ABD’nin dünya saltanatını büyük ölçüde çökerten ve çökertmeye devam eden global ekonomik krizin ana sebebinin Irak ve Afganistan işgali olduğunu daha önce muhtelif
vesilelerle dile getirmeye çalışmıştık. Ekonomik yorumlarda farklı sebepler üzerinde duruluyor ve zaman zaman muhtelif komplo teorileri gündeme getiriliyorsa da gerçek sebep savaştır. Gündeme getirilen diğer etkenler savaşla bağlantılı tali sebeplerdir. Komplo teorileri ise küresel emperyalizmin saltanatındaki çatırdamaların önüne geçme amacıyla sürdürülen psikolojik yönlendirmeden başka bir şey değildir.
Bundan dolayı mevcut şartlarda ABD’nin yahut hâlâ onun verdiği destekle ayakta duran Siyonist işgalin İran’a veya bir başka ülkeye karşı sıcak savaş planlaması mümkün değildir. Beyaz Saray’ın yeni bütçe düzenlemelerinde askerî harcamalara yine yüksek rakamlarda fon ayrılmasını istemesi psikolojik savaş gücünü muhafaza ve küresel saltanatın tamamen çökmesini önlemek için kamuoyunu etkilemeye devam amaçlıdır.
Bugün ABD’nin savaşı tamamen ekonomik boyutludur ve var olan savaşma gücünü de bu alanda kullanma ihtiyacı duymaktadır. Ekonomik savaşta Avrupa Birliği’yle yer yer karşı karşıya gelmekle birlikte asıl büyük savaşının Çin’le olduğu anlaşılıyor.
Çünkü global ekonomik krizin ana sebebi savaş olmakla birlikte bu kriz yüzünden beli burkulan ABD’nin bir daha belini doğrultamamasının en önemli nedenlerinden biri Çin’in ekonomik politikasıdır. Ucuz iş gücü avantajından yararlanarak düşük maliyete üretim yapan Çin’le mevcut şartlarda ABD’nin de Avrupa Birliği’nin de rekabet etmesi pek mümkün görünmüyor.
Kendi vatandaşını da aynı şartlarda çalıştırma ve aynı maliyete üretim yapma imkânına sahip olmayan ABD’nin bu savaşta izlediği politika ise Çin toplumunun hayata bakış açısını değiştirme ve emeğinin karşılığında hali hazırda verilenden çok daha fazlasını istemesi ise için onu yönlendirme amacına yönelik. Böyle bir hedefe yönelik bir strateji yürütmesi ise tabii insana değer vermesinden kaynaklanmıyor. İslâm coğrafyasıyla ilgili planları için Irak’ta bir buçuk milyon insanı katleden, Afganistan’da hâlâ katletmeye devam eden emperyalist zihniyetin insana değer vermesi beklenemez.
Görüldüğü kadarıyla ABD, Çin toplumuna sızma yapabilmek için sorunlu bölgelerden yararlanmaya çalışıyor. Çin hâkimiyetindeki topraklarda iki önemli ve büyük sorunlu bölge var. Çin yönetimi buralardaki hâkimiyetini büyük ölçüde askerî gücüne dayanarak ve uzun yıllardan beri sürdürdüğü demografik izolasyon politikasıyla sürdürüyor. Fakat buralardaki tahakkümü meşru bir temele dayanmadığından sorunları çözebilmiş ve istikrarlı bir yapı kurabilmiş değildir. Buralar Doğu Türkistan ve Tibet’tir.
Geçtiğimiz yıl Temmuz ayının başlarında Doğu Türkistan’da çıkan olaylarla bağlantılı olarak, Doğu Türkistan’ı temsilen dışarıda oluşturulmuş siyasi yapılanma adına açıklamaların sürekli ABD’den yapılmasına imkân verilmesi bu ülkenin söz konusu meseleye sahip çıkmasından değil el atmasından ileri geliyordu.
Bu günlerde de Tibet’teki muhalif hareketin ruhani lideri olarak bilinen Budist Rahip Dalay Lama ABD’ye ziyaret düzenliyor. ABD Başkanı Obama’nın Budist lideri Beyaz Saray’da da ağırlayacağı bildirildi. Çin hükümeti Obama’ya tepki gösterdi ve kendisinin ayrılıkçı bir lider olarak gördüğü Lama’ya bu derece değer vermesini ve itibar göstermesini protesto etti. Fakat Pekin yönetiminin tepkileri ve protestoları Obama’ya geri adım attıracak değildi. Tam aksine Dalay Lama’nın ziyaretine imkân verilmesinin ve onun Beyaz Saray’da ağırlanmasının Pekin’i kızdırması ABD’yi memnun edecektir. Çünkü böyle bir atağın Çin’i köşeye sıkıştırmasından ve ekonomik savaşta pazarlık aracı olarak kullanılmaya elverişli bir araç olduğunun görülmesinden hoşlanacaktır.
ABD’nin şu merhalede bu iki meseleden yararlanmak istemesinin amacı ekonomik savaşta Çin’i hizaya sokmak için onlardan yararlanmak istemesidir. Eğer bunu başarabilirse Doğu Türkistanlı liderleri de Tibetlileri de kapıya atar. Hatta Pekin’deki yönetim global emperyalizmin bütün piyasa şartlarına uymayı kabul ederse söz konusu muhalif liderleri Guantanamo’ya göndermekte bile tereddüt etmez.
Fakat Çin böyle bir ittifaka yanaşır mı? Şu an onun Batı’daki güçlerle ve ABD ile rekabet etmekte kullandığı tek avantaj ucuz işgücüdür. Bu avantajı kaybetmesi durumunda bir buçuk milyar insanın karnını doyuracak kaynak temin etmekte zorlanacaktır. O yüzden ABD’nin Çin halkını yönlendirme ve muhalefeti kitleselleştirme, geniş tabana yayma amaçlı stratejik savaşı devam edecektir.
VAKİT