Tam 29 yıldır cezaevinde bulunan Rıdvan Çağrıcı’nın hikâyesi hem yargı kurumlarının hem de ceza ve infaz kurumlarının tepeden tırnağa dökülen ama insanların hayatını da çürütmeye kasteden durumunu gözler önüne seriyor. Öyle ki Rıdvan Çağrıcı’nın maruz kaldığı şeyler yargının hem ideolojik arka planı hem de kadrolarıyla ne kadar tutarsız ama daha da önemlisi hukuktan nasipsiz irkiltici yüzünü anlatan binlerce trajik hikâyeden biridir.
Ne mahkemelerde işleyen yargı safahatı ne de cezaevlerinde dayatılan haksız infaz müessesesi yeterince tartışılabiliyor. Sorun kamuoyuna lanse edildiği şekliyle Ergenekon, Balyoz, KCK, Gezi, Şike, Hrant Dink gibi davalarla sınırlı değil. Konjonktürel gelişmeler bu gibi davalar üzerinde ne yazık ki zannedildiğinden daha fazla tesirli oluyor. Kamuoyu oluşturma gücü gözaltı, tutukluluk, verilen ceza, tahliye, Yargıtay hatta Anayasa Mahkemesi aşamasında bile yasal ve hukuki prosedürün pratiğe yansımasını şekillendiriyor.
DGM’lerin Bıraktığı Miras
Son dönemde Fethullah Gülen’e bağlı kadrolar tarafından emniyet ve yargıda yürütülen soruşturmaların delil toplamadan karar vermeye kadar derin şaibeler veya karanlık kumpaslar olarak nitelendiğine şahit oluyoruz. Ancak Fethullahçı kadrolar öncesinde Kemalist-ulusalcı kadrolar tarafından verilen yargı kararlarının niteliği unutmayalım ki bunlardan ya farksızdı ya da daha beterdi. Oysa Salih Mirzabeyoğlu’nun tahliye edilmesiyle veya Yakup Köse’nin biraz olsun gündeme gelmesiyle bu sıkıntılı mesele hallolmuş değil. Çünkü cezaevlerinde İslami kimlikleri dolayısıyla uzun yıllardan bu yana eziyete mahkûm edilen insanlarımızın sayısı ve niteliği hiçbir surette azımsanacak gibi değil.
Sivas, İslami Hareket, Jak Kamhi, Menzil, Hizbullah, Hizbut Tahrir, AFİD gibi dava süreçlerinde ortaya çıkanlar emin olun Tahşiye davasında yaşanan skandallardan daha aşağı kalır gibi değil. Üstelik o süreçlerde Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) 15-20 günlük işkenceli sorgulamaların ardından Engizisyon misali giyotinlerini tam mesai çalıştırmakta bir beis görmüyordu.
Devleti, resmi ideoloji, iktidar sınıflarını koruma ve kollama adına sergilenen seferberlik ruhunun ülke ve toplum üzerinde estirilen fırtınaların ne büyük bedellere sebep olduğu az çok hepimizin malumu.
Yargı sınıfı en çok şu üç özelliğiyle bilinirdi değil mi? 1- Her daim durumdan vazife çıkarmaya ahdetmiş olmak, 2- Resmi ideoloji ve askeri cuntalarla tam uyum içinde çalışma kabiliyeti ve 3- Aldığı brifinge veya rüşvete göre konuşlanma becerisiyle maruf olmak.
Tek Parti dönemi, 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat darbe süreçleri bu durumun en somut ve yıkıcı örneklerini barındırıyor zaten. ‘Yüce Türk adaleti’ işte bu sebeple ‘mülkün temeli’ olmayı bir türlü beceremedi ve beceremiyor.
Hücre Duvarları Taştan Değil
Rıdvan Çağrıcı bugün 47 yaşında ve tam 29 yıldır cezaevinde. 1984’te 12 Eylül şartlarında ‘Hizbullah örgütüne mensup olmak’ suçlamasıyla cezaevine girdi. 8 yıl sonra, 1992’de çıkarılan afla şartlı tahliye oldu. Fakat 2 yıl sonra yani 1994’te İslami Hareket davasından tutuklandı. Normal şartlarda 25 Aralık 2015’te tahliye olacak. Yalnız tahliye tarihinden bir yıl önce ‘denetimli serbestlik’ koşullarından faydalandırılması gerekiyordu.
Denetimli serbestlik yargı sistemine getirilmiş bir hak fakat bu haktan 29 yıldır cezaevinde tutulan Rıdvan Çağrıcı’yı faydalandırmamak için çirkin mi çirkin kirli bir kumpas devreye sokuluyor maalesef. Bu şaşkın yargı sistemi sayesinde Rıdvan Çağrıcı, ne bir cinayet ne bir yaralama ne bir gasp ne de başka bir fiili suç isnat edilmeden 29 yıldır cezaevinde tutuluyor. Peki, acaba kim, neden ve nasıl Çağrıcı’nın denetimli serbestlik hakkını gasp ediyor?
Adalet Bakanlığı’na Bolu F Tipi Cezaevi idaresi tarafından verilen ‘rapor’ Çağrıcı’yı bu haktan mahrum eden biricik faktör. Cezaevi Müdürü Başkanlığında kurulan idare ve gözlem kurulu ‘Açık Cezaevine Ayrılma’ hükümlerinden istifade edemeyeceğine dair işgüzarca ve insafsızca, hem yasa hem de hukuk dışı bir tutum alırken bakın hangi gerekçeyi ileri sürüyor?: “Cezaevinde düzenlenen sosyal faaliyet programlarına terör örgütü olan İslami Hareket ve Hizbullah terör örgüt üyesi arkadaşlarıyla birlikte faaliyetlere katıldığı ve örgüt üyeleri ile aynı odada barındığı gerekçesiyle göstererek Rıdvan Çağrıcı’nın Açık Cezaevine ayrılma hakkından istifade ettirilmemesi yönünde rapor düzenlemiştir.”
İyi ama bir mahkûmun cezaevinde düzenlenen sosyal faaliyetlere kiminle katılabileceği, kiminle katılamayacağı da cezaevi müdürü ve idare tarafından tayin ediliyorken bu saçma ve zorbaca isnat da nereden çıktı şimdi? Ne bekleniyordu Çağrıcı’dan, uzun yıllardır tek başına evet TEK BAŞINA kaldığı hücreden hiç çıkmaması ve hiçbir sosyal faaliyete katılmaması mı? Böyle zalimce bir teklif ve beklenti sahibinin adaletten nasiplendiğini kim iddia edebilir ki?
Rıdvan Çağrıcı’nın denetimli serbestlik hakkından mahrum edilmesine doğrudan müdahale etmesi gereken kişi Adalet Bakanı sayın Bekir Bozdağ’dır. Sayın Bozdağ’ın hakların teminatı ve adaletin tesisini bürokratik mekanizmaların kibir ve istihzaya dayalı teamüllerine bırakmayacağını umuyoruz. 16 yaşındayken Askeri Mahkeme tarafından tutuklanan bir insanın hayatını karartan, hayatının 29 senesini bütün ailesi ve dostları için zindana çeviren bu sistemin daha fazla acı üretmesine bir an önce engel olunmalı.