Zafer Burakmak / Yöneliş Haber
ABD ve NATO ilişkisi birçok cenahın daha çok karşıtı üzerinden tartıştığı bir konu. ABD’nin ilişki kurduğu güçlere çıkar merkezli baktığı gerçeği, daha çok diğer taraf üzerine yapılan yorumlarda işlenir. Dolayısıyla bu taraf üzerinden kurulan ilişkinin faydaları görülürken diğer tarafın sömürüsü konu edinir. ABD’nin YPG ile kurduğu ilişki üzerinden anti Amerikancılık kasanlar, Türkiye’nin daha çok tavizleriyle ilerleyen Türkiye-ABD ilişkilerini irdelemiyor mesela. Yada antiemperyalizm adı altında yıllarca duyar kasanlar, YPG’ye destek verilmesi üzerine anti Amerikancılığın aslında bir tuzak olduğunu hararetli bir şekilde yazabiliyorlar. Çünkü ABD üzerinden yürütülen tartışmaların merkezinde aslında ABD yok, ABD’nin kurduğu ilişkinin diğer tarafı var.
Örneğin Ortadoğu devletlerinin yada YPG gibi örgütlerin ABD ilişkisini ciddi anlamda eleştiriyor görülen bir televizyon yorumcusu, bir sonraki cümlesinde Türkiye’nin ‘stratejik ortaklığını’ övmekte, NATO’daki varlığını hararetli bir şekilde savunabilmektedir. Hâlbuki ABD ile askeri ilişkiler daha çok NATO üzerinden yürütülmektedir. Hatta bu kurum ile yürütülen ilişki, Türkiye’nin kimi noktalarda egemenlik haklarını bile elinden almaktadır. Örneğin 15 Temmuz darbe girişiminden yaklaşık 2 ay önce Bakanlar Kurulu kritik bir karar almıştı. Kararda yabancı NATO askerlerinin Türkiye’de “TBMM kararı” olmaksızın konuşlandırılmasına izin veriliyordu. Karara göre herhangi bir kaos ortamında 5 bin kişilik bir NATO kuvveti, kriz birliği olarak Meclis’in onayı olmadan görev yapabilecek. NATO’nun 2014’te Galler Zirvesi’nde kabul edilen eylem planına dayanılarak NATO ülkesinde olası bir saldırıda yada karmaşada 5 gün içerisinde 15 bin “Çok Yüksek Hazırlık Seviyeli Müşterek Görev Kuvveti” konuşlandırılabiliniyor. Bu karar, Meclis kararı olmadan egemenlik hakkınızın bir kısmını devretmeniz anlamına geliyor. Bugün YPG’yi ABD üzerinden sert bir şekilde eleştiren kimi kesimlerin NATO’nun bu yetkilerine pek dokunmamaları eleştirilerinin anti Amerikancılıkla ilgili olmadığını gösteriyor.
Yine NATO’nun Türkiye’de adeta işgal ettiği bilinen üs sayısı 28 (Kimi anlaşmalarla gizlenmiş üsler hariç). Bu üslerdeki NATO yetkileri pek kamuoyunda işlenmez genelde. Almanya ile Türkiye arasında İncirlik Üssü’ndeki Alman askerlerine ziyaret üzerinden yaşanan gerginlikte bir detay göze çarptı. NATO kullanımına da sunulan Konya 3. Ana Jet Üssü'ne gelecek ziyaretçileri meğer Türkiye engelleyemiyormuş. Alman vekillerin Konya Üssü’ndeki askerleri ziyaretleri NATO uçuşu olarak yapılacağından Türkiye’nin izni gerekmiyor sadece bilgilendirmek yeterliymiş. Yani Türkiye, kendi topraklarındaki üssüne gelip gidenlere müdahale edemiyor. Kobani’de açılan ABD üssü üzerinden yapılan eleştirilerin onda biri NATO’ya yapılsa Türkiye bu durumdan kurtulurdu herhalde.
PKK ANTİEMPERYALİST İKEN: KÜRTLER PİYON OLARAK KULLANILIYOR
Bunun yanında çarpıklığın bir diğer yanı da trajikomik. Yıllarca antiemperyalist takılan sol toleranslılar, bu aralar antiemperyalist söylemlerden de en fazla rahatsız olan kesim durumunda. Kendileri gibi adeta herkesin de ABD’nin YPG’ye silah verip öne sürmesini övmelerini istiyorlar. Halbuki aynı kesimlerin Irak işgali başlarında ABD’nin desteklediği Mesut Barzani ve Talabani’ye dönük eleştirilerini hatırlasak. Hani şu ‘antiemperyalist oldukları zamanları’;
Özgür Gündem Gazetesi’nden 1 Nisan 2003: “ABD ordusu savaşa yoğunlaştırılsın diye… Revü kızlarına programlar yaptırılıyor. Playboy, savaş gemilerine, karargâhlarına kadar giriyor. Seks partileri düzenleniyor! Bu bir kültürdür. ABD kültürü, ABD uygarlığı budur. ABD’nin geliştirdiği yıkım siyasetinin en temel öğesi de budur.”
Aynı günler Duran Kalkan; “Savaşa özellikle işgal savaşına karşı, ilerleyen zamana ve savaşın yarattığı korkunç tabloya rağmen Kürt aydınlarının tavır almamış olmasının nedeni, işgalin ‘Kürtler lehine bir durum yaratacağı’ fikrine kilitlenmiş olmalarıdır… Birkaç istisna dışında herkes gözünü ABD’ye dikmiş, oradan bekliyor. Çıt çıkaran, itiraz eden yok. ‘ Hele bekleyelim, bir şeyler olacak, ABD kazanıyor, Kürtlere de bir statü tanıyacak. O halde niye savaşa karşı olalım’ anlayışı yaygın ve hakim… ‘Ya Saddam? O az mı katletti. ABD vursun devirsin’ gibi söylemler de aynı anlayışa dayanıyor.” diyordu. Yine Özgür Gündem gazetesinde “Talabani ve Barzani, ABD’yle geliştirdikleri koruculuk ilişkilerinin Kürtleri bölge güçlerinden yalıtarak karşıtlaştırdığını görmeli… Bölge halkları ve insanlık nezdinde teşhir ve tecrit olmuş, İsrail gibi yalnızlaşmış bir Kürt devletinin ya da oluşumunun bölge barışını sağlamayacağı kesin. Ne bölge barışına katkısı olabilir ne de Kürtlere bir şey verebilir. Dolayısıyla Kürtlerin yeri bölge halklarının yanıdır.” yazıyordu. KADEK Genel Başkanlık Konseyi Üyesi Gülizar Tural’ın “Kürtler piyon olarak kullanılıyor.” tespiti manşetten veriliyordu.
ABD değişmedi, yine emperyalizmini artırma derdinde. NATO’daki ABD ile YPG’ye destek veren ABD aynı ülke. Hani şu herhangi bir olayda TBMM kararı olmadan 15 bin asker konuşlandırabilen NATO’daki ABD. Yine kullanımındaki üslere gelip gidenleri kendisinin belirlediği ABD. Hani şu ‘stratejik ortaklık’ yürütülen ülke. Şimdi bu ülke, YPG ile de ilişki kuruyor. Yine Irak işgali sürecinde Kürtleri kendi işi için kullanan ABD ile bugünkü ABD de aynı. Ve “ABD, işbirliği yaptığı gücü köle edinir. Türkiye NATO üzerinden boyunduruk altındadır. Egemenliğini ipotek vermiştir” cümlesini de “Kürtler piyon olarak kullanılıyor, ABD’yle koruculuk ilişkileri geliştiriyorlar ” tespitini de yazdıracak tablo orta yerde. Hangisini duyacağınız konuşanın tarafına göre değişiyor maalesef. ABD için söz konusu çıkarları olunca hiçbirinin diğerinden pek bir farkı kalmıyor oysa.