“28 Şubat'tan Bugüne: Kemalist Vesayet ve Değişimin Yönü”

Özgür-Der’in düzenlediği “28 Şubat'tan Bugüne: Kemalist Vesayet ve Değişimin Yönü” başlıklı panel, Ali Emiri Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.

HAKSÖZ HABER

Özgür-Der’in “Ortak Kimliğimiz, Farklı Tecrübelerimiz” üst başlıklı 2016-2017 dönemi için tertip edilen aylık panel serisinin dördüncüsü olan “28 Şubat'tan Bugüne: Kemalist Vesayet ve Değişimin Yönü” başlıklı panel, Ali Emiri Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.

Veysi Selimoğlu’nun yönetici olduğu panelde Nurcan Büyük ve Yılmaz Çakır konuşmacı olarak yer aldı.

Giriş konuşmasında Kemalizm hakkında tanımlar aktaran Veysi Selimoğlu,“Şerif Mardin'e göre Kemalizm; hakkında çalışıldığında ne kadar kuru bir ideoloji olduğunu anlaşılabilen bir ideoloji. Atilla Yayla'ya göre Kemalizm bir ideoloji değil bir fikir, Kemalizmin ne olduğunu tespit etmek ya da tanımlamak zor, yerine göre bir zihniyet dünyasına verilen bir isim, yerine göre bir iktidar paylaşım haritası bazen de seküler politik bir din. Belki de en güzel tanımı devlet marifetiyle yeni bir insan ve toplum yaratma projesi olarak karşımıza çıkan baskıcı despotik bir sistemin adıdır."  değerlendirmelerinde bulundu. Kemalist vesayette gerileme sürecine değinen Selimoğlu, bürokrasi, yargı, askeriye ve eğitimde Kemalist vesayete karşı görünür kazanımların elde edildiğini fakat bu vesayetçi sistemin kalıntılarının hala mevcut olduğunu, Kemalist ritüellerin birçok kurumda devam ettiğini hatırlattı. 'Kemalist vesayetin tamamen bittiği' düşüncesine dayanarak 'artık küresel güçlere yönümüzü çevirmemiz gerektiği' kanaatinin doğru olmadığını söyleyen Selimoğlu "Kemalist vesayette gerçekleşen gerileme, 'Kemalist vesayet bitti artık eski kalıplarla tutum belirlemek doğru değil, yönümüzü artık küresel ölçekteki güçlere çevirmeliyiz' anlamına gelmemeli. Şüphesiz küresel tehditlere, coğrafyamızda Rusya ve İran gibi mazlumlara karşı oluşan güç odaklarına karşı durmakla mükellefiz. Bununla sorumluyuz ama buna karşı dururken de asıl muhatabımız olan Kemalist vesayeti de geriye atmamalı bunu da hafife almamalıyız" ifadelerini kullandı.

Daha sonra sözü alan Nurcan Büyük, Türkiye Cumhuriyetinin 1923'den itibaren Kemalist düzen şeklinde kurulduğundan bahsederek sunumuna başladı. Büyük,“1920'de ki ilk Meclis deneyimini kenara koyarsak 1923'ten itibaren yönünü Batıya dönen, batıcı, laik, seküler, aynı zamanda ulusçu, milliyetçi bir devlet yapısının çizildiğini görüyoruz. Bu laik, batıcı ve ulusçu zeminin Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu ve inşasında temel paradigmayı belirlediğini görüyoruz." dedi.

Sözlerine, Kemalist sistemin herhangi bir ideoloji üzerine değil bizzat M. Kemal'in inşa ettiği, kurguladığı kendisinden sonra da kullanışlılığıyla bu topraklar için bir garantiyi ifade eden bir sisteme işaret ettiğini belirterek devam eden Büyük, “Biz bugün doğduğumuz andan itibaren böyle bir sistemin içerisinde varız ve biliyoruz ki insanlar doğdukları sistemin kavramlarıyla, kelimeleriyle konuşur ve o kavramlarla düşünmeye başlar. Bizler Müslümanız ve bugün iktidardaki insanlarda Müslüman ve 28 Şubat'tı yaşayan insanlarda bu sistemin mağdurlarıydı fakat buna rağmen bu kafaya yapısı ve mantalitemiz bu vesayeti açıkça dile getirmekten buna karşı bedel ödemekten öte manevralarla çok fazla tartışma alanlarını ortaya çıkartamadığımız durumlar münasebetiyle gerçekleşti."  ifadelerini kullandı.

Kemalist vesayete karşı gelinen bu durumun 15 sene öncesine göre büyük gelişme olduğunun altını çizen Büyük; "Başörtüsü noktasında ki esneklikler, özgürlük ortamının oluşması, Kürt meselesinde vb. noktalardaki ilerlemeler beklemediğimiz şeylerdi. Fakat bu gerçekleşme durumu sanki bir minnetmiş gibi sunuluyor. Bizler olumlu gelişmeler karşısında hakkaniyetli bir tutum sergilemeye çalışıyoruz ama duruşumuz ve bulunduğumuz zemin, Rabbimizin buyruğu ve sorumluluklarımız üzere var olan bir zemin olduğu için elbette söylemek zorunda olduğumuz hakkı birileri hoşlanmasa da söylemek durumundayız. Bunun yanlış anlaşılma durumu olsa da bizler sorumluluklarımızın ertelenemez bir tutum olduğunu ifade etmemiz gerekiyor. Rabbimize tek başımıza hesap vereceğiz ve kitabımızdan sorumlu olacağız. Ne Kemalizm'in düsturlarından ne de anayasa metinlerinden sorumlu olmayacağız. Toplumsal gerçekliğimizden elbette kopmayacağız ama toplumsal gerçekliğimizin İslami kimliğimize pranga vuracak bir noktaya da gelmemesi gerekiyor" dedi.

Çok basit bir Kemalist ritüelin daha sonra toplumsal bir ritüele doğru dönüşerek bir siyaset üretmeye kadar ilerlediğini belirten Büyük, " Eğer Kemalist sistemle bir hesaplaşma yapılamazsa, geçtiğimiz günlerde Başbakan'ın Anayasanın ilk dört maddesini tartışanların kendilerinden olamayacağını ifade etmesi, kadına seçme ve seçilme hakkının verildiği günlerdeki kutlamalarda öncelikle Ak Partili kadınların başörtüleriyle Anıtkabir'e gidip deftere imza atmaları ve Ata'ya duydukları minneti ifade etmeleri, Nutuk'tan göndermelerle 2023 hedefinin vurgulanarak aslında Nutuk'ta da 2023 hedefinin vurgulandığı söylemleri ve son olarak Anayasa tartışmalarında Bekir Bozdağ'ın 'yeni Anayasa Atatürk ve İnönü Anayasasına dönüştür' şeklindeki ifadeler kendimizi koparmaya çalıştığımız bir tarihe başka bir şekilde bağlamaya çalışmak vesayetle aramızdaki mesafeyi açma adımlarını maalesef yavaşlatmaktadır. " dedi.

Son dönemde 15 Temmuz sonrası milliyetçi vurguların çok fazla ön plana çıkmasının İslami camia tarafında rahatsızlık uyandırdığını belirten Büyük;" Bunlar konjonktür, maslahat her ne cümlesi olursa olsun birilerinin reel siyasetinin karşılığı olsa dahi en azından Müslümanların kendi siyasetlerinin karşılığı olmamalıdır. Devletler bu politikaları uygulayabilirler fakat Müslümanların uyarıcı ve hatırlatıcı vazifelerinin asla bitmemesi gerekir" diyerek sözlerine son verdi.

Büyük'ün konuşmasının ardından sözü alan Yılmaz Çakır; İlk olarak Kemalizm'in bir doktrin olmadığını her kesimin her niyetle yiyebileceği bir nesne olduğunu, bu nedenle sağ Kemalizm, sol Kemalizm, ya da muhafazakar Kemalizm kavramlarının türediğini, hatta en son Fetullah Gülen'in yorumuyla 15 Temmuz'da "Yurtta Sulh Cihanda Sulh" konseyi ismini seçebileceği kadar eklektik bir düşünce olduğunu belirtti.

Kemalizm'in batılı yaşam tarzını bu topraklara giydirme ve dayatmanın adı olduğunu, halkın bu nedenle tek parti döneminin ardından bir daha iktidar vermeyeceğini belirten Çakır "İstisnaları bir kenara koyarsak 1950'den bu yana halk Kemalistlere bir daha iktidar vermemiştir. Kendilerine iktidar imkanı bulamayan Kemalistler değişik aralıklarla hepimizin bildiği gibi müdahalelerde bulunmuşlardır. Vesayetin asıl özü de burada aranmalıdır." dedi.  

Son dönemde kavramlarda meydana getirilen kirliliğe değinen Çakır;" Sözde asker, sözde general, sözde komutan diyerek tenzih ediliyor. Ama "İmam", "Cemaat" kavramları tahfif edilmeye devam edilerek bu mefhumların değeri vatandaş gözünde azaltıldı. Bu kavramlar kimin kavramları? Yüzyılların kavramının Fetullah Gülen sebebiyle hoyrat şekilde kullanıldığını görüyoruz. Bunu yapanlar gayet rahat. Bu konuda din kaygısı olması gerekmekte ve hassa olunmalıdır. Bu şekilde yapılarak toplumda İslami faaliyetlerden uzak durulması gerektiği algısı oluşmakta. Son dönemlerde Kemalistlerle beraber Fetullah Gülen'i eleştirme noktasında maalesef bir hassasiyetsizlik söz konusu. Takiyyeden bahsediliyor. Neden takiyye yaptı? Kemalizme en ufak bir toz kondurmadan geçiliyor. Ve bunu yapan muhafazakar kanallar. Zaten insanlar bireyselleşmiş ve isteksizken "cemaat" kavramını bu kadar bu kirli mecraya alet etmemek gerekmekte. Fetullahçılık anlatılırken Kemalizm'in insanları Fetullahçılığa mecbur ettiğini ve kitle olarak bizi de o örgüte yem ettiğini görmek durumundayız. Bütün bu mecburiyeti getiren ve dayatan Kemalizm'dir. Bu vakıayı atlamamak gerekir. Eski Kara Kuvvetleri Komutanı 2000(?) yıllık Türk ordusunda böyle bir olumsuz durum gerçeklememiştir diyebiliyor. Peki 27 Mayıslar, 12 Eylüller, 28 Şubatlar nereye gitti ? Kaldı ki 15 Temmuz başarısız bir darbe fakat bu saydıklarımız gerçekleşmiş darbeler. Onlar için o darbeler önemsiz, varsa yoksa FETÖ. " olduğunu ifade etti.

Kemalizmin umuma ait bir düşünce olmadığını ve Müslümanların bu düşüncenin vesayete mecbur bırakılamayacağının altını çizen Çakır; "Mustafa Kemal umuma ait bir şahsiyet değildir. Bunun altını önemle çizmemiz gerekiyor. Türkiye'de ki siyasal bir eğilimin figürüdür ve onun dışındaki bütün siyasi eğilimlere karlı kullanılan bir kalkandır. Dolayısıyla tek bir kesimin elinde kullanışlı alete dönüşen bir şeye her birimizin dört elle sarılmasının bir manası var mıdır ? Nasıl CHP'nin siyasetine angaje olmaya mahkum bırakılamazsak Mustafa Kemal'e de mecbur bırakılamayız. Böyle bir korkumuz ve kaygımızın olmaması lazım.Müslümanların dokunulmazları kutsalları bellidir. Bizim bir tercihimizin bir sözleşmemizin olmadığı zorla dayatılan her şeyde en kötü dilimizi susturabilirsiniz ama gönlümüzden atamazsınız her vesile ile her şartta biz bu zorbalığa isyanımızı dillendiririz. Bu bizim insan olmamızın bir gereğidir." diyerek konuşmasını sonlandırdı.

Panel, konuklardan gelen sorulara konuşmacılar tarafından verilen cevapların ardından nihayete erdi.

Etkinlik-Eylem Haberleri

Bursa’da Suriye devrimi ve Gazze konuşuldu
"Sürünün İçinde Dijital Dünyaya Bakışlar"
Başakşehir’den Gazze direnişine bin selam!
Adana Özgür-Der’de “Emperyalizm ve Siyonizm İlişkisi” konferansı düzenlendi
Özgür-Der Gençliği “İslami Perspektiften Psikoloji” kitabını değerlendirdi