Dahlia Scheindlin / Fikir Turu
ABD-İsrail “özel ilişkisi” için yolun sonu göründü mü?
ABD ile “özel ilişki” sahibi olduğu İsrail arasında soğuk rüzgarlar esiyor. Gazze’de soykırıma varan katliamlarını sürdüren Netanyahu hükümetine karşı ABD’de tepkiler çığ gibi büyüyor. Bu tepkiler sonucunda, ABD, İsrail’e ağır mühimmat sevkiyatlarının durdurulmasına karar verdi. Peki, neler oluyor? Sarsılmaz ve ilelebet gibi gözüken ABD-İsrail “özel ilişkisi” için son göründü mü?
Kamuoyu araştırmacısı, İsrail üzerine yazdığı kitaplarla bilinen ve Haaretz’de köşe yazarı olan Dahlia Scheindlin, Foreign Affaires’teki makalesinde her iki tarafta yapılan anketler ışığında bu sorunun yanıtını aradı.
Yazıda öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:
“8 Mayıs’ta Biden yönetimi İsrail Savunma Kuvvetleri’ne büyük bir silah sevkiyatını durdurduğunu doğruladı. Yönetimin İsrail’in davranışlarını önemli ölçüde kısıtlayabilecek önlemler alma konusundaki istekliliği, İsrail’in Gazze’deki savaşı karşısında artan hayal kırıklığını yansıtıyordu.
Bu karar ayrıca ABD içinde İsrail konusunda giderek artan partizan bölünmeyi de gözler önüne serdi. Aylardır Kongre’deki bazı Demokrat liderler ve birçok Demokrat seçmen, yönetimin İsrail’in savaştaki tutumuna çok fazla müsamaha gösterdiğini ve İsrail’e ezici bir askeri, mali ve siyasi destek sağladığını düşünüyordu. Öte yandan, Biden’ın ağır silah sevkiyatını durdurma kararı onlarca Cumhuriyetçi Kongre üyesi tarafından eleştirildi. 19 Mayıs’ta New York’tan Cumhuriyetçi Temsilci Elise Stefanik daha da ileri giderek Kudüs’e gidip İsrail Knesset’inin bir grubuyla yaptığı toplantıda Biden’ın politikasını alenen kınadı.
ABD siyasetinde İsrail çatlağı derinleşiyor
Washington, İsrail’e yönelik iki partili destek geleneğiyle gurur duysa da gerçekte partiler arası uçurum yıllardır giderek derinleşiyor.
Birçok Demokrat seçmen ve genel olarak genç Amerikalılar, İsrail’in Filistinlilerin insan haklarını ve ulusal kendi kaderini tayin hakkını uzun süredir inkâr etmesini eleştirmeye başladı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun popülist, liberal olmayan politikaları ve teokratik hükümet koalisyonu müttefikleri onları daha da yabancılaştırdı. Öte yandan, Cumhuriyetçiler ve pek çok dindar muhafazakâr, İsrail’e sınırsız desteği giderek daha fazla bir inanç konusu haline getiriyor.
İsrailliler bağımsız politika istiyor
İkili ilişkilerin giderek partizanca okunması sadece Amerikan tarafında değil. Biden yönetiminin 7 Ekim’den sonra ve savaşın büyük bölümünde İsrail’e verdiği güçlü desteğe ve Amerikalı Yahudilerin büyük çoğunluğunun geleneksel olarak Demokratlara oy vermesine rağmen, kamuoyu yoklamaları İsrailliler’in Donald Trump’ı açık ara farkla Joe Biden’a tercih ettiklerini gösteriyor. Geçmiş on yılların aksine, İsraillilerin çoğunluğu liderlerinin ABD’nin politika tercihlerine karşı çıkmasını da onaylıyor. Öyle gözüküyor ki, böyle düşünen İsrailliler ABD-İsrail ilişkilerinde bir kırılma yaşanmasından ya da İsrail’in meydan okumasının bir gün İsrail’in bel bağladığı kapsamlı askeri yardımı tehlikeye atmasından pek endişe duymuyor.
İsrailliler ve Amerikalılar arasında artan sürtüşme Gazze’deki mevcut savaşla ortaya çıkmadı. Her iki ülkedeki daha uzun vadeli sosyal ve siyasi gidişat, onlarca yıldır ilişkilerin temelini oluşturan meşhur “ortak değerlerin” zaten baskı altında olduğunu gösteriyor. Ancak savaş bu gerilimi ve buna neden olan partizan politikaları tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi. Bu, iki ülkenin çarpışma rotasında olduğu anlamına gelmiyor, ancak önümüzdeki yıllarda ittifakın doğası hakkında önemli soruları gündeme getiriyor.
İsrailliler Biden’a soğuk bakıyor
İsrailliler büyük bir farkla Donald Trump’ı Joe Biden’a tercih ediyor. Biden’ın 7 Ekim saldırısından sonra ve savaş boyunca İsrail’e verdiği kapsamlı desteğe rağmen, İsrailliler sadece ılımlı bir onay gösterdi. Kasım 2023 ve Ocak 2024’te, İsrail Demokrasi Enstitüsü’nün araştırmaları İsrailli katılımcılara Biden’ın tavizsiz destek sunduğunu hatırlattı ve ardından İsrail’in bu destek karşılığında bazı ABD taleplerini karşılaması gerekip gerekmediğini sordu; her iki ankette de İsraillilerin büyük bir kısmı İsrail’in Washington ile koordine olmak yerine kendi kararlarını vermesi gerektiğini söyledi.
Buna karşılık Mart ayı ortasında İsrail’in News 12 kanalı için yapılan bir kamuoyu araştırması, İsraillilerin 2024 ABD başkanlık seçimlerinde Trump’ı (yüzde 44) Biden’a (yüzde 30) 14 puan farkla tercih ettiğini ortaya koydu. Bu, yönetimin silah sevkiyatını durdurma kararını açıklamasından ve az sayıda şiddet yanlısı Batı Şeria yerleşimcisine yaptırım uygulayacağını söylemesinden çok önceydi.
İsraillilerin ABD yönetimlerine ilişkin tutumları da dikkat çekici. News 12 anketinde Netanyahu’nun koalisyonunu destekleyenlerin neredeyse dörtte üçü Trump’ı tercih ettiklerini söylerken, Netanyahu’ya muhalif partileri destekleyenlerin yüzde 55’i Biden’ı tercih etti. Aslında bu partizan bölünme hem İsrail hem de ABD’de yıllardır devam eden sosyal ve siyasi güçlerin doruk noktasını yansıtıyor.
ABD’de Demokratlar İsrail’e karşı radikalleşiyor mu?
Biden’ın silah sevkiyatını erteleme açıklamasından önceki aylarda, Demokratların İsrail’in Gazze’deki savaşına yönelik hoşnutsuzluğu giderek artıyordu. İlerici Kongre üyeleri Biden yönetimine Netanyahu’nun politikalarına karşı daha sert bir tavır alması için baskı yapıyordu. Mart ayında, Demokrat ve tanınmış bir İsrail destekçisi olan Senato Çoğunluk Lideri Chuck Schumer, Netanyahu’yu açıkça eleştirmiş ve İsrail’de erken seçim çağrısında bulunmak için emsal teşkil eden bir çıkış yapmıştı. Demokrat seçmenlerin bir kısmı, özellikle de genç Amerikalılar ve sol görüşlüler, savaşı eleştirme konusunda en az politikacılar kadar seslerini yükseltti. Özellikle, Biden’ın 2 tonluk bombaları durdurma açıklamasını yapmasından haftalar önce, Ekonomi ve Politika Araştırmaları Merkezi tarafından yapılan bir anket, Demokratların büyük bir çoğunluğunun ve tüm Amerikalıların büyük bir çoğunluğunun İsrail’e silah sevkiyatının durdurulmasını desteklediğini ortaya koydu.
Bu gelişmeler aynı zamanda ABD’nin İsrail’e bakışındaki uzun vadeli eğilimleri de yansıtıyor. Önceki on yıllarda olduğu gibi Amerikalıların büyük çoğunluğunun İsrail’i desteklediğini unutmamak gerekir. Netanyahu, Mart ayında yapılan ve Amerikalı yetişkinlerin yüzde 82’sinin süregelen savaşta Hamas’a karşı İsrail’i desteklediğini ortaya koyan Harvard CAPS / Harris Anketi’ne atıfta bulunmuştu. Bir sonraki ay yapılan Harvard CAPS / Harris Anketi ise Amerikalıların yüzde 52’sinin İsrail’e “olumlu” ya da “çok olumlu” not verirken, Filistin Yönetimi’ne sadece yüzde 16, Hamas’a ise yüzde 14 not verdiğini ortaya koydu. Filistin yanlısı protestolarına geniş yer verilen üniversite ve yüksekokul öğrencileri arasında bile İsrail-Filistin çatışmasına ilişkin görüşler medyada sıkça yansıtıldığından çok daha ölçülü. Örneğin, Mayıs ayı başında Axios için yapılan bir anket, ABD’li üniversite öğrencilerinin yüzde 83’ünün, yani ezici bir çoğunluğunun İsrail’in var olma hakkı olduğuna inandığını ortaya koydu.
Ancak Amerikalılar İsrail’in Filistinlilere yönelik politikalarını giderek daha fazla eleştirir hale geldi. Gallup anketine göre, Filistinlilere karşı İsrail’in yanında yer alan Amerikalıların toplam oranı 2018’de yüzde 64 iken, 2024’ün başlarında yüzde 51’e kadar geriledi. Pew anketleri de bu konuda partizanlar arasındaki uçurumun giderek derinleştiğini ortaya koyuyor. 2001 yılında Cumhuriyetçilerin sadece yüzde 50’si İsrail’in yanında yer alırken, 2018’de bu oran yüzde 79’a yükseldi. Buna karşılık Demokratlar arasında İsrail’i seçenler 2001’de yüzde 38 iken 2018’de bu oran yüzde 27’ye kadar geriledi. Bu ayrışma o zamandan bu yana geçen yıllar içinde daha da pekişmiş görünüyor.
İki ülkede genç kuşaklar birbirinden uzaklaşıyor
Aynı zamanda, Amerikalıların İsrail hakkındaki görüşlerinde de büyük bir kuşak farkı ortaya çıktı. Pew tarafından Şubat 2024’te yapılan bir ankete göre 65 yaş üstü Amerikalıların yüzde 78’i İsrail’in savaşma gerekçelerini geçerli bulurken, 18-29 yaş grubundakilerin sadece yüzde 38’i geçerli buluyor ki bu da 40 puanlık bir fark demek. Axios anketine katılan öğrencilerin büyük çoğunluğu İsrail’in var olma hakkını kabul etse de, neredeyse yarısı -yüzde 45’i- “İsrail’i boykot etmeyi ve protesto etmeyi amaçlayan” kampüs protestolarını desteklerken, sadece yüzde 24’ü karşı çıkıyor. Nisan ayında yapılan Harvard CAPS / Harris Anketi de 18-24 yaş arası katılımcıların “Gazze’deki krizden” çoğunlukla İsrail’in sorumlu olduğuna inananlar (yüzde 49) ile çoğunlukla Hamas’ı sorumlu tutanlar (yüzde 51) arasında neredeyse eşit olarak bölündüğünü ortaya koydu. Buna karşılık, 65 yaş üstü kişiler arasında İsrail’i suçlayanların oranı sadece yüzde 14.
En az 15 yıldır, derinlemesine yapılan araştırmalar genç İsrailli Yahudiler arasında sağcı eğilimlerin güçlü olduğunu gösteriyor.. Bu olgunun iki doğrudan açıklaması var. Birincisi demografik özellikler: İsrailli genç Yahudiler önceki on yıllara kıyasla daha dindar çünkü dindar aileler çok çocuk sahibi olma eğiliminde ve dindar Yahudiler İsrail’deki daha az dindar Yahudilere kıyasla daha sağcı. İkincisi ise İsrail’de son yirmi yılda hâkim olan siyasi ortam: Bugünün genç İsraillileri Netanyahu’nun aşırı milliyetçi sağcı döneminde büyüdüler. Barış sürecine dair hiçbir anı taşımıyorlar ve Hamas’la sayısız çatışmanın, sık roket saldırılarının ve çatışmayla bağlantılı şiddet dalgalarının ortasında büyüdükleri için bolca savaş deneyimine sahipler.
ABD’de 2024 başkanlık seçimi neleri değiştirebilir?
Trump yönetimi sırasında Netanyahu, Trump’ı İsrail’in en iyi dostu olarak lanse etti. “İsrail yanlısı” uzun zamandır sağcı bir gündemi yansıtıyordu ve şimdi Trump’ın politikalarını benimsemek anlamına geliyordu: Filistinlileri aşağılamak, İsrail’in Batı Şeria’nın bazı kısımlarını ilhak etmesi için planlar önermek, Golan Tepeleri üzerinde İsrail egemenliğini tanımak ve ABD büyükelçiliğini Kudüs’e taşımak. Bu noktada İsrailli Yahudilerin çoğunluğu kendini siyasi sağ ile özdeşleştirdiğinden, İsraillilerin ona olumlu bakması şaşırtıcı değil.
Buna karşılık, birçok İsrailli, Oval Ofis’e girmeden önce bile, Biden’a soğuk bakıyordu. Ekim 2020’de ABD başkanlık seçimleri öncesinde İsrail Demokrasi Enstitüsü (IDI) tarafından yapılan bir ankete göre İsraillilerin yüzde 63’ü Trump’ın yeniden seçilmesini isterken sadece yüzde 17’si Biden’ı tercih etmişti.
Bu rakamlar, Biden’ın İsrail’deki düşük destek seviyesine katkıda bulunan şeyin sadece Gazze’deki savaşla ilgili mevcut gerilimler değil, aynı zamanda İsrailli seçmenler içindeki daha derin değişiklikler olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Dahası, savaştan sonra ABD’li seçmenler İsrail’in davranışlarından daha memnuniyetsiz hale gelse bile İsrail’in sağcı çoğunluğu daha da büyüyebilir.
Özel ilişki için “kış geliyor”
Kamuoyu değişkenlik gösterir ve anketler asla politikayı yönlendirmemelidir. Nisan 2024’te, ABD’nin İsrail’e olağanüstü askeri destek sağlamak için Arap devletlerini de içeren uluslararası bir koalisyon oluşturması ve İran’ın büyük bir füze saldırısını engellemek için ortak hava savunmalarını kullanmasının ardından, İsrailliler Biden yönetimine eskisinden daha sıcak bakmıyordu. Saldırının ardından İsrail Demokrasi Enstitüsü, İsraillilere bu son derece etkili koalisyonu hatırlattı ve şimdi “kalıcı bir bölgesel savunma anlaşması karşılığında gelecekte bir Filistin devletinin kurulmasını prensipte kabul edip etmeyeceklerini” sordu. İsraillilerin rakamları değişmedi: yüzde 55’lik bir çoğunluk bu fikri reddederken, sadece yüzde 34’ü kabul etti.
Ancak İsrailliler de ABD’nin İsrail’e yönelik görüşlerinde giderek artan partizan bölünmeyi endişeyle izliyor. Biden’ın Trump’a karşı yürüttüğü zorlu seçim kampanyası sırasında İsrail ve savaş konusundaki tutumunun Amerikan kamuoyundaki kritik seçmenler arasında nasıl görüldüğünü gösteren anketleri izlediğini iyi biliyorlar. Trump, Biden’ı yenmeyi başarır ve İsrail sağını destekleyen politikalara devam ederse, iki ülke arasındaki mevcut çatlak, en azından hükümet düzeyinde, popülist bir sağ kanat hizasına kayabilir.
ABD-İsrail ilişkilerinin temeli bir zamanlar ortak çıkarlara dayanmakla birlikte, ortak değerler de çok önemseniyordu. Menfaatler açısından Soğuk Savaş’ın jeopolitiği çoktan geride kaldı. Ancak iki ülke hâlâ birbiriyle örtüşen bölgesel kaygılara sahip. Ortak değerler meselesi ise daha karmaşık: İki ülke de demokrasiye, özellikle de liberal demokrasiye bağlılıklarını sürdürüyor mu? İsrail bu kimlikten uzaklaşıyor ve ABD de Kasım ayında kendi yoluna karar verecek.
Özellikle İsrail’de devam eden savaş ve çalkantılar göz önüne alındığında, her iki ülkenin de nereye gideceği konusunda pek çok şey bilinmiyor. Ancak ABD ve İsrail’in temel değerleri daha da ayrışırsa, her iki ülkenin yeni nesil liderleri artık birbirlerini akraba olarak görmeyebilir. Bu durumda, ortak stratejik çıkarlar iki ülkenin müttefik olarak kalmasını sağlayabilir ancak geçmişte sahip oldukları “özel ilişki” sona erebilir.