Ahmet Varol / Yeni Akit
ABD, Dövüşen Hakem
Siyonist işgal rejimine her yıl düzenli olarak 3 milyar 800 milyon dolar yardımda bulunan ABD, bu yıl savaş sebebiyle 8 milyar 700 milyon dolar ilave yaparak toplamda 12,5 milyar dolar yardımda bulundu.
Askeri yardımlarının ise zirveye çıktığı, sadece teçhizat, uçak, bomba ve füze yardımı yapmakla kalmayıp uzmanlarını göndererek savaşın planlanmasında ve stratejiler geliştirilmesinde görevlendirdiği, bunun da ötesinde askerlerini bilfiil cephede savaştırdığı biliniyor. Uzmanlar gönderdiğini gizlemiyorsa da askerlerini cephede savaştırdığı gerçeğini henüz resmi ağızla itiraf etmiş değil. Ancak, Gazze’deki soykırıma ortak olmak istemediğini ilan ederek kendini yakan ABD askeri Aaron Bushnell’in arkadaşlarına yazdığı mesajlar ve Gazze’de saldırıya maruz kalan bölgelerde yaşayanların saldıranların arasında Amerikan askerlerinin de bulunduğuna dair gözlemleri bu konuda güçlü şüphelere neden oldu.
Sonuç itibariyle Gazze’deki soykırım savaşını sürdüren sadece siyonist işgal rejimi değildir. ABD ile birlikte yürütüyor. Avrupa Birliği de lojistik, ekonomik, diplomatik ve stratejik yönden tam destek veriyor. İşgal rejiminin katliamlarına yönelik göstermelik itirazları fiiliyatta siyonist katillerin bileğini güçlendiren uygulamalarını kesintisiz bir şekilde sürdürmesine hiçbir zaman engel teşkil etmemiştir.
Ancak savaşın bu şekilde uzayıp gitmesinin işgal rejimi ve onunla birlikte bilfiil sahada yer alan ABD açısından da ciddi sorunlar ortaya çıkardığının görülmesi sebebiyle şimdi yeniden ateşkes konusunun gündeme getirilmesine ihtiyaç duyulmuştur.
Önce ABD Başkanı Biden bir ateşkes planı hazırlayıp, Filistin direnişiyle irtibatı sağlayan Katar ve Mısır’a sundu. Hamas bu plana olumlu yaklaştığını ortaya koydu. Ama Biden’ın, işgal rejimi başbakanı Netanyahu’yla irtibatlı bir şekilde ve onun muvafakatiyle hazırladığını söylediği bu plana yine siyonist katiller itiraz etti. İtirazlarının asıl amacı Gazze’de biraz daha katliam yapmak için zaman kazanmak ve aynı zamanda “aç bırakma” politikasının sonuç vermesi için şartları zorlamaktı. Çünkü işgal rejimi, Refah bölgesinden kara saldırısı başlatmış olması ve Refah Sınır Kapısı’nı kontrol altına almasının “aç bırakma” politikasının daha etkili olmasını sağlayacağını düşünüyordu.
Bir süre sonra ABD, BM Güvenlik Konseyi’ni devreye sokarak Gazze’de ateşkes sağlanması için karar çıkardı. ABD’nin sunduğu teklife BMGK üyesi ülkelerden sadece Rusya çekimser kaldı, diğerleri destek verdi. Rusya da reddetmediği için karar kabul edildi.
Hamas, böyle bir karar çıkarılmasını Filistin halkı açısından olumlu bir gelişme olarak değerlendirdi ve uygulamaya geçirilmesi konusunda kendilerinin süreci başlatmaya hazır olduklarını dile getirdi.
Fakat ne kadar ilginçtir ki ABD Dışişleri Bakanı Blinken aynı tarihlerde Mısır’ın başkenti Kahire’yi ziyareti esnasında yaptığı açıklamada, ateşkesin uygulamaya geçirilmesi konusunda Hamas’ın zorluk çıkardığını ileri sürdü. Oysa zorluk çıkaran ve kan akıtılmasının durdurulması için hiçbir olumlu adım atmaya yanaşmayan siyonist işgal rejimiydi ve ABD Dışişleri Bakanının amacı dikkatleri başka yöne çekerek gözleri yanıltmaya çalışmaktan başka bir şey değildi.
ABD’nin BMGK’den böyle bir karar çıkarmasının bir amacı oyalama, bir diğer amacı da savaşın uzayıp gitmesi karşısında zorlanan işgal hükümetinin, “teslimiyet” anlamına gelecek bir ateşkesi kabul etmek zorunda kalmaması için onu, uluslararası mekanizmanın zorlayacağı bir ateşkes formülüyle stratejik açıdan düzlüğe çıkarmaktı.
Ama öyle de olsa Filistin direnişi işgal güçlerini Gazze’den çıkmaya zorlayacak, bölgenin yeniden imarının kapılarını açacak, sığınma merkezlerine istiflenmiş insanların kendi bölgelerine dönmelerine imkan verecek ve Filistinli esirleri de özgürlüklerine kavuşturacak kalıcı bir ateşkese her zaman hazırdır. Ama bu ateşkesin bir güvencesi olmalı ve onun için de direniş, gerekli güvence sağlanıncaya kadar elindeki esirler kartını çıkarmamakta haklıdır.