ABD mi yenildi, Taliban mı kazandı?

Kendi topraklarında daha önce benzerlerinden farklı olmayan bir işgalci güç olarak gördükleri ABD’ye karşı bir bağımsızlık savaşını kazandılar. İşgalciyi diğer mağlupların yanına gönderdiler.

Yasin Aktay YeniŞafak'taki köşesinde bugün ABD'nin işgalciliğini ve Taliban'ın zaferini yorumluyor. Türkiye'de Taliban'a dair çok şey biliyoruz gibi nara atanların cahilliğini de hatırlatmaktan imtina etmeyen Aktay'ın yazısını okurlarımızın ilgisine sunuyoruz.

ABD’nin Afganistan macerasının belli bir sona geleceği aslında bugün değil, çok önceden belli olmuştu. 2001 yılında başlayan bu maceranın hedefleri her ne idiyse bu hedefler için ödenmek zorunda kalınan bedel vakit geçtikçe daha da ağırlaşacaktı. Bu çok açık bir şekilde daha işin başında görünmeye başlanmıştı. O yüzden Biden’ın Afganistan’dan çekilme konusunda vermiş olduğu karar, zararın neresinden dönülürse kâr olduğu yönündeki gerçekçi politikaya çok geç de olsa başvurmaktan başka bir şey değil.

Bu kararı aslında Biden’dan önce Trump, Trump’tan önce Obama da verebilirdi ve hepsi de vermeyi düşündü ama cesaret edemediler. Afganistan’da harcanan her dakika ABD’nin zararına olduğu halde bunu halka anlatmak o kadar kolay olmayacaktı çünkü. Oraya giderken halka o kadar çok yalanlar söylendi, o kadar büyük algı mühendislikleriyle o kadar milli bir mesele haline getirildi ki konu. Afganistan’dan geri çekilmek adeta bir vatan toprağını terk etmek anlamına gelmiş oldu ABD’de.

Bu arada Taliban’ı şeytanlaştıran yoğun algı üretimi özellikle Afgan kadınının ABD’nin korumasına ve kurtarıcılığına duyduğu ihtiyaç konusunda ABD kamuoyunu çok fazla inandırmış durumda. O yüzden ABD’nin geri çekilmesi konusunda ABD kamuoyunda en fazla işlenen konu bugün bile Afgan kadınına ne olacağı sorununa indirgenmiş durumda. ABD halkının sanırsınız en büyük tasası bu.

Aljazeera’nın Bilâ Hudud programının başarılı sunucusu Ahmed Mansur’un 2010 yılında Pakistan İstihbaratı’nın eski Başkanı Hamid Gul ile yaptığı bir mülakat var. Mülakatı izlediğinizde aslında ABD’nin Afganistan karşısındaki durumunun bir yenilgi veya çekilmeyi zorunlu kıldığını çok net görüyorsunuz. ABD’nin buradaki her bir askerinin kendisine en az 1 milyon dolarlık bir bedeli oluyor. Burada kurmaya çalıştığı orduya yaptığı yatırımlar, ülkenin yeniden inşası için harcadığı paralara hiç değinmeyelim. 11 sene önce şekli ve mahiyeti bile çok net öngörülen bu çekilmenin neden 11 sene geciktiğini sorabiliyorsunuz sadece. Açıkça görünüyor ki o günden beri ABD için Afganistan kendi halkına büyük maliyetleri olan son derece lüks bir maceradan başka bir şey değil.

Diğerlerinin cesaret edemediğine Biden’ın cesaret etmesi, Biden’ın diğerlerinden daha cesur olduğunu mu gösteriyor? Kanaatimce, bu olayın Biden’ın yaşıyla da belli bir seviyeye gelmiş devlet tecrübesiyle de ilgisi var. Büyük ihtimalle Başkanlık için ikinci bir fırsatı olmayacağını düşündüğü için, kaybedecek bir şeyi olmadığı düşüncesiyle bu kararı rahatlıkla verebildi Biden. Kendi ülkesinin daha fazla zarar edeceği bir maceradan dönmenin yol açabileceği siyasi maliyeti karşılamaktan çekineceği bir şey yok Biden’ın. Bütün çılgınlığına rağmen Trump’tan daha cesur bir karar almış olduğunu söyleyebiliriz.

Halkına izahı zor bu cesur kararıyla birlikte Biden çekilmenin planlaması konusunda da öngörülerinin tutmamasıyla da önemli bir prestij kaybına uğradı. Taliban’ın çok hızlı ilerlemesi karşısında baştan beri yine de güvendiği bir şey vardı. 20 yıldır eğitip donattığı, modern bir kurum haline getirmiş olduğu 300 bin kişilik bir Afgan ordusunun Taliban’a karşı bir denge unsuru olarak direnebileceğini hesaplamış, bu hesabını da kamuoyuyla defalarca paylaşmıştı. Bu ordunun en azından Taliban’ın Kabil’e girmesini engelleyerek oluşabilecek müzakerelerde ona karşı bir denge oluşturacağını hesaplamıştı. Yani hesap Afganistan’ın tamamen Taliban’a terkedilmesi değildi. Ancak Taliban’ın salmış olduğu dehşet veya rüzgâr karşısında Afgan ordusu tek bir mermi sıkmadan Kabil’i ona teslim etti.

O kadar ki, Taliban bile buna hazırlıklı değildi. Nitekim müzakereler devam ediyordu ve bu müzakereler için sondan bir adım öncesinde kararlaştırılmış olan mekân Kandahar’dı. Gerekçesi de Molla Birader’in Kabil’e gidemeyeceği, ancak Taliban kontrolündeki Kandahar’a gidebileceğiydi. Günün sonunda Taliban kendisini Kabil’in merkezinde buldu.

Taliban’a gelince. Onlarla ilgili çok çarpıcı bir karşılaştırma yapılıyor Arap medyasında. Onlar hiçbir zaman Rambo filmlerini izleyen bir neslin çocukları değildiler. Yani ABD askeriyle karşılaştıklarında önceden kafalarında Holywood’da üretilen Amerikan askerinin olağanüstü kahramanlıklarına dair imaj ve hikayeler yoktu. ABD askerinden korkmalarını gerektirecek hiçbir ideolojik uyuşturucu almış değillerdi. Gerçek bir karşılaşma oldu. Kendi topraklarında daha önce benzerlerinden farklı olmayan bir işgalci güç olarak gördükleri ABD’ye karşı bir bağımsızlık savaşı verdiler.

Taliban’ı terörist olarak niteleyenlerin bilmeleri gereken şey, onların Afganistan dışında başka bir ülkede hiçbir faaliyetlerinin olmaması. Sadece kendi topraklarında işgale karşı direndiler. Bundan dolayı onlara terörist yaftası sadece işgalciler tarafından yakıştırılabilirdi.

Üstelik onlar 2001 yılında işgalciler geldiklerinde en az 5 yıldır Afganistan’ı yöneten bir gruptular. Terörizmle tek bağları, 11 Eylül saldırılarının talimatını veren Usame b. Ladin’i ABD’ye teslim etmemiş olmalarıdır. Bu da onlar açısından, ülkelerinde himayelerindeki birini düşmanına teslim etmeme yönünde tamamen geleneksel-ilkesel bir tutumdu.

Ayrıca Taliban hakkında çok uzman gibi konuştuğu halde en basit gerçeği bilmeyip hâlâ onları Selefi diye niteleyenler var. Daha önce de söyledik. Taliban Selefi bir hareket değil, olabildiğince geleneksel medrese çizgisinde Hanefi-Maturidi anlayışa sahiptir. Arap dünyasında aşina olduğumuz Selefilik neresinden bakarsanız, modernizmle etkileşim içinde oluşmuş bir ideolojidir.

Taliban’ın İslâm anlayışı gelenekselci değil gelenekseldir, bunun da özellikle altını çizelim. Yapı, Hanefi-Maturidi mezhebine dayalı kesintisiz bir medrese geleneğinin hiç güncellenmemiş bir külliyatını günümüze taşıyor ve uyguluyor. Yönetimden ayrılmak zorunda kaldığı 20 yıllık süre içinde ise hiç boş durmamış, muhtemelen bu külliyatın en azından bir kısmını güncelleme ihtiyacını gerçek anlamda hissetmiştir.

En azından verdikleri mesajlar bu güncellemeyi yapmış olduklarını gösteriyor.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!