ABD başkanlık seçimlerine dair

Araştırmacı gazeteci Asa Winstanley’ın Middle East Monitor’de yayımlanan yazısı ile BBC’nin derlediği ABD Başkanlarının eylem ve Stratejilerinin yer aldığı yazılarını derleyerek okurlarımıza sunuyoruz.

Fatih Demir / HAKSÖZ HABER

ABD, bölge ülkeleri üzerinde önemli bir güce ve etkiye sahip, İsrail destekçisi lobilerde bu durumu paraları ile yönlendirmeye çalışıyorlar. ABD başkan adayları da haliyle fonlar ile desteklenerek seçimin galibi olmaya çalışıyorlar. ABD, Amerika kıtası'nın dışına taşmış emperyalist ve sömürgeci ancak bir o kadar da güçlü ve etkili bir devlet. Oluşturduğu politikalar ve ekonomik yaptırımlar ile beraber karşısında durmak isteyen yada durabilecek ülkeleri sindirme gücüne sahip. Türkiye ile daha önce Rahip Brunson, S-400 füzeleri ve Dolar kuru üzerinden sürtüşmeler yaşamıştı. Rusya ile sessiz bir iktidar kavgasında, özellikle Suriye konusunda büyük bir yara alarak Suriye'deki dinamik gücünü Rusya'ya kaptırdı. Çin ile ekonomik olarak bir savaşın içerisinde. Çin'in ucuz iş gücü ve ihracat rakamları ABD'nin geleceğini tehdit ediyor. ABD seçimlerinin eskisi gibi dünyayı etkisi altına alan bir yapısı yok. Yine de kimi durumlarda etkili olduğu bir gerçek. Özellikle ABD'nin İsrail konusunda Orta Doğu'da belirleyici olduğu bir pozisyonu bulunuyor. Bütün bu unsurları gözeterek hazırladığımız yazımızı ilginize sunuyoruz. 

Bu hafta Trump'ın kampanyasına rakibi Demokrat aday Joe Biden'e karşı kullanılmak üzere 75 milyon dolarlık bir fon desteği aktarıldığı belirtildi.  Bu göz kamaştırıcı bağış, İsrail lobi finansörleri Sheldon ve Miriam Adelson'dan geldi. Sheldon Adelson, Forbes'a göre değeri 32 milyar dolardan fazla olan bir kumarhaneler patronu. Adelson'lar, İsrail lobisine dünyanın en büyük fon sağlayıcısı olabilir. İsrail Devleti ile yakın işbirliği içinde çalışıyorlar ve Benjamin Netanyahu'nun aşırı sağcı ırkçı hükümetine de hayranlar.

Çoğunluğu ABD’den aktarılan milyonlarca dolar, İsrail yanlısı propaganda gruplarına aktarılıyor. ABD, bölge ülkeleri üzerinde önemli bir güce ve etkiye sahip, İsrail destekçisi lobilerde bu durumu paraları ile yönlendirmeye çalışıyorlar. Büyük oranda başardıklarını da görebiliriz. Özellikle Arap ülkelerinin birer birer İsrail ile normalleşme kararları aldıkları düşünülürse bu etki net bir şekilde ortaya çıkacaktır.  

Ancak siyasete bağış yapan her zengin bağışçı gibi, Adelson'lar da yatırımlarının geri dönüşünü bekliyorlar. Adelson, Trump'ın en büyük bağışçısı olmakla beraber, 2016'dan beri, başkanlık seçim kampanyalarına ve Kongre de Cumhuriyetçilerin çalışmalarına yüz milyonlarca dolar pompaladı. Bütün bu paraların karşılığında Adelson, Trump'ın fanatikçe İsrail yanlısı politikalar izlemesini istedi. Büyük oranda da isteği gerçekleştirildi. Mondoweiss sitesinde Phil Weiss'in kısa süre önce yazdıkları Trump’tan bu paraların karşılığının nasıl alındığını listeliyor:"Adelson’lar İsrail’in her koşulda desteklenmesini talep ediyorlar: ABD büyükelçiliğini Kudüs'e taşımak, Filistinlilere hizmet eden BM mülteci hakları teşkilatını karalamak, Washington'daki Filistin misyonunu kapatmak ve İsrail'in Filistin’i ilhak kararlarını kabul etmek, Golan Tepeleri’nin gaspına sessiz kalmak, İsrail'in Batı Şeria'yı sömürgeleştirmesine ve yayılmacı politikalar izlemesine sessiz kalınması elde edilen somut başarılardan Orta Doğu ile ilgili olanlardan sadece birkaç tanesi olarak sayılabilir.

İsrail lobisinin her zaman kullandığı temel taktiklerden birisi de anti-Semitizm karalamaları. Atlantik’in her iki yakasında da son yıllarda Anti-Semitizm karalamaları arttı. Lobinin İsrail'i eleştirenleri popüler ve kitlesel düzeyde sindirme gücü eriyor gibi görünse de henüz etkisini yitirmiş sayılmaz. Özellikle elit ve zengin toplum tabakalarında, yüz milyonlarca dolar İsrail’e destek olanlara aktarılmaya devam ediyor. Elit kesimin tavrı açıkça lobilerden yana olmakta.

Hatta seçim öncesi İsrail’in İşçi Partisi’ne karşı anti-Semitizm kampanyası başlatılmıştı ancak bu girişim başarısız oldu. Şubat ayında İsrail’de yapılan seçim sonrası İşçi Partisi’nde yapılan anketlerde şu çarpıcı sonuç ortaya çıktı. İşçi Partisi üyelerinin neredeyse dörtte üçünün partideki anti-Semitizm krizinin "icat edildiğini veya aşırı derecede abartıldığını" kabul ettiklerini gösterdi.

ABD seçimleri, İngiltere seçimleri gibi aynı etki ve ilgiyi uyandırıyor. Çünkü günümüzde ABD ve İngiltere’deki ana akım medya sürekli olarak  "iptal kültürü" Call-out (or cancel culture) olarak adlandırılan: "topluluk içinde parmakla gösterme" kültürünün toplumu daha iyiye götürmediği konusunu işlerken bile İsrail yanlısı tavırlar sergiliyor. İngiltere’deki Üniversite kampüslerinde İsrail'i ve onun Siyonist egemen devlet ideolojisini eleştiren akademik araştırmalar yasadışı ilan edilme girişimleri ile karşılanıyor.

Özellikle Birleşik Krallık’ta ikiyüzlülük zirveye ulaştı. Birleşik Krallığın Dışişleri Bakanlığı dünyanın en önde gelen insan hakları gruplarından bazılarını, yalnızca (en çekingence yaptıkları) eleştirilerinden ötürü bile "Anti-Semitist" Yahudi karşıtı olarak tanımlayabileceğini ifade ediyor.

BBC birkaç gün önce Türkiye ile ABD başkan adaylarının durumlarını inceleyen bir haber hazırlamıştı, o haberden bazı kısımları da yazımıza ekleyerek ABD seçimlerini kritize etmeye devam edelim.

*BBC: Çin, Rusya, Türkiye ve Irkçılık tutumları ile başkan adaylarını analiz eden bir haber yazısı kaleme almıştı. BBC’nin yayın politikasının dahil edilmediği bir derleme oluşturarak ilgili bölümleri aktarıyoruz.  

Trump, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile "çok iyi anlaştığını" söylüyor. Ancak, dört yıllık başkanlık döneminde Türkiye-ABD ilişkilerinde dönem dönem ciddi krizler yaşandı. Türkiye, Rusya'dan S-400 füze savunma sistemi satın almasının ardından F-35 yeni nesil savaş uçağı projesinden çıkartılırken, tutuklu bulunan ABD vatandaşları ve diplomatik misyon temsilciliklerinde çalışanlar nedeniyle ABD bir dönem Türkiye'ye yaptırım uyguladı.

Ayrıca, Türkiye'nin Suriye'nin kuzeydoğusuna yönelik Barış Pınarı Harekatı'nın ardından Trump, Erdoğan'a "Aptallık etme, gel anlaşalım" gibi ifadelerin yer aldığı aptalca bir mektup yazıp bunu medya ile yayınlatmıştı.

Biden'ın henüz başkan adaylığı kesinleşmeden New York Times gazetesine verdiği bir mülakatta Erdoğan'ı "otokrat" olarak nitelendirmesi Türkiye’nin tepkisini çekti. Biden daha önce yaptığı açıklamalarda, Suriye'de PKK gruplarının desteklenmesi gerektiğini ifade etmişti. ABD'deki Yunan lobisine yakınlığıyla bilinen Biden, Türkiye'nin Suriye'de uyguladığı politikaları eleştiriyor, Doğu Akdeniz'de doğalgaz arama çalışmalarına tepki gösteriyor ve NATO füzelerinin bir kısmının Türkiye topraklarında tutulmasının gözden geçirilmesi gerektiğini savunuyor.

Trump, ABD'nin toprakları dışında tuttuğu asker sayısının azaltılması yönündeki vaadini yineliyor. Uluslararası örgüt ve ittifakların önemi ve işlevselliğini gündeme getirmeyi sürdürüyor. Ayrıca Çin'e uygulanan gümrük vergilerinin devam edeceğini söylüyor.

Biden ise ABD'nin Trump döneminde bozulduğunu söylediği müttefik ve uluslararası örgütlerle ilişkilerini yeniden düzeltmek istediğini belirtiyor. Çin konusunda da tek taraflı gümrük vergileri uygulamak yerine, Çin'in "görmezden gelemeyeceği" bir uluslararası koalisyon kuracağını ifade ediyor.

Trump'ın başkan seçilmesinden bu yana Rusya ile ilişkileri tartışma yaratan konular arasında geliyor. ABD istihbarat kuruluşlarının 2016 seçiminin ardından hazırladığı raporlar, Rusya'nın seçimlere Trump lehine müdahale ettiği yönünde bulgular olduğuna işaret etmişti. Ancak Trump bu iddiaları reddediyor ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in kendisine bu yönde garanti verdiğini söylüyor. Biden ise Rusya'yı ABD'nin "karşıtı" olarak tanımlayarak hala soğuk savaş dönemindeki gibi düşünülmesini arzu ediyor. Kendisinin başkan seçilmesi ve Rusya'nın da "bir kez daha seçimlere müdahale etmeye kalkışması" halinde Rusya’nın "ekonomik bedel" ödeyeceğini ifade ederek tehditler savuruyor.

Trump, ABD'deki emniyet güçlerinin sistematik ırkçılık sorunu olmadığını iddia ediyor. Kolluk kuvvetlerinin güçlendirilmesi gerektiğini savunmasına karşın, şüphelilerin arkadan boyunları sıkılarak kontrol altına alınmaları gibi uygulamalara da karşı çıkıyor. Biden ise ırkçılığı sistematik bir sorun olarak görüyor ve asayiş alanında adaletin sağlanması için eyaletlere teşvikler verilmesi gibi adalet sistemi içerisinde ırklar arasındaki görülen farklılıkların ortadan kaldırılmasına dönük politikalar uygulamayı vadediyor.

İsrail ile ilişkilerde her iki başkan adayı da İsrail’e dostane tutumlar takınacaklarını ifade ediyorlar.  

Kaynak: BBC, Middle East Monitor, Mondoweiss,

Çeviri Haberleri

Clarissa Ward'ın 'kurgulanmış' Suriye haberi CNN'in önyargısını bir kez daha ortaya çıkardı
Suriye’nin ‘gulyabanisi’ Mahir Esed nerede?
Baas çetesini deviren 11 günün hikayesi
Bir zalim, Filistin'in özgürlüğünün gerçek müttefiki olamaz!
Ölüm her yerdeydi: Kimyasal silah kurbanları yaşadıklarını ilk defa korkusuzca anlatabiliyor!