Kamuoyu, medya ve belirli siyasi kesimlerde son zamanlarda dolaşımda olan iki terkip “90’lı yıllar” ve “Paralel Devlet Yapılanması”…
İki terkibin de gerçekliği var. Ama bununla birlikte her iki terkip de işaret ettiğipsikolojik, sosyal ve siyasal durumlar bağlamında izaha muhtaç.
Bunları açalım…
“90’LI YILLAR” TERKİBİ VE KAYGININ TUTARLILIĞI
Çözüm sürecinin girdiği her sancılı dönemde kamuoyunun belirli kesimlerinde “90’lı yıllara dönüş” tamtamları çaldı/çalıyor. Haklı bir kaygının ifadesi olmakla birlikte Suruç hadisesi sonrasını ortaya çıkan tabloyu bu terkip izahta yetersiz. Yetersiz çünkü mevcut durum “90’lı yıllar” terkibi ile vurguda bulunulan toplu durumları veya konjonktürleri bile aratmayacak cinsten özellikler arzediyor. Mesela saldırıların bugün PKK Gerillaları-TSK arasında olmaktan ziyade şehirlerde işleniyor olması ve bu saldırılarda hedef gözetilmemesi 90’lı yıllardan genel olarak farklı bir durum arzediyor. Bir diğer özellik de şu ki; çatışma sahasında örgüt neredeyse tek aktör olarak bulunuyor. 90’lı yıllardan farklı olarak at izi it izine karışan türden kaotik bir manzara yok karşımızda. Başka bir deyişle mesela aktif şiddet zemininde dün Hizbullah olarak tanımlanan yapı yok. Aksine görmek isteyenler için tablo gayet net. Bölgede kendi hegemonyasını oluşturan ve bunu baskı ve şiddet yoluyla 7’den 70’e kamuoyunun tüm kesimlerine dayatmaya kalkışan bir örgüt gerçekliği var ortada. Dün alan hakimiyeti adı altında baskı ve iftiralar temelinde yerel rakiplerine karşı temizliğe girişen örgüt, bugün bir bütün olarak çok güçlü bir baskı ve ajitasyon temelinde gücünü tüm kamuoyuna dayatmaya ve herkesi teslim almaya çalışıyor. Dolayısıyla alanhakimiyetitaktiği bile artık mevcut durumu ifade etmekte yetersiz kalıyor. Olup biten şey alan hakimiyetinin çok çok ötesinde olup düpedüz babasının çiftliği olarak algılanan bütün bir alanı yakıp yıkma pahasına elinde tutma iştahını arzediyor. Bölgede açık bir örgüt diktatörlüğü durumunun varlığı görünüyor. Dolayısıyla haklı bir kaygıya işaret eden “90’lı yıllar” vurgusu mevcut durumu izah etmekte çok yetersiz. Gerçekçi olmak gerekirse bölgedeki mevcut manzara 90’lı yıllara dönüş bir yana ondan beter bir görüntü sunuyor.
“90’lı yıllar…” vurgusu genellikle o yıllarda devletin karanlık yüzünü çağrıştıran ve kaygıya işaret eden bir vurgu. Bu kaygıyı anlamak mümkün ama Yıldıray Oğur’un haklı olarak sorduğu gibi; peki, ya PKK’nın 90’lı yılları? 1982’den beri yayınlanan aylık Serxwebûn dergisinin sahiplenerek aktardığı verileri derlemek, yani salt örgütün kendi kaynaklarından bile kalkarak bu sorunun cevabı fazlasıyla bulunabilir. Devletin karanlık yüzüne ve bunun doğurduğu acılara ve kaygılara atfen kullanılan “90’lı yıllar” vurgusunun en azından son 10 yıllık “Yeni Türkiye”de reel karşılığı bulunmuyor. Yani devletin karanlık yüzüne tekabül eden yönüyle reel olarak Türkiye’de bir “90’lı yıllar” kaygısı yersiz dense abartı olmaz. Peki, aynı soruyu PKK’nin 90’lı yıllardan bugüne kadar ki sicili ve gelişim seyri açısından sorduğumuzda aynı şeyi söylemek mümkün mü?
Öncelikle PKK’nin “90’lı yıllar”ı terkibinden nekastettiğimizi biraz açalım: “PKK’nin 90’lı yılları”veya PKK düzleminde “90’lı yıllar”demek örgütün alan hakimiyeti adı altında öncelikle sahayı siyasi rakiplerinden boşaltmaya girişmesi demektir. PKK’nin 90’lı yıllardaki karanlık yüzünden sadece ideolojik rakip olan İslamcılar değil, aynı zamanda kendisiyle aynı paradigma olan Marksist-Leninist dinin farklı mezhepleri bile maruz kalmıştır. PKK bu yıllarda baskı, şiddet ve şantaj temelinde bölgeyi topyekûn örgüt vesayetine almak için siyasi ve ideolojik rakiplerini çeşitli itham ve iftiralarla önce marjinalize etmeye çalışmış ve hemen sonrasında da pasifize etmeye yönelmiştir. Bu yıllarda gerek siyasi rakip olan Marksistlerin, gerekse de ideolojik rakip olan İslamcıların provokasyona gelmemek amacıyla bütün iyi niyetli diyalog ve arabulucu çalışmaları boşa çıkarılmış ve nihayetinde meşru müdafaa kabilinde PKK’ye karşı konulmuştur. Başta dönemin devlet aygıtının karanlık güçleri olmak üzere bölge üzerinde ajandası olan bütün güçler tarafından bu kaos zemininde ilgili örgütlere sızma olmuş ve Marksistlere göre Kürt sorununun çözümü gecikmiş, İslamcılara göre de bölgedeki İslami uyanış dalgası baltalanmıştır. Tüm bunların sorumlusu sadece öyle iddia edildiği gibi devletin karanlık yüzü anlamındaki “90’lı yıllar” değil, aksine devletin bu karanlık yüzünün doğrudan veya dolaylı işbirlikçisi olan PKK’nin “90’lı yıllar”daki icraatları sebep olmuştur.
Devlete atfen kullanıldığında “90’lı yıllar” vurgusunda kırılma ve olumlu yönde dönüşümler olduğunu söylemiştik. Peki, aynı şeyi PKK’nin 90’lı yıllardaki yüzü için söyleyebilir miyiz? PKK’yi mündemiç olan 90’lı yıllar ruhu değişmiş midir? Hayır! Aksine bu bağlamda “90’lı yıllar”ı bile aratmayacak çapta karanlık bir ruh hali toplumu gün be gün kuşatıyor! İşte Rojava, işte çözüm süreci adı altında ortaya konulan samimiyetsizlik ve ikiyüzlülük, işte Kobaniile dayanışma adı altında halkın üzerine doğrultulan namlular ve bu bağlamda gerçekleşen 6-8 Ekim vandalizminin sembol adı Yasin Börü… İşte Suruç hadisesi sonrası ortaya konulan “devrimci halk savaşı”nın ülkenin dört bir yanında halka ödettirdiği bedeller! Tüm bunlar şimdilerde “Gezi ruhu”nu çağıran KCK’nın “halkların kardeşliği” adı altında Türkiye halklarına reva gördükleri…Bütün bunlar örgütün o değişmeyen ve kökü tâ “90’lı yıllar”a uzanan doymak bilmez iştahının eseridir! Dolayısıyla PKK’nin toplumun can ve mal güvenliğine yönelen her alçakça saldırısı sonrasında gerek devlet gerekse de PKK şiddetinin mağdurlarından neşet eden cılız tepkileri “Aman 90’lı yıllara dönmeyelim” kaygısıyla karşılamak belki iyi niyetli olabilir ama bu kaygının adil yanı ve tutarlılığı yok. Yok, çünkü bu kaygı tek taraflı işleyip resmin bütününü bilerek ya da bilmeyerek görememekte. KCK yapılanması tarafından “demokratik özerklik”, “özyönetim” vs. büyülü kavramlar marifetiyle toplum üzerinde tesis edilen “Paralel Devlet” vesayetine ise neredeyse tek kelime etmemekte!
“PARALEL YAPI” TAMAM; PEKİ, YA KCK/PKK PARALEL DEVLETİ..?
“90’lı yıllar” terkibi paralelinde var olan indirgemeci, parçacı, çelişkili, gayri adil ve dolayısıyla tutarsız yaklaşım aynısıyla "Paralel Devlet" terkibinde de karşımıza çıkıyor.
Aktüel boyutuyla bu terkibin genel olarak Gülen grubunu ve icraatlarını çağrıştırdığı vakıa. Şüphesiz Türkiye'nin böyle bir sorunu yok değil. FG grubu özellikle de bürokraside devlete paralel bir yapılanmaya gitmiş ve buradaki örgüt vesayeti Türkiye toplumunu ve Müslümanları süreç içerisinde tamamen esir almayı hedefliyor/du. Örgütün bu doymak bilmez iştahı ise büyük oranda darbe yedi.
Ama bir de şu var: FG bağlantılı yeni yetme Paralel Devlet konuşula konuşula Yeni Türkiye Projesinin başının belası ve özellikle de Kürdistan halkı ve müslümanlarını nicedir zor ve baskı yoluyla teslim almak isteyen ve hatta bunda baya da mesafe alan PKK/KCK Paralel Devleti neredeyse unutuldu veya yok sayıldı. Çözüm süreci maalesef ve maalesef son 15-20 yıldır iyiden iyiye güçlenen bu oluşumun işine yaradı, elini güçlendirdi. Hâlbuki daha FG grubu açık bir tehdide dönüşmeden çok önce Paralel Yapı ve Devlet kavramını PKK için kullanıyorduk. Onlar,o dillerine doladıkları "halkların kardeşliği" için samimiyet ortaya koyacaklarına çözüm süreci ile Kürdüyle Türküyle açık açık bu toplumu oyalamayı yeğlediler. "Rojava"daki Paralel Devlet İnşasına yatırım yaptılar ve bir süre sonra Türkiye'yi de Suriyeleştirme ve bölgeyi Rojavalaştırma niyetlerini ortaya koydular. "Devrimci Halk Stratejisi", oluşumu tamamlanan Paralel Devletin veya Türkiye Kürdistanındaki kantonların halka zor ve şiddet yoluyla dayattırılması, kabul ettirilmesi, resmileştirilmesi veya meşrulaştırılmasının adı olmaktadır. Gün be gün Rojavalaşıyor veya Kobanileşiyoruz yani.
Orada (Suriye’de) iki hırsız örgüt PYD/PKK ile IŞİD; burada ise devleti ve toplumu esir almaya ant içmiş iki Paralel Devlet Yapılanması marifetiyle...
KCK'nın inşa ettiği ve şimdilerde dayatmaya çalıştığı PKK Paralel Devletinin siyasal, hukuki, sosyal işleyişini bölge halkı ve özellikle de İslamcılar iyi biliyor. Dolayısıyla eğer “90’lı yıllara dönülmesin” kaygısında tutarlı olunmak isteniyorsa mutlaka ama mutlaka hem devletin bir dönem toplumu rehin alan karanlık yüzünün yeniden zuhur etmesine hem de PKK/KCK Paralel Devletini mündemiç olan “90’lı yıllar” ruhunun öteki yüzüne eş zamanlı tavır alınmalı!
“90’lı yıllar” terkibini tersinden okuyan Yıldıray Oğur’un yazısına atıfta bulunmuştuk. Bir gönderme de PKK/KCK Paralel Devleti bağlamında yapalım. Mesela Yenişafak'tan Taha Özen'in yazısı bir kısmımız için bu bağlamda malumun ilamı olsa da özellikle de daha genç insanlar için PKK/KCK Paralel Devletinin işleyişine ve içerdiği örgüt vesayetine dair ufuk açıcı ve bilgi aktarıcı bir çalışma örneği olarak zikredilebilir.