Bir gazetede görüp okuyup “Aa, ne iyi” dediğiniz şeyler, seyrek de olsa, arada sırada oluyor. Örneğin, bu sabah Radikal’de gördüğüm haber: 29 Mayıs’ta İstanbul’u fethettiğimizi kutlamayacakmışız!
1953, bu şanlı olayın beş yüzüncü yıldönümüydü. İktidarda Demokrat Parti vardı. Benim hatırladığım ilk o yıl bu şanlı olay debdebeyle kutlandı. Mehter takımı coşmuş, köslerini gümbürdetirken Yeniçeriler, Sipahiler bir koşu kopardılar, Ulubatlı Hasan surlara tırmandı. Bir kere daha fethettik kenti.
Böylece âdet oldu. Her yıl yeniden fethetmeye başladık. İstanbul’u fethetmeye doyamıyorduk. Kutlamaya yeni ögeler eklemekten de geri durmadık: Karadan çekdiri yürütmek gibi. Kitsch dallandı budaklandı. Ayağında mokasenli Yeniçeriler, ne ararsan var.
19 Mayıs’ın Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcı olarak kutlanmasına itirazlarımı yirmi kere yazdıysam, bu “İstanbul’un fethi” kutlamasının münasebetsizliğini de elli kere yazmışımdır. İnsan o âna kadar başkasının diye kabul edilen bir şeyi o başkasından zorla aldığını kaç yıl kutlayabilir. Beş yüzüncü yıldönümü, haydi, sırf o rakamdan ötürü, “özel”dir, diyelim, bir tören yapalım. Ama, “Ben payitahtımı başkasından aldım, burası eskiden benim değildi, ama aldım” diye her yıl bunu dünyaya ilân etmek hangi aklın işidir?
“Fütuhat” denince orgazm geçiren bir zihnin işidir. Bu kelimeyle cûşa gelmeyecek bir MHP’li hayal etmek de zor ama konu “İstanbul’un” fethi olduğunda İslamcılar’ımızın onlardan aşağı kalan yeri yok, yukarı çıkan yeriyse var. Çünkü, doğru olduğunu pek sanmadığım bir de hadis sözkonusu. Osmanlı padişahları arasında bir İslamcı’nın en az sevmesi gerekeni bence Fatih Mehmed. Ama bu hayalhane tarihi içinde yaşamaya karar verince sorun yok.
19 Mayıs kutlamaları (Kemalizm’in kutsalları arasında) için bence isabetli bir karar verilmişti. Askerî ve faşizan yanları büsbütün değilse de kısmen törpülenmişti. Hükümet ona öyle yapıp buna da böyle yapmasa, doğrusu, biraz tuhaf olacaktı. Çünkü “faşizan” denebilecek öge, burada, bol miktarda var. Gazetede haberin kendisini okuyunca, kalkacak birtakım ögelere karşılık yığınla tören, yürüyüş, konser vb. olduğu anlaşılıyor. Başlığın verdiği sevinç duygusunu geri almaya yetecek bir yığın şey... Gene de, “ilk adımdır” deyip keyfimizi kaçırmamakta yarar var.
Bu gibi, pek de gizli sayılamayacak saldırganlık eğilimleri taşıyan davranışlar, yani “Fetih kutlaması” gibi şeyler, olgunlaşmamış bir karakterin alametleri. Peki ama kimin karakteri bu karakter? Türkiye halkı mı bunun sahibi? Bence değil. Bizim ülkemizde faşizan zihniyet, doğal ve kendiliğinden üreyen bir şey değil, eğitimle gelen bir şeydir. Onun için doktoralı faşist ortaokul mezunu faşistten çok daha beterdir burada. Bu davranışlar da, böyle şeylerden en başta haberdar olmayan halkımızın “buluşları” değildir. Halkımız Fatih Mehmed’i Avcı Mehmed’den ayırdedemez. Bizans’tan değil de Persler’den almıştık deseniz itiraz etmez. Gemilerin karadan sürüklendiğini görünce içinden “deli mi bunlar?” diye geçirir ama yüreği kıvançla dolmaz. Yarı-aydın statüsünde şovenistlerin manevi gıdasıdır bu çeşit törenler.
Bu gıdadan büsbütün yoksun kalmayacaklar. 29 Mayıs’ın kendisinde epey besin kalmış. 29 Mayıs’tan 29 Mayıs’a ise o panoramik müze denen yere gidip fetihsiz günlerine anlam katabilirler.