“Obama’nın Ankara Büyükelçiliği’ne aday gösterdiği Ricciardone’nin görev yaptığı ülkelerde yönetimlerle fazla içli dışlı olması ve çok yumuşak davranması eleştiriliyor.”
Bu cümle –içindeki cümle düşüklüğüyle- Milliyet gazetesinin 11 Temmuz 2010 tarihili Yandaş Elçi Tartışması manşetinin spotu.
Bir Foreign Policy dergisi muhabirinin haberine dayanılarak yapılan imzasız haberin iç sayfadaki manşeti ise tırnak içinde “Havuç değil sopayı gösterecek elçi lazım.”
Spotta yine uzay boşluğundan gelen kimliği belirsiz ses konuşmayı sürdürüyor: “Ankara Büyükelçiliği’ne aday gösterilen Francis Ricciardone’nin görev yaptığı ülkelerde yönetime ‘fazla yakınlaşması’ eleştiri konusu oldu.”
İlk öznemizle ancak ardından gelen “Cumhuriyetçiler ‘Türkiye’ye sert elçi lazım’ diyerek atamaya itiraz etti” cümlesiyle tanışıyoruz.
Ama galiba birilerinin de duygularına tercüman olarak yapıyorlar bunu.
Peki, “Görev yaptığı ülkelerin rejimleriyle fazla yakınlaşarak” hangi büyük günahı işlemiş Ricciardone?
‘Aynı günahları’ Ankara’da işleme tehlikesi olduğu için hepimizi yakından ilgilendiriyor bu çünkü.
Cevabını haberin “Kusurları Göremiyor” ara başlığı altında öğreniyoruz. Manşet haberin ilk cümlesinden beri hissedilen ‘Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla’ havası sürüyor. “Kusurları Göremiyor” ne demek, Ankara’da da “Kusurları Görmeyecek” demek.
Herkes hazırsa o günahı açıklıyorum: Kahire Büyükelçiliği yaptığı dönemde Bush’un Mısır’a demokrasiyi getirme çabalarına destek vermemiş Ricciardone. Ne yaparak peki? Haberde konuşulan meşhur bir neo-concu merkezin yetkilisinin söylediklerinden aynen aktaralım: “Seçimlerde Müslüman Kardeşler’in kazanmasının ardından Bush Yönetimi’nin tüm baskılarına rağmen durumu kontrol etmeyi başaramayarak.”
Yani, Mısır’da sandıktan Müslüman Kardeşler’in çıkmasını engelleyemeyerek ülkede demokrasinin gelişmesine engel olmuş İtalyan kökenli bir diplomatla sınanacak demokrasimiz.
Anlayın artık. İlla tersten mi yazmak gerekecek bizi bekleyen tehlikenin farkına varmanız için?
Bu korkunç şeyleri neden yaptığını ise haberin bir başka kutusunun başlığından öğreniyoruz: “Müslüman Dostu” da ondan.
Laik bir ABD büyükelçisi olarak görev yaptığı İslam ülkelerinin rejimleriyle yandaş olmakla yetinmeyip bir de halkıyla da ilişki kurmuş, bu Arapça, Türkçe, İtalyanca ve Fransızca bilen tecrübeli diplomat.
2007 yılının Ramazan Bayramı’nda Mısır Müftüsü’nü ziyaret edip bayramını kutlamış, 2009 yılında ise son görev yeri Afganistan Büyükelçiliği’nin internet sitesinde soruları yanıtlarken “Selamun Aleykum” diye girmiş mevzua ve Hz. Muhammed’in adını S.A.V ilave diyerek telaffuz etmiş.
İster misiniz önümüzdeki Ramazan, resmî konutunda tarikat liderlerine bir iftar versin ABD’nin yeni Ankara Büyükelçisi.
Yandaş olması yetmezmiş gibi bir de açık sözlü ve demokrat galiba.
Yoksa Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın katıldığı toplantıda, katı yasalarını savunan Mısırlı bakanın “Ama sizde de Patriot Act var” demesi üzerine bakanına dönerek “Hep lanet olası şu yasa yüzünden” der miydi?
Ya Türkiye’de çalıştığı yıllarda Kürt sorunuyla yakından ilgilenen, bir rivayete göre Kürtçe de bilen bu adamın Parrhesia hastalığı Ankara’da da nüksederse?
En iyisi, ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’ni bölücülüğün ve irticacıların merkezi haline getirecek AKP yandaşı bu büyükelçinin hiç zahmet edip gelmemesi. Zaten haberde de Cumhuriyetçiler’in bu atamayı bloke edip etmeme konusunda henüz karar veremediklerinden bahis var.
Çılgın Neo-conlar ile Çılgın Türk Kemalistlerin ortak kalp atışlarının, her satırında duyulduğu bu haber, AKP karşıtlığının nasıl bir çılgınlığa dönüştüğünün de sembolü. ABD’den Ankara’ya, AKP hükümetinin sırtından sopayı eksik etmeyecek bir elçi istiyor Milliyet. Bunu da neo-conlara söyletiyor. Ve “AKP yandaşı” yaftalama teröründen, ABD’nin en seçkin diplomatlarından biri bile biraz demokrat olduğu ve gittiği ülkelerde Müslümanlara saygılı davrandığı için kurtulamıyor. Eh böyle bir gazetenin adının ‘Kolonyalist’ değil de Milliyet olması da artık Türkiye’nin özgün koşullarıyla açıklansın...
TARAF