Filistin Özerk Yönetim Anayasası'na göre başkanlık süresinin 9 Ocak 2009'da sona ermesine rağmen o koltuğu işgale devam eden Mahmud Abbas'ın aslında hiçbir şekilde Filistin halkını temsil yetkisi yoktur.
Çünkü koltuğu terk edip Meclis Başkanına bırakması gerekiyor. Bunun 9 Ocak 2009 tarihli gazetelerde de konuyla ilgili haberlerde vurgulandığını göreceksiniz. Fakat işgal yönetiminin ve ABD'nin işine yaraması sebebiyle talimat yoluyla ve dediğimiz gibi korsanca yöntemlerle koltukta tutuluyor. Zaten siyonist işgal devleti de bir korsan devlet olduğundan onun hesabına görevde tutulan birinin görev süresinin uzatılmasında aynı yöntemlere başvurulmasında mahzur görülmüyor.
İşte bu Abbas güya Filistin meselesiyle ilgili olarak işgal devletiyle doğrudan görüşmeleri yeniden başlatmak amacıyla bugün ABD'nin başkenti Vaşington'da masaya oturacak. Bu görüşmelerin asıl amacı hakkında ayrıca bilgi vereceğiz. Fakat ilginç olan tam da işgal devleti yetkilileriyle onların uzaktan kumandalı elemanları Abbas'ın doğrudan görüşmeler için masaya oturmaya hazırlandıkları sırada Filistin direnişinin onlara Batı Yaka'nın el-Halil şehri yakınlarında gerçekleştirdiği eylemle mesaj göndermesi oldu. Bu eylem, Filistin direnişinin söz konusu görüşmelere onay vermediğinin ve işgale karşı direnişi sürdürme konusundaki ısrarından vazgeçmediği mesajıydı.
Filistin'de Fetih dışındaki direniş gruplarının hepsi de bu eylemi destekleyen açıklamalar yayınladılar. Açıklamalarda eylemin işgalcilerin Batı Yaka ve Gazze'de Filistinlilere yönelik saldırılarına ve gerek Kudüs'te gerekse Batı Yaka'da sürdürdüğü yahudileştirme faaliyetlerine cevap niteliği taşıdığı dile getirildi. Açıklamalarda aynı zamanda işgal devletinin saldırıları ve yahudileştirme faaliyetleri karşısında Filistin direnişinin böyle karşılık verme hakkının bulunduğu da vurgulandı.
Bütün bu açıklamaları yapan direniş hareketleri Filistin halkını temsil ediyor. Çünkü gerek eylemi sahiplenen Hamas'ın ve gerekse ona destek verdiğini açıklayan, İslâmî Cihad Hareketi, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Kurtuluş Cephesi, Özgürler Hareketi, Nasır Salahuddin Tugayları gibi hareketlerin kitlesel tabanları Filistin halkının baskın kitlesel çoğunluğunu oluşturuyor. Ayrıca halk kitleleri de düzenledikleri programlarla eyleme destek verdiklerini ortaya koydular.
Bütün bu gelişmeler, korsan yöntemle başkanlık koltuğunu işgal eden Abbas'ın tercihiyle Filistin halkının tercihinin tamamen farklı olduğunu gösteriyor. Birisi “Filistin tarafı açısından sonuç sıfır olsa dahi doğrudan görüşmelere katılacağım” diyerek bugün (2 Eylül) başlayacak görüşmeler için Vaşington'a giderken, diğeri tercihini işgale karşı direnişten yana kullandığını açık dille ifade ediyor.
Bu durum Abbas'ın Vaşington'da vereceği veya kabul edeceği kararların aynı zamanda Filistin halkı ve onu temsil eden direniş örgütleri tarafından onaylanacağını göstermez. Tam aksine Abbas bu görüşmelere Filistin halkını ve direnişini temsilen değil ona rağmen, onu hiçe sayarak gitmiştir.
Peki, Filistin halkını ve direnişini hiçe sayan bir formül Filistin meselesi açısından çözüm formülü olabilir mi? Bu mümkün müdür? Çünkü bu meselede taraf Filistin halkı ve direnişidir. Abbas zaten taraf değildir. O işgalcilerle tam bir uzlaşma içindedir ve izlediği tutumun onların politikalarıyla paralel olduğunu son el-Halil eyleminden sonra yaptığı açıklamayla ortaya koydu. Bunu Ramallah'taki gayrimeşru hükümetin başkanı Selam Feyyad'ın açıklaması da teyit etti. Çünkü Feyyad, Filistinlilerin askerî şiddet yoluyla gasp edilen topraklarına yerleştirilen görünüşte sivil gerçekte ise savaşın bir parçasını oluşturan siyonist göçmenlerin güvenliğini sağlamak için bundan sonra çabalarını artırma taahhüdünde bulundu ve işgal devletine de yardımlaşmalarını artırma çağrısı yaptı.
Bu durum Abbas cephesinin işgalcilerle sadece uzlaşma değil aynı zamanda sıkı bir işbirliği içinde olduğunu, kendini Filistinlilerden gasp edilen topraklara yerleştirilmiş işgalcilerin güvenliğini sağlamakla yükümlü gördüğünü ortaya koyuyor. Dolayısıyla onun tercihi Filistin halkının tercihi değildir. Onun kabul edeceği bir formül de Filistin halkının onaylayacağı formül olmayacak ve çözüm getirmeyecektir. Çünkü mücadelenin ana unsurunu oluşturan ve haklarını elde etmek için mücadelede ısrarlı tarafı yok sayan formül hiçbir zaman çözüm formülü olmamıştır.
el-Halil eylemiyle ve Vaşington görüşmelerinin arka planıyla ilgili değerlendirmelerimize inşallah müteakip yazımızda yer vereceğiz.
VAKİT