Abdullah Muradoğlu / Yeni Şafak
ABD yine şaşırtmadı!
ABD, Filistin’in BM’ye tam üyeliğiyle ilgili Güvenlik Konseyi’ndeki oylamada “veto” silahını kullanarak bir kez daha “iki devletli çözüm”e ilişkin politikasında samimi olmadığını gösterdi. 15 üyeli Güvenlik Konseyi’nin 12 üyesi Filistin’in Tam Üyelik başvurusuna onay verirken, İngiltere ve İsviçre “çekimser” oy kullandı. BM’ye tam üyelik için Güvenlik Konseyinin 9 üyesinin onay vermesi yeterli. Ancak Konseyin veto yetkisine sahip 5 Daimi üyesinden herhangi birisinin de veto etmemesi gerekiyor. Tam Üyelik için BM’nin 193 üyesinden en az üçte ikisinin de “evet” oyu vermesi yeterli. BM’nin 139 üyesi zaten Filistin’i devlet olarak tanıyor. Avrupa’nın birçok ülkesi de Filistin’i tanımaya hazırlanıyordu. Filistin’in tam üyeliği için tek engel ABD’nin veto etmemesiydi. Beklendiği gibi ABD Filistin’in üyeliğini veto etti.
Aslında ABD “BM Güvenlik Konseyi”nden (BMGK) 9 “evet” oyunun çıkmamasını istiyordu. Böylece, veto etmek zorundan kalmayacağı için kendisini temize çıkarmış olacaktı. Bu yüzden ABD “BMGK” üyeleri nezdinde bir gizli diplomasi yürüttü. New York merkezli haber kuruluşu “The Intercept”, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yürüttüğü lobi faaliyetlerine ilişkin bazı belgeleri yayınladı. Bu belgelere göre ABD, “BMGK” üyesi Ekvador’dan Filistin’in tam üyeliğine onay vermemelerini sağlamak için Konseyin diğer üyeleri nezdinde lobi yapması isteniyordu.
ABD’nin lobi için Ekvador’u seçmesinin arka planındaysa Ekvador ve Meksika arasında diplomatik gerilime yol açan bir gelişme vardı. Rüşvet suçlamasıyla yargılanan Ekvador eski Başkan Yardımcısı Jorge Glas Aralık 2022’de Meksika Büyükelçiliği’ne sığınmıştı. Ekvador polisi 5 Nisan 2024 günü Meksika Büyükelçiliği’ne baskın düzenleyerek Glas’ı tutuklamıştı. Meksika ise Ekvador’u Uluslararası Adalet Divanı’na şikayet etmiş, Ekvador’un, kamuya açık şekilde Meksika’dan özür dileyene kadar BM üyeliğinin askıya alınmasını talep etmişti.
ABD, Filistin’in tam üyeliğini engellemek için BM Güvenlik Konseyi üyesi Ekvador’un düştüğü bu durumdan yararlanmak istedi. Ancak Ekvador, “BMGK”nın Filistin’i destekleyen 11 üyesiyle birlikte hareket etmeyi daha uygun görerek ABD’nin istediği yola girmekten vazgeçti.
“BMGK” üyelerinin Filistin’in tam üyeliğine destek vermemeleri için lobi yapan ABD bununla da yetinmeyerek Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’dan tam üyelik başvurusunu askıya almasını istemiş. Amerikan medyasına yansıyan bilgilere göre ABD tam üyelik için Filistin yönetimine tatmin edici bir seçenek sunmadığı için bu baskı girişimi de sonuç vermemiş.
Filistin 2011 yılında da BM üyeliği için başvurmuş idi. ABD ise Filistin’e “Gözlemci üye” statüsünü kabul etmesi için baskı yapmıştı. ABD, Filistin yönetimine tam üyeliğin yakın zamanda gerçekleşeceği vaadinde bulunmuştu. ABD bu sözünde durmadı. Netanyahu ise öteden beri Filistin Devletinin kurulmasını önlemekle övünüyor. İsrail müzakerelere açık olmadığı gibi işgal altındaki Batı Şeria’da yasa dışı yerleşimleri genişletmeye devam ediyor.
Biden Yönetimi Filistin’in tam üyeliğinin BM’de tek taraflı değil, İsrail ve Filistin yönetimi arasında yapılacak doğrudan müzakerelere bağlı olduğunu savunuyor. Oysa BM 1947’de tek taraflı olarak İsrail Devletinin kurulmasını sağlamıştı. Dönemin ABD yönetimi de İsrail’in BM’ye tam üyeliği için taraflar arasında doğrudan müzakerelere gereksinim duymamıştı.
ABD sözde “İki devletli çözüm”den yana olduğunu savunurken, eylemleriyle tam aksi yönde bir tutum izliyor. Netanyahu’nun Gazze’deki soykırımına silah göndererek yardım eden Biden Yönetimi Filistin’in BM’ye tam üyeliğini engellemek için “veto” silahını kullanmaktan kaçınmıyor. İsrail’i Filistinlilerle masaya oturmaktan alıkoyan da ABD’nin bu politikasıdır.
Biden Yönetimi “İki devletli çözüm” için Netanyahu’yu veya bir başka İsrail hükümetini masaya oturtabilir mi? ABD 1967’den beri işgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki 700 bin civarındaki Siyonist yerleşimciyi İsrail’in geri çekmesini temin edebilir mi? Kayıtsız şartsız destek vermeye devam ettiği sürece Biden İsrail’i masaya getirmeye ne kadar muktedir? Yahut ABD meseleyi yine zamana yayarak, yine oyalama yoluna giderek ortada mı bırakacak? ABD’nin şimdiye kadar yaptıklarına bakılacak olur ise bu sorulara olumlu cevap bulmak çok zor.