28 Şubat’ın İki Yüzü

KENAN ALPAY

Post-modern darbenin üzerinden 18 yıl geçti. Hem çok uzun hem de çok kısa bir zaman. ‘Bin yıl sürecek’ deyip meydan okuyan apoletli-cübbeli kabadayıların hadım edilmiş mevsimini tarihin derinlilerine gömmek için az bedeller ödenmedi. Çok şükür, büyük oranda mazide kaldı. Ama kimi etkileri, işleyişi ve mağdur bıraktıklarıyla halen sürüyor.

28 Şubat darbe sürecinde kamusal alanı İslami değer ve sembollerden arındırma operasyonlarını dürüstçe, açık ve fiilen sahiplenecek delikanlı adamlar da aramayın hiç boşuna. Halkın üzerine tanklar sürmüş, namlular doğrultmuş bir orduya sadakatten şeref devşirmeye yeltenenlerin hiçbir itibarı, toplumsal meşruiyeti var mı? Bütün kara propaganda söylemleriyle birlikte rezil rüsva oldular.

Maçı Tek Kale Oynayamadılar

28 Şubat darbe sürecini sadece zulmeden, yalan ve yolsuzluk üzerinden toplumu dizayn etmeye çalışanlardan ibaret göremeyiz. İktidar sınıfına mensup bütün aktörlerine karşı teslim bayrağı çekmeyenleri, bütün hakları gasp edilmiş olmasına rağmen resmi ideolojiye yaltaklanmayanları, çareyi perukta, çıkış yolunu takiyyede görmeyenleri ifade etmeden sürecin analizi yapılamaz.

Gazete manşetlerinden, televizyon ekranlarından, mahkeme kararlarından, polisiye tedbirlerden korkup sinenler, kimlik değiştirenler, karşı safla iş tutanlar olduysa da süreci belirleyen esas unsur direniş iradesi olmuştur. Kamusal alandan tecrit etmek istedikleri İslami değer ve sembolleri ısrarla ve cesaretle hayatın tam ortasında temsil etmeyi şiar edinenler bozdu o çirkin tuzakları.

Başörtüsü yasağını, Kur’an kurslarına konulan tahdidi, İHL’leler uygulanan kat sayı ayrımcılığını, İsrail’le girilen stratejik ittifakı, 1 Mart tezkeresini, liselerdeki Milli Güvenlik dersi dayatmasını, tüm okullarda her sabah okutulan Kemalist ant dayatmasını, kesintisiz eğitim zulmünü gündemden düşürmeyenler kimlerdi? 28 Şubat’ın işleyiş ve mantığını hem eylemler hem de söylem düzeyinde teşhir edip bütün sonuçlarıyla birlikte iptal edilmesi adına sabırla, sebatla mücadele ortaya koyanlar elbette şimdilerde çokça medyatik olanlar, suni yollarla karizmatik sükse yapıp bunu kariyer hesabına dönüştürenler değildi.

Mücadele verenlerle mücadelenin imkânlarından istifade edenler arasındaki makas bir hayli açık, ne yazık ki. Bu hiç dert değil. Fakat hemen herkesin arkasına bakıp muhasebe yapması da elzemdir. Mesela 28 Şubat sürecini hazırlayan olağan üstü şartlarda olağan üstü şartlarda yargılanmış ve uzun yıllar boyunca cezaevlerinde kaderlerine terk edilmiş insanlar için hangi aday adayı ne vadediyor, bilmek isteriz. Ulusalcı veya paralel hiç fark etmez yargı bürokrasisi kumpaslarıyla beton duvarlara canlı canlı gömülmüş kardeşlerimize ilişkin ciddi bir duyarlılık, kapsamlı ve tutarlı bir kanun teklifine şahit olamadan mı tamamlanacak bu seçim kampanyaları?

Peki, başörtüsü sebebiyle okullarından atılmış ve 2011’de çıkan afla 15 yıla yakın bir aradan sonra mezun olabilmiş hanım kardeşlerimizin atanabilmeleri için çalışma başlatmayı düşünenler var da sesi mi çıkmıyor acaba? Evet, engelliler, kadınlar, çocuklar, çevreci çözümler önermenin önemi ve cazibesi çok yüksek. İyi ama hayatlarının en verimli, en değerli dönemleri gasp edilmiş tesettürlü kadınlar da pozitif ayrımcılığı hak etmiyorlar mı yoksa?

28 Şubat darbe süreci hem sürüyor hem de sürmüyor gibi tuhaf bir paradoksla karşı karşıyayız. Darbe sürecini toplumun bütün kesimleri için bitirmek, sürecin bütün mağduriyetlerini bitirmeksizin adalet tecelli etmez. İslami kimliği sebebiyle zalimce tecziye edilmiş cezaevlerinde kaç mahkûm var, yasaklar sebebiyle okullarından 10 yılı aşkın bir zaman uzaklaştırıldığı için atanamamış başörtülü kaç kadın var? Envanterini çıkaracak, kapsamlı ve adil bir çözüm önerecek siyasetçiler aranıyor.

Bu 28 Şubat ‘Bin Yıl Sürsün!’

28 Şubat’ın iki yüzü derken bir de bu işin 2015 versiyonunu kast etmiştik. Hükümet temsilcileri ile HDP heyeti arasında ‘silahlı mücadelenin devre dışı kalması’ yani PKK’nın Türkiye’de silahlı mücadeleyi terk etmesine yönelik Öcalan’dan Kandil’ yapılan çağrı kamuoyuna deklare edildi. Dolmabahçe’de verilen ortak beyanat Çözüm sürecinin yeni bir evreye daha girdiğini ve kimi yalpalamaları geride bırakarak ilerlemeye devam edeceğini teyit ediyor.

AK Parti Hükümetinin elinde tuttuğu ‘Joker Apo’, Kürtleri canlarından çok seven Kürt dostlarını maalesef ofsayta düşürdü ve ‘dostlarını sattı’ yine. Kandil’den mırın-kırın ayarında yükselen itirazlar, şerhler de kesmiyor bu kez. Kemalistler, liberaller, solcular derin bir acıya gark olmuş durumdalar. Ama öyle bir şey oldu ki adeta bütün bu hüzünleri saklar ümidiyle Yaşar Kemal’in vefatı hemen bütün meselelerin üstünü örten bir araca dönüştürüldü.

Yaşar Kemal’in vefatı üzerine yapılan haberler, atılan manşetler, arkasından düzülen övgüler alabildiğine şatafatlı. Fakat buna rağmen şerli bir 28 Şubat sürecinin bitişinden, hayırlı bir 28 Şubat sürecinin başlangıcından huzursuz ve mutsuz olan iktidar sınıflarının asılan suratlarını gizlemeye kifayet etmiyor.

Şimdi Kemalistler, ulusolcular ve liberaller AB ve ABD’yle, İran ve Esed rejimiyle de kafa kafaya verip Dolmabahçe mutabakatına ait, fotoğrafın, mekânın, tarihin, maddelerin ve mesajın şifrelerini çözmekle uğraşa dursunlar bakalım.