ABD ne zaman vuracak?

Abdurrahman Dilipak

Genel kanaat ABD'nin İran'ı vuracağı yönünde..

Vurmasına vuracak da, ne zaman, nasıl ve nereyi vuracak, o belli değil..

ABD'nin İran'ı vurmak istemesinin 2 sebebi var. 1. sebeb, İsrail'in varlığı ve güvenliği için, 2. sebeb, BOP'un gerçekleşmesi, ABD'nin caydırıcılığının kanıtlanması ve bölgedeki varlığının güvenceye kavuşturulması gerek..

İsrail'in güvenliği açısından Suriye'nin, Filistin direnişi ve Lübnan'daki Hizbullah hareketinin bastırılması gerekiyor..

ABD'nin İran'ı vurması için Suriye'nin devre dışı bırakılması gerek.

ABD'nin İran'a saldırmasında işin başında teknik anlamda bir engel yok.. Irak'tan, körfezden, Hint Okyanusu’ndan, Afganistan'dan, Türkiye üzerinden saldırabilir. Hatta İsrail uzun menzilli füzelerle de İran'ı vurabilir.. Burada asıl sorun, cevap vermeye kalkışması halinde İran'ın nasıl önleneceğine ilişkin.

İran bölgede yalnız değil. Rusya ve Çin'le yakın ilişkisi var. Hatta Almanya ile de sıcak teması var..

ABD'yi korkutan, eğer ilk saldırıda İran çökertilemezse, İran'ın cevabı ABD için ve İsrail için tam bir felakete dönüşebilir.. Çatışma kontrol edilemezse, yeni bir dünya savaşına kapı aralanmış olabilir..

ABD Silahlı Kuvvetleri, İran konusunda bölünmüş bir durumda.. Her ne pahasına olursa olsun savaş yanlısı olanlar ve bu savaşa karşı çıkanlar da karşı karşıya gelmiş durumda.. ABD bu konuda bölünmüş gibi..

Bu süreç ABD seçimlerini de etkiliyor..

Şimdi tartışılan bir diğer konu, bu saldırının seçimlerden önce mi, sonra mı yapılacağı..

Eğer seçimden önce saldırı gerçekleşirse, bu durum seçim sonuçlarını etkileyebilir ve Cumhuriyetçiler dramatik bir seçim yenilgisi ile karşılaşabilir.. Seçimden sonra bir operasyon ise, eğer yeni başkanın göreve başlamasından önce olursa bu Cumhuriyetçilerin Demokratları savaşa itmesi anlamına gelebilir.. Yeni başkanın göreve başlamasından sonra ise, diplomatik yolları denemeden ve alelacele askeri güç kullanımına karar verilmesi ABD diplomasisi açısından pek de olumlu bir girişim olmayacaktır..

Zaten silahsız ve kurtarmaya (!) gittikleri bir halkın direnişi karşısında bile köşeye sıkışan ABD'nin herhalde İran'la başetmesi çok da kolay olmasa gerek.

Peki ABD saldırmazsa ne olur?

ABD'nin caydırıcılığının sonu olur.. İnandırıcılığı kalmaz. İran daha da güçlenir.. Yarın daha zor bir durumla karşı karşıya kalabilir..

ABD'nin İran karşıtı politikası, bugün en çok İran'ın işine yarıyor. İçeride disiplin sağlıyor ve dışarıda ABD karşıtı güçlü bir lobi oluşmasına sebeb oluyor..

ABD'nin akılsızca uyguladığı boykotlar ve tecrit politikası, “kötü komşu insanı kap kacak sahibi yapar” misali, İran'ın kalkınmasında itici bir rol oynadı.. ABD kendi oyununa geldi ve silahı geri tepti.. Bumerang sahibini vurdu.

Görünen o ki, İsrail, Suriye'yi İran'dan uzaklaştırmaya çalışıyor.. Çevresindeki ülkelerden kendini tanımayan tek ülke olan Suriye ile de anlaşarak, Suriye'yi yanına almaya çalışıyor.

Ama bu zor.. İsrail hükümetlerle anlaşsa halkla anlaşamaz, halkla anlaşsa iktidarlarla anlaşamaz.. İsrail'le anlaşan iktidarlar halktan kopuyor. Dolayısıyla halka rağmen diktatoryal bir iktidar gücü ile yapılan işbirliği, uluslararası camiada prestijlerine ciddi zarar veriyor..

Suriye'de halk Sünni ve muhalif bir geleneğe sahip. İktidar ise, bugün tümü ile seküler bir anlayışa ve yaşayışa sahip olsa da Şia'ya yakın. Bu vesile ile de İran'la ayrıca yakın ve sıcak ilişkileri var..

Suriye bu süreçte Türkiye'ye yakın durarak, aslında ABD ile stratejik ortaklığa sahip bir ülke üzerinden İsrail'le masaya oturarak, saldırgan tarafın elinden saldırı gerekçelerini almaya yönelik bir diplomatik bir yol izliyor...

Aslında herkesin zamana ihtiyacı var. Ve yine herkesin dirsek temaslarını canlı tutması gerekiyor..

Bu durum aynı zamanda Türkiye'nin bölge ülkeleri arasında kilit rol oynamasına ortam hazırlayan bir süreci harekete geçiriyor..

Kader kendi ağını örüyor.. Tarihin akışı yeni fırsatlar koyuyor önümüze..

Savaşla ya da savaşsız, ABD ile ya da o olmadan, bölgede radikal değişiklikler olacak.. İktidar güçleri, sınırlar ve rejim değişiklikleri yaşanacak.. Servet el değiştirecek.. Üretim-tüketim ilişkileri yeniden şekillenecek..

Bugünkü durum arizi/geçici bir hal. Zorlama bir durum.. Radikal değişiklikler ve büyük dönüşüm için zaman ilerliyor..

Bugünkü cahillik, fakirlik ve ahlaksızlık, kimlik krizi, yabancılaşma yüz yıllık bir dayatmanın eseri.. Ve şimdi ırmak yatağını arıyor..

Batının zenginliği mazlum milletlerin kasalarından çalınan servetten oluşuyor.. Bizim kan ve gözyaşlarımız, çalınan alınterlerimiz üzerine kurulu bir servet ve iktidar söz konusu.

Onların zenginlikleri, öteki büyük çoğunluğun yoksulluklarının toplamı kadardır..

Tarihin akış yönü belli..

Görünen o ki, gelinen noktada İsrail'in ve ABD'nin çaresizliği İran'ınkinden çok daha büyük.. En azından İran ya da bizim gibi ülkeler yok olma korkusu yaşamıyorlar. Ama İsrail ve ABD kaybederse bir daha ayakları üzerine doğrulması çok mümkün olmaz..

ABD İsrail için kendini böyle riskli bir maceraya sokabilir mi?

Evet bu mümkün..

Ya ABD ve İsrail her gün biraz daha küçülmeyi ve küçüldükleri ölçüde yüreklerindeki korkuyu büyüterek korkuları ile birlikte yaşamayı öğrenecekler ya da saldıracaklar ve öbür yolu deneyecekler.

Burada gözlerini korkutan bir diğer nokta ise, İran'a vurduklarında karşılarında dünyayı bulacaklar ve saldırı gerekçelerini açıklamayacaklar.. Ve sonuçta yine ve daha çabuk bir şekilde ve dramatik bir biçimde kaybedecekler.

Şimdi ABD ve İsrail'in önünde iki seçenek var: Ya yavaş yavaş, ya da aniden ve ağır bir bedel ödeyerek tarih sahnesinden çekilmek!

Selâm ve dua ile..

VAKİT