Kevser Çakır’ın yönetici olduğu panelde Mehmet Okatan ve Mehmet Alagöz konuşmacı olarak yer aldı.
Programın açılışını ve konuşmacıların tanıtımını yapan Kevser Çakır sözü ilk olarak Mehmet Okatan’a verdi. Kendisi de 18 yaşından itibaren 9 yıl cezaevi tecrübesi yaşamış olan Okatan, bugün yaşı 40’ın üzerinde olan herkesin özellikle 90’lı yıllardaki işkenceleri çok net hatırlayacaklarını ifade ederek konuşmasına başladı. Kaba dayaktan, filistin askısına, tacizden manevi türlerine kadar pek çok işkence çeşidiyle ifadeleri alınan Müslümanlar için “Üzerlerine atfedilen suçlar ne olursa olsun işkence altında alındığı için ifadeleri geçersiz sayılmalıdır” değerlendirmesinde bulundu.
Sözlerine cezaevinde kaldığı ve daha sonra avukat olarak görev yaptığı yıllar boyunca cezaevlerindeki Müslümanlarla sık sık irtibat halinde olduğunu, bunun sonucunda onların tavrının 2013’ten sonra değiştiğini gözlemlediğini ifade ederek devam eden Okatan, 2013’ten önce Müslüman mahkûmların Allah’la rabıtalarının çok güçlü olduğunu, içerde olmalarından şikâyet etmediklerini, ödemeleri gereken bedeli ödediklerini düşündüklerini ancak 2013’ten yani Ergenekon tahliyelerinden itibaren bu tevekkül halini korumakla birlikte artık çıkmak istediklerini belirtti.
“Bu insanlar cezaevlerine hasbelkader girmişlerdir, bir şekilde çıkarlarsa sorun kalmayacaktır yaklaşımı Müslümanları bitirir. Bu insanlar bilinçli olarak Müslümanca yaşamayı tercih etmişlerdir” diyen Okatan, bu bilinçli tercihin sonucunda bedeller ödendiğini ve bu manada her Müslümanın birer mahkûm adayı olduğunu düşündüğünü ifade etti. Müslüman tutsaklar için yeniden yargılanma yolunun açılması için uğraştıklarını ancak bazıları için bu karar verilmesine rağmen siyasi yükü ağır olduğundan dolayı uygulamaya sokulmadığını belirten Okatan, siyasi risk alındığı takdirde hukuki zeminin çok kolay hazırlanacağını söyledi.
Okatan’ın ardından söz alan Mehmet Alagöz konuşmasına Okatan’ın hepimiz mahkum adayıyız ifadesiyle başlayarak, bu minvalde Sivas olaylarının örnek verilebileceğini söyledi. Aziz Nesini protesto etmek için toplanan insanların, rejimi değiştirme amaçlı silahlı örgüt kurmak ve 37 kişiyi yakarak öldürmek gibi suçlardan yargılanarak, bu hadisenin bütün Müslümanlara mal edildiğini, buna benzer hadiselerin ileride de yaşanmasının mümkün olduğunu söyledi.
28 Şubat sürecinde tutsak edilen ve hala cezaevinde olan Müslümanların sayısının yaklaşık 550 olduğunu belirten Alagöz, bu davaların çoğu için suçlamayı etkili kılmak adına örgütler uydurulduğunu; mesela, sohbetlerinde, yazılarında çokça ‘İslami Hareket’ kavramını kullanan Müslümanlara bu isimle, Tevhid dergisini çıkaranlara derginin adıyla örgütler yakıştırıldığını ifade etti. Alagöz, durumun vahametini göstermesi açısından bu örneklere, hiçbir örgüt tespit edilememesine rağmen, olayların başlamasına sebebiyet verdiği iddia edilen bildirilerin altında yazan ‘Müslümanlar’ imzasından hareketle Sivas olaylarında suçlananlara ‘Müslümanlar Örgütü’ adı uydurulması örneğini ekledi.
Günümüzde gençlerin 90’lı yılları bilmediklerini, onların o dönemin Müslümanlarının neden suça karışmış gözüktüklerini anlayamadıklarını ifade eden Alagöz, 90’lı yılların karanlık olduğunu Özal’ın ölümünden, Uğur Mumcu suikastına, Susurluk’tan Adnan Kahveci’nin ölümüne kadar pek çok olayın bu yıllarda cereyan ettiğini belirtti.
Sözlerine Balyoz davasına Özgürder olarak müdahil olduklarını, hukuka aykırı delilleri o gün de eleştirdiklerini ve sonra bu birkaç delilin bir cuntanın var olmasına rağmen yeniden yargılamanın önünün açılmasına sebep olduğunu söyleyerek devam eden Alagöz, Müslümanların durumu için ise “Bırakın hukuka aykırı delil olup olmamasını, hukuka uygun hiçbir delil yok. Delil uydurma var. İşkence var” dedi. Gözaltı sürelerinin uzatılarak, bu süreçte dahi işlenen suçların bu Müslümanların üzerine yıkıldığını anlatan Alagöz, DGM’lerin, Müslümanlara verilen suçları her zaman az bulan Yargıtay 9. Ceza Mahkemesi’nin varlığını hatırlattı. Daha sonra getirilen Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkının 20.09.2012’den sonra kesinleşen cezalar için geçerli olduğunu, bu nedenle Müslümanların davalarını etkilemediğini, sadece Umut davasının, müdafaa hakkından yararlanılamadığı nedeniyle bir istisna belirttiğini ifade etti. Alagöz, “Oysa diğer Müslümanların davalarının hepsinin durumu böyle. Hiçbiri müdafaa hakkından yararlanamadı. Avukatları yanlarına dahi gidemiyordu” dedi.
“Eylemlerinden değil, kimliklerinden dolayı içerde olan bu insanlar için maddi ve manevi destek olmak zorundayız” diyerek bu konuda hassas olmamız gerektiğini belirten Alagöz, yeterince gündem oluşturulabilse, bir KHK’yla yeniden yargılanmanın yolunun açılabileceğini, zaten Müslümanların af değil, yeniden yargılanma talep ettiklerini ifade ederek konuşmasını sonlandırdı.
Konuşmaların ardından sözü alan Kevser Çakır, kamuoyu oluşturmanın önemli olduğunu bu niyetle ‘Derdest’ adlı belgeseli hazırladıklarını ancak yayınlayacak kanal bulamadıklarını ifade etti. Hükümete yakın olarak bilinen kanalların dahi dil ve tarzından dolayı belgeseli yayınlamaktan kaçındıklarını belirtti.
Panel, soru-cevap faslının ardından sona erdi.