Abant Platformu, kısa tarihinin en anlamlı toplantısını Erbil'de yaptı. Bu toplantının beklentilerin üzerinde bir başarı sağladığı ve koyduğu mütevazi amaçları fersah fersah aştığı katılanların ortak kanaati.
Toplantı bir ilkti, bir başlangıçtı. Belki bir yoklamaydı. Sonuç: Katedilmesi gereken uzun bir yol uzanıyor önümüzde.
Erbil'in üzerine gelecek korkusu çökmüş. İddialı şantiye görünümü, bu korkuyu saklayamıyor. Kürtler, iğretilik duygusu veren bir geçiş dönemi yaşıyor. Türkiye'de "düşmanlarla sarılı olmak" lafı ne kadar edebiyat ise burada o kadar gerçek. Akla yakın görünen tek alternatif Türkiye'den bir kapı aralamak. Belirsizlik ve korku güvensizliğe dönüşüyor. Süleymaniye valisinin odasında gördüğüm "Kürdistan Bölgesel Yönetimi" haritası belirsizliğin somut bir göstergesi. İnce boyunlu bir kuğu silüetini andıran haritanın sınırları belirsiz. Tartışmalı bölgeler yeşil bir hat halinde gösterilmiş. Irak'ın orta bölgesinde yer alan Sünnî Araplar, Şiilerle bir gelecek aramaktan vazgeçmiş. Düşmanca gözler yukarıya, Kuzey'e çevrilmiş. Karşılıklı olarak Kürt ve Arap milliyetçilikleri tırmanış halinde. Milliyetçilik bu bölgede kızamık gibi bir çocukluk hastalığı. Ama aklı başında olanlar bile bu eğilimin bir hastalık olduğunun farkında değil. Çünkü milliyetçilik burada, ötekinden nefret etmek anlamına geliyor. Bu nefret sadece farklı etno milliyetçilikler arasında değil, aynı zamanda Kürtler arasında da mevcut. Güvensizlik, birbirine yakın olanlar arasında bile uzlaşma ve işbirliğini engelliyor. Süleymaniye ile Erbil arasındaki rekabetin kanlı bir geçmişi var. Bir Kürt aydını Türkiye'nin Kürt gruplar arasında arabuluculuk yapması gerektiğini söyledi.
Kuzey Iraklı Kürtler bizim vatandaşlarımızın akrabaları. Tıpkı Kafkaslar'daki Çerkeslerin, vatandaşlarımızın akrabaları olması gibi. Türkiye, Kuzey Irak'ı bir tehlike olarak dışarıda tutmak yerine kucağını açmak zorunda. Kürtlerin Türkiye'den başka çaresi yok. Türkiye'nin de kendi vatandaşları ile barış içinde yaşayabilmek ve bölgedeki iddiasını ileriye taşımak için burası ile entegre olmaktan başka önünde bir fırsat yok. Birinin çaresizliği, öbürünün fırsatı. Öbürü için bir fırsat, diğeri için bir çözüm. Tek alternatif bu ikisini bir araya getirmek.
Bunun için –Bejan Matur'un vurguladığı gibi- Türkiye'nin Kürtlere güvenmesi lâzım. Tesis edilecek güvenin tarihsel ve aktüel arka planı çok sağlam. Türkiye attığı her adımda Ortadoğu bölgesinin en önemli oyun kurucusu olduğunu fark etmek zorunda.
İbrahim Kalın, Türkiye'nin bu önceliğini bir ahlakî durum olarak formüle etti. Bölgesel dengelerin salt çıkar kaygısı dışında bu ahlakî güç tarafından tanzim edilmesi şart. Bu ahlakî düzenleyici devrede olmazsa bölge en küçük bileşenlerine ayrılmak üzere sonu gelmez bir kaosun içine yuvarlanmaya hazır.
Kuzey Irak'taki otonom yönetimi Büyük Kürdistan idealinin başlangıcı olarak gören ve kendi Kürtlerini baskı altına alarak "bölünme paranoyası"ndan kurtulmaya çalışan Türkiye'nin yerini; Kuzey Irak'ı ekonomik ve sosyal anlamda kendisine entegre eden, kendi Kürtlerine de eşit ve onurlu vatandaşlar olarak saygı gösteren bir Türkiye alıyor. Kürt aydınları Türkiye'nin üstlendiği barış ve istikrar rolünün bölgenin geleceği için tek umut olduğunu vurguluyorlar.
Karwan Akreyi, Kürt cephesindeki bütün siyasî tarafların katılacağı "Kürt Konferansı"ndan bahsetti. Barışın ve diyaloğun, demokratik yöntemlerin egemen olacağı böyle bir toplantının, şiddet yöntemlerini reddetmesinin beklenen ve arzu edilen sonuç olacağını vurguladı. Türkiye'nin böyle bir konferansın düzenlenmesinden rahatsız olmaması gerektiğini söyledi. Bu toplantı gerçekten bir eşik olabilir ve kanın durmasına katkıda bulunabilir.
Barışın ve istikrarın egemen olduğu geleceği inşa etmenin ön şartı Türkiye'nin hem kendi Kürtlerine hem de sınırları dışındakilere güvenmesi.
Abant-Erbil, birçok önemli gelişmeyi tetikleyecek ve verimli bir başlangıç olarak hatırlanacak bir toplantı şeklinde şimdiden kayıtlara geçti.
ZAMAN