Yılmaz ÇAKIR
31 Mayıs Vakıası Ya da Darbe İsterük!
Kemalist vesayet sisteminin imtiyazlı müntesiplerinin “Altın Çağ” özlemlerinin, “seçimli-sandıklı” döneme geçilir geçilmez zayıflaması bildik bir olgudur. Bu sınıfların her seferinde halktan ve seçimlerden kaçarak sığındıkları tek yerin militarizmin kucağı olması da aşina olunan bir durumdur. Seçilmiş başbakanları asmaktan, iktidarları tehdit ve şantajla alaşağı etmeye kadar bir dizi menfur olayın hafızalardaki tazeleğini koruduğu bir ülkede, bu ülkede, mezkur çevrelerin “hazımsızlıkları” ise gündemden hiç düşmez. “Çoban” nitelemesi ve kıyası ile başlayıp, “bidon kafalı” ve “göbeğini kaşıyan adam” tasvirleri ile ortaya çıkan “haset”, kendi kifayetsizliğini, hep bir “hami” ya da “abi,” arayışı ile gidermek ister. Elinden oyuncağı alınmış çocuk gibi değil; “bütün oyuncaklara” sahip olmak isteyen çocuk gibi, mızmızlanır, hırçınlaşır ve hatta saldırganlaşır.
Her sıkıştıklarında yanlarına koştukları/kaçtıkları “ abi”lerinin kendilerine yeterli “himmeti” gösteremeyişleri, şimdilerde onları “park”a itmiştir. “Park”lardan yükseltilen ateşlerin, yürekleri tutuşturan “devrim ateşi” olmayıp, “kamp ateşi” olduğu herkesçe bilinir. Kamp ateşinin cılız alazları ile sokakları aydınlatmak değil, ancak yıkmak ve yakmak mümkündür. Fotoğraf karelerine yansıyan otomobiller, otobüsler, dükkanlar ve mekanlar bunu söylemektedir, bunu göstermektedir. “Sokakları temizleyen eylemciler” haberleri propagandif ve kaba tezvirattandır. Biz bu ülkede yaşayan Müslümanlar olarak, nice dezenformasyona, nice kara propagandaya şahit olduk. Yani medya yalanlarına karşı şerbetliyiz. Siz varın, “sosyal medya” namlı, yeni yetmelerin “takıldığı” yerlerde icra-i faaliyette bulunun. Nasıl olsa “yalancının mumu yatsıya kadar.”
Sokakları birbirine katmayı, sokaktakileri sürece katmak sananlar fena halde yanılmaktadırlar. Futbol fanatiklerinin izdüşümsel karşılıklarını, sol örgüt flamaları ile “sos”lamak da, özgürlük talepleri ile süslemek de bu gerçeği gizleyememektedir. Bu toplulukların ve eylemlerin gerçek karakterini, “lümpenlik ve burjuva seçkinciliği” biçimlendirmektedir. Gerisi ya da geridekiler, “tiyatro dekoru”dur. Yani gerisi boştur… Gerisi “boş” olanların arkalarını dolu göstermeye ihtiyaçları vardır. Dile getirilen taleplerin, ortaya konan öfkenin “yaşam tarzı” mihverinden yapılması da bu yüzdendir. AVM karşıtlığının da, ağaç muhabbetinin de bu çevrelerden sudur etmesinin hiç bir inandırıcılığı yoktur.
Laik olmayı öne çıkaran önemli bir kesim, AK Parti’nin iktidara geldiği ilk günden beri, durumu içlerine sindirememişler, her vesile ile hatta olur-olmaz ve yüksek perdeden seslerini çıkarmaktan geri durmamışlardır. Uzunca bir süredir biriktirdikleri öfkenin, nefretin akacak bir kanal bulması için de adeta seferberlik ilan ettmişlerdi. Silivri’de darbecilerin yargılanmalarında hüküm aşamasına gelinmiş olması ise bu koroyu “can havli enerjisi” ile bütünleştirmişti. O saatten sonra, atılan her adım, konuşulan her söz “iki” kere değil, “iki yüz” kere daha dikkat içermeliydi. Ne var ki, bu olmadı. Olmayınca da pusuda bekleyen ne kadar darbe meraklısı varsa sıkıştıkları alanlardan çıkarak son bir “huruca” geçtiler. Darbecilerin yanlarına, yedeklerine, hoşnutsuzları almaları, arkalarına solcuları takmaları, liberal ya da dindarlardan bile taraftar bulmaları kimseyi şaşırtmamalı. Filmin asıl oğlanı “dublör”lerden sonra avdet edecek… Kim demiş darbecilikten uzaklaştırılanlar, malum huylarından da bütünüyle vaz geçtiler diye… Üstelik bu kesimlerin artık, elerinde makul ve masum bir “manivela” da var! Bütün hayalleri, “Ağaç”tan yapılan bu aletin, hükümetin altına iyi tutulması ile tarihin olmasa da talihlerinin değişmesi... Son derece imkanlı, büyük oranda örgütlü ve öfkeli bu kesimlerin gereksinimleri olan ; “fırsat, mekan ve zaman”dı…