Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP pek “enerjik” bir görünüş sunuyor. Normal, şu andaki konjonktüre göre darbe yapılamıyor. Yargı darbelerinin de derecesi var. Bu koşullarda AKP’yi seçimle devirme planları kuraldır (bir CHP – MHP koalisyonu). Kılıçdaroğlu da bu mucizeyi gerçekleştirecek enerjik önder olmaya tayin edildi.
Bu gayretle, “12 Eylülcü görünmeden 12 Eylül kurumlarını koruma” misyonu içinde, ilk sarıldığı “koz”lardan biri 35. madde oldu.
İkincisi de Yaşar Büyükanıt ve ünlü Muhtıra. Bu da göz yaşartıcı, kahramanca bir çıkıştı. Bundan başlayalım: Belli ki CHP’nin TSK ideolojisinde güçlü bir “muvazzaflık” bilinci var. Bir adam rütbesiyle bir işin başındaysa, yani “görevli” ise, CHP onu sadece alkışlayabiliyor. Muhtarının verilmesi sırasında Büyükanıt’a yaptığı gibi. Bu da normal, muvazzaf muvazzafın halinden anlıyor. Ama “vazife” sona erip örneğin Büyükanıt gibi biri “emekli” olunca saygıya ve alkışa gerek kalmıyor. Saygıyla alkışı yeni muvazzafların hizmetine sunarken, emeklileri de topa tutabilirsiniz, Kılıçdaroğlu’nun Büyükanıt’a yaptığı gibi.
Türkiye toplumu “komplo” üretmekte ustalaşmıştır. Her öküzün altından birkaç buzağı, hatta sıpa veya tay da çıkabilir. Ama böyle bir rekabet ortamında da Kemal Kılıçdaroğlu herkese parmak ısırtan bir komplo teorisiyle gündeme sıçrayabildi (zaten pire gibi bugünlerde). Meğer Büyükanıt AKP’ye seçim kazandırmak için o Muhtıra işine girişmiş! CHP’nin iktidar olmasını önleyecek bundan daha şeytani bir plan bulamamış herhalde. Ama bir süre önce de Kenan Evren, Özal’ın kazanmasını çok istediği için, benzer bir konuşma yapmış, hiç beğenmediği Turgut Sunalp’ın yolunu kesmişti.
Çünkü generallerimiz çok iyi biliyor; onlar ne derse, bu ahali gider, tersini yapar.
Bu gerçekliği CHP de yeni anlıyor. Zamanında anlasa, o Muhtıra ertesinde zil takıp oynamazdı.
“35. madde” daha da güzel. “İç Hizmet Talimatnamesi” denen o metinde öyle bir madde olduğu için darbe yapıyorlarmış meğer. Bunu Talat Aydemir o zaman akıl etse, “35. maddenin bana verdiği yetkiyi kullanarak…” diye savunurdu kendini. Ama hep, Türk’ün aklı sonradan geliyor.
Kılıçdaroğlu ve arkadaşları, böylece bütün darbeleri “aklamış” oldular. Baksanıza, meğer maddesi varmış. Maddesi olduğu için darbe yapmak suç olmuyormuş; ama şimdi onu kaldıracağız ya da değiştireceğiz, askerler de artık darbe yapamayacak – ya da CHP’nin uygun gördüğü yöntemler çerçevesinde yapacak.
Sol, “maddeci”dir. Bu da “madde” olmanın CHP ve Kılıçdaroğlu üslubu herhalde.
Bu arada, söze “kaldıralım” diye başlayıp çark etme durumu da var. Eh, ne olsa, yapının başında bazı “muvazzaflar” bulunacak. Onların da beğenmedikleri sivil hükümetleri geldikleri yere göndermek üzere bazı “medeni darbe” usulleri olmalı ellerinin altında. 35. maddede değişiklik yapmak, bizim “sol literatür”de “revizyonizm” diye de suçlanabilir. Ama o kadarına CHP çoktan alışık.
Evet, Kılıçdaroğlu ve CHP çok faal, çok enerjik. 12 Eylül’e kadar da böyle devam edecekler herhalde. Ama bu enerjide mantıki bir tutarlılık, akılcı bir yöneliş benzeri şeyler görünmüyor. Önüne gelene, ardını düşünmeden tutunarak, yapışarak, bir “hayır” atmosferi yaratma çabası ki, bir siyasi parti davranışından çok, dilimizde “kafası kesilmiş tavuk” deyimiyle anlattığımız davranışa yakın.
Bu yöntemin, kitle psikolojisinde ne kadar etkili olduğunu birlikte izleyeceğiz, göreceğiz.
TARAF