Batıcı iktidar sınıfları tarafından siyaset ve topluma karşı açılan “Topyekün Savaş” mantığında değişen hiçbir şey yok. “28 Şubat Ruhu’nu bin yıl sürdürme” azmi yeni aktör ve söylemlerle her gün yeni bir cephe açma çılgınlığıyla tekrar sahne almış durumda. Devlet sınıflarının siyaset ve toplumu hizaya çekme takıntısı adeta engel tanımıyor.
28 Şubat darbe sürecini organize edip icra eden askeri, siyasi, iktisadi, akademik vd. aktörlerden “adalet yerini buldu” dedirtecek tarzda hesap sorulamamış olması bakın ne biçim dertler açıyor başımıza. Fethullah Gülen’e bağlı kadrolar en çirkin haliyle darbeci Kemalist Ruhun yeniden bedenlendiği aktörler olarak siyaset ve toplumun esaretinin devamına karar vermiş anlaşılan. Tehdit ve şantajla siyaseti ipotek altında tutma merakının ne kadar yaygın ve bulaşıcı bir hastalık olduğunu bundan daha iyi gösteren örnek zor bulunur.
Eski Konsepte Yeni Aktör
“Ordu-İlerici Gençlik Elele” modası tarihe karışalı çok oldu. Şimdilerde “Gülen Cemaati-İlerici Gençlik Elele” modası revaçta. Slogan düzeyinde değil fakat stratejik ittifak boyutuyla “İlerici Gençlik” kelimenin tam anlamıyla Gülen Cemaatinin “yanaşması” durumunda.
İlerici kim, gençlik kim diye soran olmaz ama biz yine de söyleyelim. İlericiden kasıt Batıcı-seküler konsepte dâhil olan siyaset tarzlarının tamamını bu cephede görmek mümkün. Şahin Alpay, Cengiz Çandar, Murat Belge, Mümtazer Türköne, Ertuğrul Özkök, Hasan Cemal, Nazlı Ilıcak gibi 60’ını çoktan devirmiş bir dizi ismin sergilediği performansa bakınca benim diyen gençlerden daha dinamik bir gençlikle karşı karşıya olduğumuz aşikâr.
Ne var ki “ilerici gençlik” ne iktidar tutkusundan vaz geçebiliyor ne de siyaset ve toplumu terbiye etme, aydınlatma ve ilerletme hedefini kendi eliyle icra edebiliyor. Çünkü sadece fiziken değil ahlaken ve hukuken de “iktidarsız” oldukları için hep başkasına güvenerek “güveyliğe” soyunuyor.
TSK siyasete müdahale yeteneğinden uzaklaştırıldı. Sermaye sınıfı istenilen boyutta bir kriz çıkarabilecek kadar piyasada tekelini muhafaza edemiyor. Üniversiteler ne akademik kadroların ne de devrimcilik oynayan lümpen gençlerin ümit vadettiği yerler artık. Yüksek yargıda emekli olup gidenlerin yerine aynı türden tipleri yetiştirecek mekanizma felç olmuş zaten. İttifak etmek üzere elde tek ihtimal kalmış durumdaydı zaten: Fethullah Gülen’in takıyyeci ve gizli-saklı işlerde pek mahir kadroları.
Hem Fethullah Gülen’in hem de yetiştirdiği “Altın Nesil”in devlete ve devlet sınıflarına sadakati konusundaki cemaziyülevvelini bilenler için hiç de şaşırtıcı olmayan bir ittifak manzarası çıktı ortaya. Gülen Cemaati kadrolarının hemen her şeyi ve herkesi takip edip kayıt altında tutan arşivi 7 Şubat, Gezi olayları ve 17 Aralık sonrası için en önemli ümit ve dayanak oldu.
28 Şubatta devletle bitişik nizam durup siyaset ve topluma karşı konuşlananların ve daha fazlasının 17 Aralıkla birlikte tekrar aynı pozisyonu almış olması tesadüf değildir. Toplumsal desteği her zaman zayıf kalmış, genlerindeki komitacı-çeteci geleneği bastırmaları mümkün olmayan “saçı-sakalı ağarmış ilerici gençlik” hali hazırda farklı bir ihtilal stratejisi hayata geçirmenin hesabını yapıyor.
Gülen Cemaatinin kucağına oturarak kardeş kardeş siyasetçilik oynayan ulusolcular ve liberaller şantaj dosyalarını gölgesine sığınmaktan başka doğru dürüst hiçbir şey yapacak kapasitede değiller. Başbakan Erdoğan’ı AB ve ABD’ye şikâyet ve ispiyonlamalar, “sonu geldi istifa etsin veya yurt dışına kaçsın” gibi ahmakça analizler birçok şeyin göstergesi elbette. Ancak en başta ahlaki yoksunluk ve siyasi cesaretten nasipsizliğin Batıcı-seküler aydınlarda baskın bir karakter olduğunun göstergesidir.
27 Mayıs’ın 28 Şubat’la kardeş olan ruhu şimdilerde 17 Aralık’ta hortlamıştır. Hortlaklar korku salabilir. Lakin bu korku salma merkezine karşı cesaret ve basiretle donanmış bir siyaset sergilemek kurulan tuzakları ne kadar zayıf, tuzakçıların ne kadar sefil ve ödlek olduklarını ispatlayacaktır.
Eylemsiz Siyaset Olmaz
28 Şubat darbesiyle hesaplaşılamamış, asker-sivil cuntacılar suçlarının karşılığını görmemiş ve gasp edilen hakların önemli bir kısmı sahiplerine iade edilememiştir. Darbecilerden hesap sormaya, hesap sormak için kararlı ve üretken olmaya mecburuz. Ancak değil hesap sormak hatırlamak bile istemeyenlerin salgıladığı aşırı bir rehavete kurban gideceğiz neredeyse.
Bu rehavetin de etkisiyle 28 Şubat’ın bırakın sivil, sermaye, medya, akademi ayağını da yargılama sürecine dâhil etmek darbeyi gerçekleştiren askerlerle alakalı dahi tahliye kararlarına mani olamadık. Pişman olunacak bir noktaya doğru savrulmamak için harekete geçme sorumluluğumuzu idrak etmek durumundayız.
28 Şubat Cuma günü Cuma namazından sonra Fatih Saraçhane Parkı’nda bir eylem yapılacak. Akşam saat 18’de Üsküdar Bağlarbaşı’nda “28 Şubat’ın Şahitleri Konuşuyor” başlıklı bir program olacak. 1 Mart Cumartesi günü de Tünel’den GS Lisesi önüne bir protesto yürüyüşü yapılacak. Eylem ve etkinliklerde aktif bir biçimde rol alalım ki vesayet ve hegemonya kurma saplantısıyla hesap yapanların tuzaklarını boşa çıkarabilelim.