlerini Evanjelik gruplara dönmeye başladılar ve onları İsrail’e kitlesel olarak seyahat etme çağrısında bulunmaya başladılar. Bu geziler özelikle Doğu Kudüs ve Batı Şeria’ya yoğunlaşıyordu. İsrail’in temel hedefi Evanjeliklerin kendilerinin ABD’deki kamu diplomasisiyle alakalı işlerini yürütmeleri ve onların dini inançları gereği İsrail’le özel bir ilişki kurmalarını temin etmekti ve en önemlisi yerleşimlere bir meşruiyet arayışı öne çıkıyordu. Kısa ömürlü olsa da ABD’li Evanjeliklerin Jerry Falwell liderliğinde Moral Majority (Ahlaklı Çoğunluk) ismiyle kurdukları parti, İsrail Başbakanı Menahem Begin’den ‘Jabotinksy İsrail’e Hizmet Madalyası’nı almalarını sağlamıştı. Jerry Falwell’in oğlu sonradan Başkan Trump’ın en önde gelen destekçilerinden olacaktı. Arkansas eski Valisi Mike Huckabee de İsrail’deki yerleşimleri sürekli ziyaret eden Cumhuriyetçi evanjelik politikacılardan. Vali Huckabee’nin kızının (Sarah Sanders) Başkan Trump’ın sözcüsü olduğunu belirtmekte fayda var.

Hristiyan Siyonistlerin Washington’da etkin ve nüfuzlu lobileri olduğunu eklemeliyiz. Bunlardan öne çıkanlar İsrail İçin Birleşik Hristiyanlar (Christians United for Israel-CUFI) ve İsrail için Amerikalı Hristiyan Önderler (American Christian Leaders for Israel). Bu iki grup, Obama döneminde İran’la yapılan anlaşmanın düzeltilmesi, yeniden müzakeresi veya ortadan kaldırılması için Trump yönetimi nezdinde yoğun lobi faaliyetlerinde bulundu. Ve neticede başarılı oldular.

Cumhuriyetçi Parti'nin belirleyici aktörü

Bu gibi fırsatlar Hristiyan Siyonistler için Tanrı’nın kendilerini kutsaması için kaçırılmayacak fırsatlar olarak görülüyor. Günümüzde de Hristiyan Siyonistlerin, Yerleşimci-Dindar-Milliyetçi Siyonistlerle oldukça yakın temas içerisinde oldukları görülüyor. ABD’li Evanjeliklerin, 67 sınırlarına göre işgal altındaki topraklarda, yerleşimlerin yoğunlaştığı bölgeleri sık sık ziyaret etmeleri bunun bir göstergesi olsa gerek.

Hristiyan Siyonistler, neo-con (neo-muhafazakar) elitlerle yakın ilişkiler içerisinde olmakla birlikte özellikle Yahudi neo-con politik, entelektüel ve askeri elitleri önemsiyorlar. Hristiyan Siyonistlerin dış politika meselelerinde bu kadar net tavır almasına rağmen ulusal güvenliği ilgilendiren veya spesifik yasama mevzularında konum almalarını sağlayacak kurumsal kapasiteleri oldukça sınırlı. Bu açıdan ABD’de yerleşik bulunan İsrail lobisi (AIPAC, ADL, ZOA) unsurlarından lojistik destek almaya oldukça açıklar. Kısacası onlara İsrail lobisinin “junior partner”ı (küçük ortağı) demek mümkün.

Başkan Trump’la farklı bir toplumsal ve jeopolitik gerçekliğe evrilen evanjelik elitler dini kimlik, toplumsal ağlar, nüfuz stratejileri, dış politika yaklaşımları gibi konularda Cumhuriyetçi Parti’nin temel belirleyici aktörlerinden en öne çıkanı olmuşa benziyor. Sadece politika önerisi yapmakla kalmıyor aynı zamanda Trump yönetiminin en kritik bürokratik pozisyonlarına kendi takipçilerinin yerleşmesini sağlıyorlar. Evanjelik elit ağları kritik kaynakları, kültürel ürün üretimlerini eline almaya çalışıyor. Hükümet/siyaset düzeyinde, sanat/medya/TV alanında, toplumsal çevrelerde/STK çevrelerinde, dini kanonda, yüksek eğitimde, iş yaşamında etkisini hissettiriyor. Kısacası, Evanjelikler ABD’nin yeni yönetici sınıfı olarak öne çıkmışa benziyor.

[Kudüs İbrani Üniversitesi Truman Center’da ve Brandeis Üniversitesi Schusterman Modern İsrail Araştırmaları Merkezi’nde misafir araştırmacı olarak bulunan Gökhan Çınkara İsrail, Filistin siyaseti, Yahudi dünyası ve Ortadoğu toplumları ve siyaseti konularında akademik çalışmalar yürütüyor]

 

Yorum Analiz Haberleri

Yapay zeka statükocu mu?: ChatGPT'de cevaplar neye göre değişiyor?
Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm