Avrupa Birliği 2014 İlerleme Raporu'nda Türkiye, çözüm sürecinde atılan adımlar nedeniyle övüldü.
AB Komisyonu'nun yayımladığı raporda, "Kürt meselesinin çözümünü hedefleyen süreç devam etti. Çözüm için seçenekler genişçe ve özgürce tartışıldı. Martta yapılan değişiklikler ile mahalli ve genel seçimlerde Türkçe dışındaki dillerde siyasi propaganda yapılabilmesini mümkün hale getirdi. Yüzde 3 barajını aşan partilere kamu yardımı sağlandı. Anadilde özel eğitime müsade edildi. Kürtçe harfler X, Q, W’nun kullanımına ilişkin cezai yaptırımlar kaldırıldı" ifadesi kullanıldı.
Raporda, Kürt meselesinde "Nevruz dahil genel itibarıyla olumlu bir havanın hakim olduğu" ve terörün bitirilmesi ve sosyal entegrasyonu kuvvetlendirmeye yönelik TBMM'nin haziranda kabul ettiği yasanın, çözüm süreci müzakereleri için kuvvetli bir hukuki zemin sağlanmasını hedeflediği belirtildi.
Çözüm sürecinde atılan adımların ayrıntılı işlendiği raporda genel değerlendirme olarak, "Çözüm süreci güneydoğudaki münferit tansiyonlara rağmen devam etti. Terörün bitirilmesine ve sosyal entegrasyonun kuvvetlendirilmesine yönelik kanun, çözüm müzakerelerinin yasal zeminini oluşturdu" tespiti yapıldı.
Raporda, faili meçhullerle ilgili zaman aşımını ortadan kaldıracak ve hesap verilebilirliği güçlendirecek yeni yasal düzenlemelere ihtiyaç duyulduğu belirtildi.
İlerleme Raporu'nda sivil-asker ilişkileri bağlamında "Genelkurmay, çözüm sürecine ilişkin tek istisna dışında yetkisini aşarak siyasi konularda yorum yapmaktan imtina etti" değerlendirmesi yer aldı.
AB Komisyonu'nun hazırladığı raporda, "Genel olarak ordu üzerinde sivil denetim sabit kaldı, istihbarat servisinin sivil denetiminde ilerleme kaydedilmedi. İstihbarata yargı denetimi bir hayli daraltıldı ve sektörün mali şeffaflığı daha da sınırlandırıldı. Ordunun, polisin, jandarmanın ve istihbarat servislerinin sivil denetimini iyileştirecek reformlara ihtiyaç vardır" ifadesi yer aldı.
"Türkiye övgüyü hak ediyor"
Belgede Türkiye'nin Suriyelilere kapılarını açık tutması takdir edildi.
Suriye'deki çatışmalar nedeniyle 1 milyondan fazla sığınmacının Türkiye'ye geçtiği ve bunlardan yaklaşık 220 bininin "iyi organize edilen ve iyi yönetilen" 22 kampta barındırıldığı aktarılan raporda, "Türkiye, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin yardımıyla haziran itibariyle kampların dışındaki yaklaşık 580 bin Suriyeli'nin kaydını yaptı. Kaydedilenlere bedava sağlık ve eğitim hizmeti verildi. Bu durum yerel kapasite ve kaynakları kaydadeğer basınç altında bıraktı. Türkiye, Suriyeli sığınmacılara paha biçilemez desteği nedeniyle övülmelidir" ifadesi kullanıldı.
Raporda, sığınmacıların büyük kısmının yasal statüsündeki belirsizliğin, istihdam edilme imkanlarını sınırladığını, kampların dışında yaşayanların genelde zor şartlarda hayatlarını ikame ettirdikleri ve temel hizmetlere ulaşmada zorluklarla karşılaştıkları belirtildi.
Türkiye'nin Suriyeliler dışında, Iraklılar başta olmak üzere önemli miktarda sığınmacıyı barındırdığı hatırlatılan raporda, Türkiye'nin bu ağır yük altında bile göç ve sığınma politikasıyla ilgili önemli adımlar attığı ifade edildi.
Raporda, Türkiye'de 10 Ağustos'ta ilk kez doğrudan halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın zafer konuşmasında, "herkesin cumhurbaşkanı olacağını" söylediği, yeni anayasa ve iddialı kalkınma projeleriyle "Yeni Türkiye'yi inşa etme" sözünü verdiği ve AB katılım müzakerelerinin Türkiye için stratejik hedef olarak kalmaya devam ettiğini vurguladığı aktarıldı.
İlerleme Raporu'nda, Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından 62'nci hükümetin programında da AB katılım müzakereleri, demokratikleşmenin ilerletilmesi, anayasa değişikliği ve çözüm sürecine ilk öncelikler arasında yer verildiği anlatıldı.
17 Aralık operasyonuna da değinilen raporda, hükümetin buna verdiği cevabın yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı ve etkinliği konusunda ciddi endişelere neden olduğu ve siyasi atmosferin daha da gerginleştiği iddia edildi.
Raporda Türkiye'nin 2010-2014 yolsuzlukla ulusal mücadele stratejisi ve eylem planını uygulamayı sürdürdüğü fakat sonuçlar hakkında parlamentoya ve sivil topluma bilgi verilmediği ve sivil toplumun katkısına sınırlı imkan sunulduğu belirtildi.
Türkiye'nin 2014 sonrası için yolsuzlukla mücadele stratejisi ve eylem planını kabul edip etmeyeceğine karar vermesi istenen raporda, uygulamada başarılı sonuçlar için daha güçlü siyasi irade ve sivil toplumdan daha fazla katkıya ihtiyaç duyulduğu dile getirildi.
İfade özgürlüğü bağlamında Türkiye'de Ermeni meselesi ve Kürt sorunu gibi hassas mevzuların açık ve canlı şekilde tartışılabildiği aktarılan raporda, ifade özgürlüğünü sınırlayan Türk Ceza Kanunu'nun 314'üncü maddesi gibi hala bazı yasal değişikliklere ihtiyaç duyulduğu, kamu görevlilerinin bazı açıklamalarının medya ve basın üzerinde gözdağı etkisi oluşturduğu ve muhabirler ve editörler hakkında soruşturmalar başlatılmasına neden olduğu, çok sayıda gazetecinin işten çıkarılmasının ve medya sahiplerinin bilginin yayılmasını aşan menfaatlerinin basında yaygın otosansüre neden olduğu savunuldu.
İlerleme Raporu'nda Türkiye'nin son bir yılda 35 müzakere faslının büyük çoğunluğunda önemli ilerlemeler sağladığı da ifade edildi.
AB Komisyonu'ndan 23 ve 24'üncü fasılları açın çağrısı
AB Komisyonu, üye ülkelerden Türkiye'nin katılım müzakerelerinde yargı ve temel hakları ilgilendiren 23'üncü ve 24'üncü fasılların açılmasını istedi.
AB Komisyonu'nun Türkiye ve diğer aday ülkeler hakkındaki 2014 ilerleme raporlarıyla eşzamanlı yayımladığı genişleme stratejisi belgesinde, AB için Türkiye'nin aday ülke ve stratejik ortak olduğu vurgulanarak ikili ilişkilerin tüm potansiyelinin ancak aktif ve saygın katılım müzakereleriyle yakalanabileceği belirtildi.
Belgede, katılım müzakerelerinin yeniden hızlandırılması ihtiyacına vurgu yapılarak "Bu kapsamda 23'üncü fasıl olan yargı ve temel haklar ile 24'üncü fasıl adalet, özgürlük ve güvenliğin açılış kriterlerinin mümkün olan en kısa sürede belirlenmesi ve bunun her iki faslın açılışını sağlaması AB ve Türkiye'nin çıkarınadır" ifadesine yer verildi.
Kıbrıs Rum kesimi Aralık 2009'da, her iki faslı tek taraflı olarak engelleyeceğini açıklamıştı.
Türkiye'nin ardından katılım müzakerelerine başlayan aday ülkelerle öncelikle söz konusu iki faslı açma kararı alan AB üyeleri, aynı yaklaşımın Türkiye'ye de uygulanması konusunda Rum yönetimini ikna çabalarından sonuç alamamıştı.
AB Komisyonu'nun hazırladığı genişleme stratejisi belgesinde, Türkiye'den öncelikle hukukun üstünlüğü alanında reformları yeniden canlandırması talep edilirken 23'üncü ve 24'üncü fasılların müzakerelere açılmasının bu alanda Türkiye'ye kapsamlı bir yol haritası sağlayacağı ifade edildi.