Berat Özipek’in konuyla ilgili Serbestiyet’te yer verilen analizi şöyle:
Amerika’daki Mahkeme Neyi Yargılıyor?
“Bak, gördün mü, adam itiraf etmiş işte” türünden paylaşımlarla, çocuklar gibi şen, ABD yargısından “AKP’yi mahkum etmesini” bekliyor birileri.
Zarrab’a “bülbül” diyenler bile var. Belki şu anki “sesini” beğendiklerinden, ABD’nin onu “öttürme” şekli hoşlarına gittiğinden.
Türkiye’deyken inanmadıkları Zarrab şimdi adaletin sesi olmuş, Amerikan yargısı da İlahi Mahkeme.
Her şeyden önce, neyin davası bu? Konusu ne?
Amerika İran’a ambargo koymuş, Türkiye’den birileri de onu delmiş.
Davanın özü bu.
Bu arada, iddiaya göre, bazı Ak Partili bakanlar ve/veya oğulları da rüşvet almış. Bu da konuşuluyor ama davanın asıl konusu olarak değil.
**
Özden başlayalım. Bu bir Birleşmiş Milletler ambargosu değil, ABD ambargosu.
Peki ABD İran’a ambargo koymaya yetkili mi?
Ne uluslararası hukuk bakımından yetkili ne de ahlaki bakımdan. Gücüne dayanıp, gücü yettiğine kendi çıkarına uygun kararı empoze ediyor her zamanki gibi.
Başkalarına haram kıldığı meyveyi kendisi yiyor belki yine. Bazı büyük ABD firmalarının yasağın etrafından dolaşarak İran’la iş yaptığı söyleniyor. Tıpkı geçmişte yaptığı gibi.
İran’ın eli temiz değil de ona ambargo koymak için ABD’nin dibi daha mı az kara?
**
Ben Zafer Çağlayan’a da diğerlerine de kefil olmam; “Hükümetin çevresindeki insanlar rüşvet almamıştır” falan demem. Ama tıpkı 17-25 Aralık gibi. Asıl mesele yolsuzluk değil (Hatta bu kez davanın görünürdeki konusu bile bu değil.)
Yolsuzluktan çok daha pis bir devletler oyunu ve bu anlamda çok daha büyük bir yolsuzluk bu. Ve ben bu oyunda “ABD'nin adil ve tarafsız yargısı”na da dış politikasında ahlaki ilkeleri izlediğine inandığım kadar inanıyorum.
ABD yönetimi bu davayı konjonktüre bağlı olarak Türkiye’yi hizaya getirme ve gelmezse cezalandırma bahanesi olarak kullanmayı deneyecek gibi görünüyor. Zarrab’ın “birlikte çalışmayı” kabul etmesi ve “itirafçı” olması, önceden başkalarını suçlayıp şimdi ABD'nin Türkiye'ye karşı koz olarak kullanabileceği şekilde konuşması bu açıdan dikkat çekici.
İktidara karşı pek çok kez en sert muhalefeti yapan Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu bu ayrımı yapabilenlerden. “Biz bu şartlar altında bunu hiçbir zaman polemik konusu yapmayacağız. Çünkü bu konu sadece Erdoğan'a karşı değil Türkiye'ye karşı yürütülen bir tavırdır” diyor o yüzden.
Bunu tespit ettikten sonra gelelim iktidarın sorumluluğuna:
Türkiye toplumu 17-25 Aralık’ta ne yapılmak istendiğini gördüğü için “yolsuzluk operasyonu” dolmuşuna binmedi; iktidarın yanında durdu. Bununla birlikte ona açık çek falan vermedi ve alaşağı etme girişimini atlattıktan sonra yolsuzluklarla ilgili olarak gereğini yapmasını bekledi. Ama o bunu yapmadı. Rüşveti yargılasaydı bu vesileyle Türkiye’nin ABD’nin ambargosunu deldiği ortaya çıkacaktı da o yüzden mi? Bu gerekçenin tatmin edici olabilmesi için badireyi atlatır atlatmaz bu isimleri dışlaması ve kendi tabanı tarafından da yolsuzlukla suçlanan, dahası hiç sevilmeyen benzer isimleri taltif etmeye devam etmemesi gerekirdi. Ama etti. Bu insanlar, onların çevresinde arzı endam etmeye devam ettiler. Bugün iktidarın en büyük avantajı, ABD’de bu dava görülürken “belge” açıklayan bir muhalefete sahip olması; ama bunun bile bir avantaj olarak sınırları var.
Bu noktada ana muhalefete gelelim:
Rüşvet iddialarını terk etmeksizin bugün ABD’nin ambargo üzerinden Türkiye’yi yargılamasına net bir dille karşı çıksaydı, gerçek veya sahte, o belgeleri Zarrab’ın ifadeleriyle eşzamanlı yayınlamasaydı yine de şansı olabilirdi. Ama bugün yaptığı, fırsatçılıktan öte kötü bir şey. Ortalama insanın aklına ve vicdanına itibar etmemekte devam ettiği sürece tarih dışı kalacak ve bu da normal olacak.
**
Bir devletin tek yanlı ambargo koyma yetkisini tartışmadan davayı konuşanlar farkında olmasalar veya farkında değilmiş gibi yapsalar da şu an ABD açıkça hukuksuzluk yapan bir devlet. Katar veya Arabistan’dan açık açık haraç isterken yaptığının bir benzerini Türkiye’ye de yapıyor. Bunu görmek için “yerli ve milli” olmak gerekmiyor. Asıl evrensel ilkeler, mesela adalet perspektifinden bakınca doğru bir görüntü ortaya çıkıyor.
ABD’nin keyfi yasağını veri kabul edip, piyasa ekonomisine ve serbest ticarete yönelik engelleyici tutumunu sorgulamaksızın Türkiye’den veya başka bir ülkeden birilerini ambargoyu delmekle suçlamak doğru değil.
Çünkü bu ambargonun kendisi meşru değil.
**
Hükümeti eleştirmek için çok sebep var. OHAL sürecindeki pek çok uygulama, haksız tutuklamalar, işten atmalar ve yaşatılan mağduriyetler... Ama ABD’nin siyasi ve ticari çıkarları için koyduğu ambargo ile ilgili dava bunlardan biri değil.
Yolsuzlukla ilgili eleştirinin yeri de bu dava değil.
Bunu tespit etmek, sizin yolsuzluğu önemsemediğinizi falan göstermez, tersine, fırsatçılığı reddetmeniz, yolsuzluk eleştirinizi çok daha güçlendirir; çünkü onun ahlaki bir temele dayandığını gösterir.
Son olarak “ABD hegemonyası”ndan “bir süreliğine” söz etmeyip, o sayfayı ABD bir şekilde “Tayyip”i gönderdikten sonra konuşmak üzere atlayıp, sadece rüşveti konuşan ülkemizin “anti-Amerikancı, anti-emperyalist çevreleri”ne gelince. Tarih de “bir süreliğine” onlara yer vermemeye devam edecek.