ABD’nin hegemonya gücünü koruduğu ve sürekli yükseliş temayülü gösterdiği dönemde dünyadaki sistemler onunla ilgili tavırlarına göre muhtelif kategorilere ayrılıyorlardı.
Bazıları ABD’nin kucağında besleniyor, ondan sürekli istifade ediyorlardı. ABD bunlardan bazılarını çocuğu gibi özenle besliyor, güçlü ve canlı kalması için çalışıyordu. Bu şekilde beslenenlerin başında Siyonist işgal devleti geliyordu ki dünyada hiçbir sistem ve yönetim ABD nezdinde Siyonist işgal düzeninin konumuna ve statüsüne gelememiştir. ABD, bazı sistemleri de onlara ihtiyaç duymasından ve onlardan istifade etmesinden dolayı besliyordu. Tıpkı bir binek atını veya yük eşeğini ya da avcı köpeğini besler gibi. Mısır ve Pakistan rejimlerini buna örnek verebiliriz. ABD açısından bu gibi sistemlerin önemi sağladıkları faydaya göreydi. Faydasız hâle gelmeleri veya olumsuz bir görünüm arz etmeleri durumunda çöpe atılacaklarını bu sistemler de biliyor, ondan dolayı kendilerinden istenen görevi aksatmadan yerine getirmeye özen gösteriyorlardı. Mısır rejiminin tüm Arap dünyasında ve İslâm âleminde prestijine zarar vermesine rağmen ısrarla Gazze’nin Rafah sınır kapısında gardiyanlık yapması bu yüzdendir. Pakistan cuntası lideri General Müşerref’in defterden silinmesi de ABD açısından olumsuz konuma gelenlerin çöpe atılmasına örnektir.
Amerikan emperyalizmiyle ilişki konusunda ikinci kategoriye girenleri ayıya dayı diyenler olarak nitelendirebiliriz. Tabii onlar için de karşılıklı çıkar söz konusudur. İşin içinde Amerikan emperyalizmini sırtında taşıma zilleti de var. Suudi Arabistan’ı belki bu kategoriye giren ülkelerden sayabiliriz. Özellikle 11 Eylül olaylarından sonra ABD tarafından hedefe yerleştirilmesine, ABD bankalarındaki paralarının dondurulmasına, sık sık terörü destekleme suçlamasına maruz kalmasına ve muhtelif şekillerde aşağılanmasına rağmen birtakım siyasi menfaat hesaplarından dolayı ayıya dayı demeye devam etmiştir. Üstelik bununla yetinmeyerek el-Kaide’yle savaştığı imajı vermek için kendi vatandaşlarına karşı, ağır ekonomik maliyetleri olan ve önemli miktarda kan dökülmesine yol açan operasyonlar düzenlemiştir.
Üçüncü kategoriye girenler ABD tabusuna kendilerini kaptıranlardır. Onlar ABD’nin dünya hâkimiyetinin sarsılmayacağına, dolayısıyla en akıllıca politikanın onunla işbirliği yapmak ve onun efendiliğini kabullenmek olduğuna inanıyorlardı. Böyleleri ABD’yi efendi olarak tanımayı kendileri için izzet sayıyor, çünkü dünyanın efendisinin yanında kıymet kazandıklarını düşünüyorlardı. Bu yüzden de takındıkları tavırdan dolayı zillete düştüklerini düşünmüyorlardı. Ürdün rejimini bu kategoriye giren sistemlere örnek verebiliriz.
Tabii bütün bunların yanı sıra Amerikan hegemonyasına karşı çıkan, bu hegemonyanın son bulmasını isteyen ve onun emperyalist globalleşme oyununa karşı zayıf ülkeler arasında işbirliğinin güçlendirilmesini savunan ülkeler de vardı. Ama biz bugünkü yazımızda ABD ile birlikte dökülenlerden söz ettiğimizden, daha çok onun safında yer almaktan ve onu omuzlarında taşımaktan dolayı Amerikan hegemonyasının çökmesinden sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasi olarak zarar göreceklere dikkat çekmek istiyoruz.
ABD hegemonyasının çökmesinden birinci derecede zarar görecek olan, Siyonist işgal devletidir. Bunu işgal devletinin istifaya zorlanan eski başbakanı Ehud Olmert de itiraf etti. Aslında Siyonist devlet burada sadece ABD’nin değil, aynı zamanda kendisinin yaptığı yanlışların cezasını çekmiş olacak. Çünkü ABD Siyonist devlet açısından altın yumurtlayan tavuktu. Siyonist devlet, önüne konan altınları görünce iştahı kabardı, tamahı arttı ve onu günde bir kereden fazla yumurtlatmak için zorlamaya, bu amaçla muhtelif oyunlara başvurmaya başladı. Afganistan ve Irak işgalinde de Siyonist lobinin teşviklerinin büyük rol oynadığı biliniyor. Şimdi Amerikalıların birçoğu son krizde Yahudi lobisinin tutumunun payı olduğuna inanıyor.
Zikrettiğimiz kategorilere giren sistemlerin tümü Amerikan hegemonyasının çökmesiyle birlikte dökülmeye başlayacak. Sovyetler’in çökmesinden sonra onun beslediği ve ayakta tuttuğu sistemlerin yaşadığına benzer dökülmeleri ABD’nin kumanda ettiği sistemlerde de görebiliriz. Bu sistemler şimdi kendilerini sağlama alabilmek için iki farklı politikaya başvuruyorlar. Bazıları halklarıyla bütünleşmeye ve irtibat bağları kurmaya çalışırken, bazıları da copun ve silahın gücünü daha fazla kullanmayı tercih ediyor. Bakalım gidişat ne yönde olacak. Çok hızlı değişim beklememek gerekir. Ama dünyanın yeni bir döneme girdiği kesin.
VAKİT