28 Şubat Ruhu Cezaevlerinde Yaşıyor

ZEHRA TÜRKMEN

28 Şubat sürecinde üniversitelerde başörtüsü taktıkları için okullarından atılan ve mağdur edilenler sadece Müslüman kız öğrenciler olmadı. O dönemde gerek başörtüsü yasağı ve gerek diğer alanlarda yaşanan haksızlığa, zulme ses çıkartan, dayatmalara, baskılara karşı duran ve İslami kimliğinden dolayı birçok kişi, kurum ve kuruluşlarda dayatmalardan, soruşturma ve göz altılardan nasibini aldı.

Bu süreçte birçok vakıf, kitapevi ve dernek irticai faaliyet yürüttüğü gerekçesiyle kapatılmış, denek ve vakıf temsilcileri gözaltına alınarak günlerce sorguda tutulmuş, çoğu da işkencelerden geçirilmişti.

Bu süreçte Malatya’da faal olan İslami Dayanışma Vakfı temsilcileri de 28 Şubat’ın baskılarından nasibine düşeni almışlardı. Yaşanan baskılar nedeniyle çeşitli dernek ve vakıf temsilcileri dönemin Malatya Emniyet Müdürüyle görüşmeye gitmiş, yapılan göz altıların ve diğer uygulamaların hukuksuz olduğunu dile getirmiş, ancak bir sonuç alınamamıştı. Bu görüşmenin  ertesi gününde ise Cuma namazı sonrasında camii cemaatinin önü kesilerek,  polis tarafından insanlara müdahale edilip birçok kişi dövülmüş, gözaltına alınmış ve idamla yargılanmıştı.

Meydana gelen bu olaylar neticesinde ve kamuoyunda Malatya Davası olarak bilinen davada Zekeriya Şengöz ve Fahri Memur ağabeylerimiz hayali bir örgüt kurmak ve bu hayali örgütün silahlı kanadının sorumlusu olmak gerekçesiyle gözaltına alınmışlardı. Ve bu iki insan 7,5 yıldan beri halen cezaevinde tutuklu bulunmaktalar. Fahri bey babasından kalma yıllardır kullanılmamış silah yüzünden mahkûm edildi. Zekeriya ağabey ise, mahkemece 20 sayfalık beraat kararı olmasına rağmen, dava savcısının bu kararı Yargıtay 9. Dairesi’ne yollaması sonucunda Yargıtay’ın bir satırlık yargı kararıyla mahkûmiyetine karar verilmişti.

14 Aralık günü Mazlum-Der’de birçok İslami kuruluş bir araya gelerek “28 Şubat Siyasi Yargı Kararları İptal Edilsin!” başlığıyla 7,5 yıldan beri “Dine dayalı devlet düzeni kurma” isnadıyla hukuksuz olarak cezaevinde tutulan Zekeriya Şengöz ve Fahri Memur’un serbest bırakılması için kamuoyuna çağrıda bulundular. İslami kuruluşların dile getirdiği ortak bildiride TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu Çalışması ile Malatya Davası’nda adil yargılamanın yapılmadığını, kararın siyasi olduğunu ve ihtimale dayalı değerlendirmelere itibar edilerek hüküm kurulduğu vurgusunun öne çıktığı belirtildi. Ayrıca yapılan konuşmalarda bu mahkumiyet kararını veren yargıçların ve savcının 28 Şubat’ın darbeci generalleri tarafından brifinglendirilip brifinglendirilmediğinin tahkiki ve ayrıca halen İstanbul Adliyesi’nde görev yapan söz konusu savcının Ergenekon Terör Örgütü ile irtibatının olup olmadığının araştırılması istendi.

Ne yazık ki bugün cezaevlerinde irticai faaliyet yürüttükleri gerekçesiyle Fahri Memur ve Zekeriya Şengöz gibi birçok insan mahkûm hayatı sürmeye devam etmektedir. Omirilik felci olan Fikret Bayram da bunlardan birisi. Hatırlarsanız daha önce Fikret Bayram’ın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından affı için talepler dile gelmiş ve imza kampanyaları başlatılmıştı. Ne yazık ki vücudunun yüzde 92’sini kullanamayan bir insan için hala olumlu bir sonuç çıkmadı.

Yine cezaevinde tutulan mahkûmlardan birisi de gazeteci-yazar Şükrü Sak. Marmara Üniversitesi Radyo-Tv bölümü mezunu olan ve 20 yıldır gazetecilik yapan Şükrü Sak 20 Nisan 2012’den beri cezaevinde.

28 Şubat sürecinde Akıncı Yolu Dergisi’nin genel yayın yönetmenliğini yapan Sak, 28 Şubat döneminde hakkında açılan davanın 13 yıl sonra Yargıtay tarafından onaylanması nedeniyle bugün cezaevinde. Şükrü Sak, Bakanlığa göre bir terörist. Terörist olduğuna dair ileri sürülen bazı deliller ise şunlar:

Yeni Nizam isimli derginin yayın hazırlığını yapmak, örgütsel kitap okumak, Salih Mirzabeyoğlu’nun fotoğraflarını bulundurmak, DGM önünde slogan atmak, dergi kapağına mahkeme resmi koymak vb… Sak’ın İslam’ı anlama biçimini veya yöntem anlayışını tartışabiliriz. Ama o bir Müslüman ve Müslüman olduğu için bu mağduriyetle karşı karşıya. Ne yazık ki 28 Şubat’ın yasakçı zihniyetinin bu gün hala devam ediyor olması ve bu yasaklar nedeniyle de Müslüman oldukları için bu insanların yaşamlarını dört duvar ardında geçiriyor olmaları utanç verici bir durum. Sanal irtica söylemleriyle özgürlüğü ellerinden alınan bu insanların özgürlük sorunu Müslüman olan, bırakın Müslümanlığı insan olan herkesin sorunu olmalı.

Ve 28 Şubat’ın faillerinin yargılandığı bir süreçte Müslümanları yok etme operasyonunun bir neticesi olan bu göz altıların hala sorgusuz, hesapsız devam ediyor olması, 28 Şubat ve darbeci zihniyetle yeterince ciddi bir hesaplaşmanın hala başarılamadığının da bir göstergesidir. 14 yıldır cezaevinde tutulan ve müebbet hapsine karar verilen Salih Mirzabeyoğlu’nun durumu da bunun en iyi kanıtıdır.

Bizler üzerimize düşeni yerine getirip her fırsatta cezaevlerinde kardeşlerimizin var olduğunu ve bu kardeşlerimizin eşlerinden, çocuklarından ve tabii hayatlarından koparıldıklarını hatırlatacağız. Körleşen vicdanları uyandırıp harekete geçirinceye kadar...