28 Şubat’ın Azericesi

KENAN ALPAY

Azerbaycan’da petrol, doğalgaz veya Karabağ meselesi dışında yaşanan gelişmelerden Türkiye kamuoyu pek fazla haberdar olamıyor maalesef. Oysa bu ülkede gerçekleşen bazı gelişmeler bizi oldukça yakından alakadar ediyor.

Türkiye’de henüz sancılarını bitiremediğimiz 28 Şubat darbe sürecinin benzeri şimdilerde Azerbaycan’da hayata geçiriliyor. Eğitim Bakanlığı, genç kızların başörtüleriyle eğitim görmelerini yasaklama kararı aldı. Başörtüsünü yasaklayan bu kararın ardından Azerbaycan, giderek tam bir baskı ve korku ülkesine dönüşme sinyalleri vermektedir. Başörtüsü özelinde İslam’a tahammülsüzlüğün bir nişanesi olan bu yasak kararını protesto eden Müslümanlara yönelik sindirme girişimleri ise net bir diktatörlük manzarası sunmaktadır.

Kuran’ın açık emri olan başörtüsünü yasaklamaya kalkmak bir Müslüman’ın siyaset anlayışı olabilir mi? Bırakın Müslüman olmayı kendisine insanım diyen hiç kimsenin asla tevessül edemeyeceği bir zorbalıktır bu.

Başörtüsü yasağı isimli bu zalimane uygulamaya tepki göstermek, dayatmaya boyun eğmemek ise Müslümanlar için hem bir sorumluluk, aynı zamanda da bir onurdur. Ama ne yazık ki, günlerdir bu utanç karşısında sessiz kalmayıp, izzetle vakarla bu zulme karşı tepkilerini ortaya koyan kardeşlerimize karşı Azerbaycan Hükümeti acımasız bir sindirme kampanyası yürütmekte.

Bu çerçevede yasağı protesto eden, açıklama ve eylemleriyle halkı hükümetin dayatmasına tepki vermeye çağıran pek çok kardeşimizle birlikte Azerbaycan İslam Partisi Başkanı Mövsüm Samedov da tutuklanmıştır. Samedov’un nerede olduğu, nasıl bir muameleye muhatap olduğu sorularının karşılıksız kalması endişeleri artırmaktadır.

Azerbaycan Hükümeti adına yapılan açıklamalarda gözaltına alınan, tutuklanan ve akıbetleri hakkında bilgi alınamayan Müslümanlar neyle suçlanıyorlar biliyor musunuz? “Hicabı bahane ederek toplumu kışkırtmak ve toplum düzenini bozmaya çalışmak”. 28 Şubat darbe sürecinde duyduklarımıza ne kadar da benziyor bu resmi beyan. Yine klişeleşmiş bir söylem daha var, resmi açıklamalarda: “Başörtüsü kışkırtmalarının ardında İran var.” Suçlama ve spekülasyonlar arasında “Azerbaycan, İran olur mu?” korku senaryosu da gündeme geliyor mu acaba?

Oysa aklı başında herkes bilir ki; tüm bu psikolojik karalama taktikleri özünde tek bir gerçeği, İslam düşmanlığı tutumunu gizlemeye matuftur. Başörtüsü-Hicab şu parti bu parti ya da şu ülke bu ülke meselesi olmayıp, doğrudan Kuran’ın emridir. Azerbaycan devletinin yöneticileri Kuran’a inanmayabilirler ama inananlara baskı yapamazlar. Kur’ana inanan ve yaşamak isteyenlerin inançlarını ve kimliklerini hiçbir gerekçe ile yok sayamaz ve ortadan kaldırmaya kalkışamazlar.

Bizler Türkiye’de on yıllardır süregelen başörtüsü yasağının nasıl büyük zulümlere, ne kadar derin acılara ve mağduriyetlere yol açtığına birebir şahidiz. Bir Müslüman olarak, Azerbaycan Hükümetini İslam’a ve Müslümanlara saygılı olmaya davet edeceğiz elbette. Azerbaycan Hükümetini hukuka, vicdana, akla ve mantığa aykırı bu uygulamadan bir an önce vazgeçmeye çağırıyoruz tabii ki.

Ülkemizdeki Kemalist iktidar sınıfları onlarca yıldır ellerinden geleni ardlarına koymadılar da halka yaşattıkları derin acılar ve ülkeyi huzursuzluğa sürüklemek dışında ne elde ettiler? Darbelerle, muhtıralarla, Ergenekon ve Balyozlarla üzerimize saldıranlar Türkiye’deki Müslümanları inançlarından, kimliklerinden ve taleplerinden vazgeçirebildiler mi? Hayır!

Azerbaycanlı kardeşlerimiz de bu ahlak ve akıl dışı yasak karşısında hak ve özgürlüklerinden asla vazgeçmeyeceklerdir! Öyleyse bu zulüm, bu eziyet, bu kargaşa niye? Başörtüsünü yasaklayarak, ezerek, tutuklayarak ne elde etmeyi umuyorsunuz? Hiçbir şey elde edemezsiniz. Sadece halkınıza acılar, mağduriyetler yaşatmış olmakla kalırsınız.

Azerbaycan Hükümeti başörtüsü yasağı adlı utanç verici uygulamayı daha fazla acıya sebep olmadan terk etmelidir. Bu açıdan Azerbaycan Hükümet yetkililerinin Türkiye tecrübesini gözönünde bulundurmaları ufuk açıcı olacaktır. Azerbeycan'da uygulamaya başladıkları başörtüsü yasağının Türkiye'deki mimarı generallerin, rektörlerin, akademisyenlerin aradan pek fazla bir zaman geçmeden nasıl rezil olduklarını, kiminin hesap vermekte zorlandığını kimin nasıl ülkeden kaçıp gittiğini öğrenmek için kısa bir ziyaret yeterli ve faydalı olur sanırım.

Yasağa karşı tepki gösterdikleri için baskı ve eziyet gören kardeşlerimiz ve bilhassa Azerbaycan İslam Partisi başkanı M. Samedov'un derhal serbest bırakılması hem hukukun hem de toplumsal barışın geleceği açısından son derece önemlidir.

* Bu makale ayrıca 16 Ocak 2010 tarihli Yeni Akit gazetesinde de yayınlanmıştır.