5816 Faşizmi

ZEHRA TÜRKMEN

Türkiye Cumhuriyeti Atatürkçülük ve Kemalizm’in ideolojisi üzerine inşa edildi. Ve bu inşa projesinde Mustafa Kemal, Ulu Önder ve eşsiz bir kahraman olarak tarih sahnesinde yerini aldı. Öyle ki O imkânsızı başaran, insanüstü yetenekleri olan bir kişiliğe sahipti. Ve insanlığa bu ülkeyi armağan ederek onları bütün kötülüklerden korumuş, kollamış ve kurtarmıştı. Bu nedenle de ulu önderin kurduğu ve gençlere armağan ettiği Cumhuriyeti korumak, onun gösterdiği hedefler doğrultusunda ilerlemek tüm Cumhuriyet çocuklarının en büyük göreviydi.

Doğaüstü ve tanrısal güçleri olan Mustafa Kemal toplumda bir totem ve tabu haline getirilmişti.  Öyle ki kula kulluğu anlatan Kemalizm’in dininin şairi Nurettin Artam bir şiirinde Mustafa Kemal için şöyle diyordu:

“Millete can veren, vatan yaratan

Tanrının göklere dönüşü gibi

Her zaman ırkıma büyük baş Atam

Tanrılaş gönlümde Tanrılaş Atam…”

Bu tarz şiirlerin örneklerini Mehmet Doğan’ın “Batılılaşma İhaneti” adlı kitabından takip edebilirsiniz.

Kemalist ideolojinin en önemli hedef kitlesi olan gençler ve çocuklar üzerinde nasıl bir etki bırakmaya çalıştığını ise ilkokul 5. sınıf öğrencisinin Atatürk ile ilgili yazdığı yazısında ki şu satırlarda görmemiz mümkün. “Ey büyük Ata! Ey Tanrının Oğlu. On yedi milyon yetiştirdiğin, yokken var ettiğin Türk Gençliğini senin ve yurdun için her vakit isteyerek canını vermeye hazırdır. Hepsi senin gittiğin yoldan gitmeye, hepsi uğruna can vermeye and içmiştir…”

Yine ortaokul birinci sınıf öğrencisinin kaleminden ise şu satırlar akmaktadır. “Yurdumun sevgisidir, parlayan nur gözünde, hayatın menbaını biz sende bulduk Atam, Tanrı sözüne benzer bir sihir var sözünde, onları dinledikte işte kurtulduk Atam!”

Kenan Evren’e göre Mustafa Kemal sıradan bir insan değildi. O Türk Ulusuna Tanrı tarafından bahşedilmişti ve insanlığa Tanrının bir lütfüydü.  Cenk Koray ise,  1994 yılında kaleme aldığı “Atatürk ve 19 Mucizesi” isimli kitabında Atatürk’ün Tanrı tarafından gönderilen kutsal bir kişi olduğunu belirterek Atatürk’ün hayatında 19 sayısının önemi üzerinde durur. Besmelenin 19 harfli olduğunu,  Kur’an’da geçen “Allah” ve “Rahman” kelimelerinin sayılarının 19’un katı olduğunu vurgulayarak aynı şekilde Atatürk’ün doğum tarihi olan 1881 yılının da 19’un 99 katı olduğunu, ölüm tarihi olan 1938’inde 19’un 102 katı olduğunu söyler. 19 Mayısta Samsun’a çıkması, 19 Temmuz’da Mareşal olmasının tesadüf olmadığını belirterek Atatürk’ün Tanrı tarafından seçkin bir kul olduğunun altının çizer.   

1938 yılında Mustafa Kemalin ölümünün ardından Cumhuriyet yazarı Cafer Seno “Kâbe” başlıklı yazısında Mustafa Kemalin yüzünde ilahların güzelliğinin olduğunu vurgular. Ve yazısına şöyle devam eder: “Kendi iclalinden azamet vererek O’nu yaratan Rab; …mükemmel eserini hiç mahveder mi? Fanilikten kurtarmak istediği içindir ki O’na fikrin, dehanın en yüksek cevherini verdi. Ankara bundan böyle Türk’ün Kâbesi’dir. Orada yatmakla, O’nun toprağını mukaddes kılan yüce ölü lâyemut fikri orada düşündü, orada muvaffak oldu. Orada ebedileşti”.

Evet, bu ve buna benzer düşüncelerle Mustafa Kemal’in şahsında Kemalizm ve Atatürkçülük kutsanmış ve topluma bir ideoloji olarak dayatılmıştır.  Ve 1951 yılında da 5816 sayılı Atatürk’ü Koruma Kanunun çıkartılarak Mustafa Kemal adeta bir totem haline getirilmiştir. Bugün hala 5816 sayılı kanunun yürürlükte olması ve bu yasanın ağır yaptırımlar içeriyor olması insan fıtratına aykırı olmakla beraber düşünce özgürlüğünün  önünde de büyük bir engel olarak durmaktadır.

Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar Atatürk’ü korumak adına ilginç, ilginç olduğu kadar da insan aklını zorlayan olaylarla karşılaşmak mümkündür. 1969 yılında üç çöpçü resmi törene hazırlamak için Atatürk büstünü temizlerken mermer plakını kırarlar. Çöpçüler gözaltına alınarak iki gün sorguda tutulur ve daha sonra serbest bırakılırlar. Yine 1966 yılında Denizli’de parkta oynayan çocuklar Atatürk büstünün canlı olup olmaması konusunda bahse girerek büste taş atarlar. Ve büst kırılır. Bunun üzerine 14 yaşındaki Cengiz gözaltına alınarak cezaevine konur.   

2000’li yıllara geldiğimizde de çok fazla değişen bir şey olmadığını görmekteyiz.  Hatırlarsanız 2002 yılında Bingöl’de kredi bulamayan bir vatandaş bunalıma girmiş ve  vilayet binası önünde bulunan  Atatürk heykelin çıkarak, “üstüme gelmeyin Atatürk’ü vururum” şeklinde tehditler savurmuştu. Ve daha sonra yaptığına pişman olan vatandaş büstün önünde eğilerek “Atam senden özür diliyorum. Yaptığıma çok pişmanım”  demişti. Bu trajik komik durum ne yazık ki zihinlerde ki Atatürk algısının farklı bir yansımasıydı sadece.

Bu ülkede Atatürk’e hakaret ettiği gerekçesiyle birçok kişi hakkında davalar açıldı. Atatürk heykelinin burnunu yamuk yaptığı gerekçesiyle heykeltıraşlar cezalandırıldı. Mustafa İslamoğlu, Hakan Albayrak, Atilla Yayla gibi isimler Atatürk’e hakaret ettikleri gerekçesiyle hapis yattı. Mehmet Terzi, Oral Çalışlar ve benzeri birçok isme dava açıldı.  Nagehan Alçı Atatürk’e diktatör dediği için 2011 yılında mahkemelik oldu. Kocaeli Kartepeİnsan Hakları Derneği kurucularına 10 Kasım Törenleri kalksın dedikleri için dava açıldı. Ve yeni olarak da Mümtazer Türköne’ye Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret etmekten dolayı dava açıldı. 1 yıldan 3 yıla kadar hapsi isteniyor.  

Mümtazer Türköne şunları söylemişti. “Atatürkçü olmayı hakaret sayarım”, “Atatürk ideolojisi bir darbeler ideolojisidir”, “Atatürk ideolojisi faşist bir ideolojidir.”

 Evet, Mümtazer Türköne aslında gerçekleri söylemişti. Çünkü Atatürk ideolojisi bir darbeler ideolojisiydi.Mart 1923 I. Meclis, 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat darbelerinin arka planında Kemalist ideolojiyi yaşatmak ve Cumhuriyeti korumak yatıyordu. Yaşarken Stalin dışında hiçbir siyasi liderin heykeli yoktu. Ama tüm ülkede Mustafa Kemal heykellerinin hala belirleyici özellik taşıması Kemalizmin faşist bir ideoloji olduğunu göstermez mi?. Ve Mustafa Kemal’i korumak adına yürürlükte tutulan 5816 Sayılı Kanun, Atatürk ideolojisi adına insan haklarını, düşünce özgürlüğünü, seçme serbestisini mi ifade ediyor?

Bugün hala tabularla ve kişi kutsamalarıyla insanların inançlarına prangalar vurulup, özgür düşünceleri ve fiziki özgürlükleri ellerinden alınıyorsa bu darbe değil midir, ya da bu faşizmin ta kendisi değil midir?