Furkan Sezgin'in analizi:
28 Şubat sürecinde sivil birçok yargıcın askerin emrinde olduğu yönündeki iddialar giderek daha somut bir hal alıyor. Özellikle TBMM Drabeleri araştırma komisyonuna konuşan dönemin bazı tanıkları, o günlerde yaşadıkları ve tanık oldukları olayları anlatınca, sivil yargı ile asker arasındaki ilişkiler, daha net bir şekilde ortaya çıkıyor.
28 Şubat sürecinde bazı sivil yargıçların birebir askerin kontrolünde olduğunu belirten önemli olaylardan biri Yazar Canan Barlas'ın başına gelen bir olay oldu.
Darbeleri Araştırma Komisyonu'na konuşan Mehmet Barlas ve eşi Canan Barlas, 28 Şubat sürecinin önemli oluşumlarından Batı Çalışma Grubu(BÇG)'nun beyni olarak bilinen Güven Erkaya'yla aralarında geçen ve yargının halini gösteren bir olayı anlattılar.
Canan Barlas, bir uçak yolculuğu sırasında Güven Erkaya'ya ile tesadüfen aynı bölüme düştüklerini belirterek, o yolculuk sırasında Erkaya'nın, Mehmet Barlas hakkında, "Tansu Çiller'e yalakalık yapıyor. Bunların hepsinin hesabını soracağız" dediğini söyledi.
Canan Barlas, daha sonra yargıya taşıdığını belirttiği olayın, askerin etkisinde olan yargı tarafından tam tersi bir şekilde sonuçlandırıldığını ifade etti.
"GÜVEN ERKAYA EMİR VERMİŞ, DAVA KAPANDI"
Canan Barlas, başından geçen o olayı şöyle anlattı: "New York Havaalanında... Ben kızımla dururken, "Şuna bakın, yalakalık yapıyor Tansu Çiller'e. Bu yalakaların hepsinin hesabını göreceğiz." dedi. VIP lounge'da olduğu için zaten çok az insan vardı. Kızım yanımda, biz çok kötü olduk yani. Ve beni mahkemeye verdi. Ben bir yazı yazdım: "Erkaya Paşa çok yaşa!" diye. "Ayağını uzatmışsın, hem bir başbakana küfrediyorsun hem bir başyazara küfrediyorsun hem de böyle bir şeyin, bunların üstesinden yakında geleceğiz diye işaret ediyorsun..."
Ondan sonra benim yazım üzerine beni mahkemeye verdi ve benim mahkemeyi artık kazanacağım kesinken, mahkeme -o zaman, tabii, yargı da bunların içinde olduğu o kadar kesinki- mahkeme saatini bir saat öne almış, patronum Dinç Bilgin de beni suçlu çıkarmış, benim tazminat davamı da ödemiş... Tazminatını da Dinç Bilgin ödemiş çünkü bu Erkaya demiş ki: "Beni asla suçlu çıkarmayın bu şeyden, ne yapacaksanız yapın." O zamanın yargıçları da çok muhterem kişilermiş, bunu, bu davayı böyle hallettiler. Zaten, 28 Şubat'ta yirmi sekiz tane dava açıldı bana, tazminat davası, üç tane ceza davası açıldı. Bunların birini de Mesut Yılmaz açtı çünkü o dönemdeki ihaleler üzerine konuşuyorduk, verilen enerji ihalelerindeki yolsuzluklar üzerine konuşuyorduk. Allah'tan Rahşan affı geldi, ben bu otuz davadan kurtuldum, bu gazetecilikten de kurtuldum."
YARGIÇLARDAN İTİRAF: TALİMATLA MAHKUMİYET VERDİK, ÖZÜR DİLERİZ
Yazar Mehmet Barlas da, o dönemde kendisine yönelik açılan tüm davalarda yargının etki altında kalarak karar verdiğini vurgulayarak bunu verdiği bir örnekle dellilendirdi: "Mesela ben 28 Şubat döneminde kaybettiğim davaları... Mesut Yılmaz'a karşı bir dava kaybettim, 8 bin lira ödedim. Yazımda demiştim ki: "ANAP kongresinde Lütfullah Kayalar genel başkan olursa belki ANAP kurtulur." diye yazmıştım. Bana dava açtı. "Yazı yoluyla genel başkanlığımı engellemeye çalıştı." diye. Ankara'da bir asliye hukuk mahkemesi beni tazminata mahkûm etti. Emin Çölaşan "Yazdığı yazılardan ötürü sokağa çıkamıyorum." diye dava açtı, ona da tazminat ödedim. 28 Şubat'tan sonra, Canan hanımın davalarından bazıları devam ediyordu, gittim –adını söylemeyeceğim- bir yargı organına, yargıç ve savcı beni odalarına aldılar, "Kusura bakmayın. 28 Şubat'ta talimat geliyordu, sizi mahkûm ediyorduk, özür dileriz." dediler, kalan iki davayı düşürdüler.
MİRZABEYOĞLU DAVASI DA AYNIYDI
28 Şubat sürecinde yargının verdiği skandal kararlar sadece Barlaslar'la ilgili değildi. Dönemin önemli isimlerinden Salih Mirzabeyoğlu hakkında verilen mahkumiyet kararı da yıllardır tartışılıyor. Mirzabeyoğlu hakkında, hiçbir delil ve tanık olmamasına rağmen son olarak 2001 yılında sonuçlanan davada idama mahkum ediliyordu ancak Türkiye'de idam uygulaması olmadığı için Mirzabeyoğlu müebbet hapse mahkum edildi. Mirzabeyoğlu'nu idama mahkum eden hakim sonradan yaptığı itiraf gibi açıklamada "Kararın adil olduğunu söyleyemem" demişti.
DİLİPAK VE VAKİT GAZETESİ AYNI KADERİ PAYLAŞANLARDAN
28 Şubat yargısının mağdurlarından biri de Gazeteci Yazar Abdurrahman Dilipak ve Akit Gazetesi'ydi... Dilipak, dönemin emir altındaki yargı mensupları tarafından haksız yere, hayatını alt üst eden tazminat davalarıyla karşı karşıya bırakıldı.
Geçtiğimiz günlerde TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu'nca bilgisine başvurulan gazeteci yazar Dilipak, 28 Şubat sürecindeki skandal yargılamalarının simgesi haline gelen 'Şişli Terakki Davası'nı bireysel başvuru kapsamında Anayasa Mahkemesine götürmeye, ayrıca 28 Şubat soruşturmasını yürüten savcılığa da suç duyurusunda bulunmaya hazırlanıyor. 28 Şubat sürecinde askerlerin yargı mensuplarına iki kez verdiği brifingler, bu brifinglere katılan yargı mensuplarının askerleri ayakta hararetle alkışlaması 28 Şubat'ın simgelerinden biri haline gelmişti. 'Şişli Terakki Davası' işte bu skandal yargılamalardan birisi. 28 Şubat'ın simge davası haline geldi.
Kökenleri Selanik'teki Şemsi Efendi Haham Okulu'na dayanan ve yüzyıldan fazla bir zamandır faaliyet gösteren Şişli Terakki Lisesi'nin Nişantaşı'nda bulunan eski binası uzun bir süre boş bırakıldıktan sonra D.B. İnşaat Şirketine kiralandı. Yazar Ilgaz Zorlu ve Gazeteci-Yazar Abdurrahman Dilipak, Akit, Hürriyet, Aksiyon, Zaman ve Yenişafak gibi basın organları da bu çok değerli binayla ilgili haberler yaptılar.
Hürriyet gazetesi ile Dinç Bilginin sahibi olduğu Sabah gazetesi arasındaki rekabette, Doğan Medyasında çalışan Erdal Bilaller, Ufuk Güldemir, Semra Uncu, Erdal Şafak ve Soner Yalçın gibi yazarlar da, Ilgaz'ın iddialarını yorum yaparak köşelerinde yayınladılar. Bu iddialar haber olarak bir çok basın organında yeraldı. Onlar hakkında da İstanbul 3. Asliye Hukuk mahkemesinde dava açıldı. Aynı günlerde konu ile dolaylı olarak ilgisi olan başka bir konuda yazdığı yazı sebebi ile Akit yazarı Dilipak da hakkında dava açılanlar arasında yeraldı.
Yargılamanın sonunda Ilgaz Zorlu da dahil olmak üzere, sözü söyleyen ve bu sözleri yazı konusu yapan bütün gazeteciler hakkındaki dava reddedildi. Dilipak ise tazminata mahkum edildi.
AKİT GAZETESİ'NE LİNÇ
Yargılamada ilginç olan ayrıntı ise, Şişli Terakki Vakfı tarafından açılan tazminat davasında davalılar arasında adı yazılmakla birlikte, dava dilekçesinde, Dilipak'a ait ifadelerle ilgili suç isnadı yoktu. Buna rağmen diğer herkes hakkında dava reddedilirken Dilipak'ın cezalandırılması dikkati çekti. Terakki davası ile ilgili bir açıklama yapan Dilipak şunları söylüyordu: "Sabah ve Hürriyet grubu arasında rekabet var.. Teşvikiye'deki Şişli Terakki arsasının Dinç Bilgin'e verilmesi konuşuluyor. İddiayı gündeme getiren Ilgaz Zorlu. Bu açıklamayı haber yapan Hürriyet grubunun yazar ve muhabirleri.. O gün ben de tesadüfen Sabataylık üzerine yazmışım.. Dava dilekçesinde benimle ilgili bir suç isnadı yok. Ama yargılama sonunda Ilgaz ve diğerleri hakkındaki dava reddediliyor ve ben tazminata mahkum ediliyorum.. Sözü söyleyen serbest, yazan serbest, ben o konularla ilgili bir yazı yazdığım için tazminata mahkum oluyorum."
312 GENERAL DAVASI
Akit Gazetesi de, müstear isimler yazı yazan bir yazarının "On başı olamayacakların general olduğu ülke" diye yazdığı yazısı için 312 generalin toplu tazminat davasıyla karşı karşıya kalmıştı. Gazeteyi mahkum eden de yine o günlerin etki altındaki yargısıydı.
28 Şubat uygulamalarına o dönem manşet ve haberleriyle en büyük tepkiyi gösteren Akit ise, maddi ve manevi olarak çökertilmeye çalışıldı. Gazete binası defalarca kaleşnikoflarla tarandı. Saldırgan failler meçhul kalırken, saldırılara uğrayan gazete ise savcı ve polisler tarafından sık sık basıldı. Çalışanlar taciz edildi. Gazetenin basım ve yayımı engellenmeye çalışıldı. Bir köşe yazarının 'Onbaşı bile olamayacakların general olduğu ülke' başlıklı yazısı nedeniyle 312 general tarafından gazeteye 1 trilyon TL'ye yakın tazminat davası açıldı. Aynı süreçte skandal şekilde bu dava cezaya hükmedilerek bitirildi. 312 general davasını organize eden ve davada müşteki olarak yer alan generallerden bir çoğu Balyoz ve Ergenekon davasında sanık oldu.
Kaynak: Dünya Bülteni