28 Şubat Post-Modern Darbesi Antalya’da Telin Edildi

28 Şubat Post-Modern darbesinin yıldönümü dolayısıyla içerisinde Özgür-Der ve İHH’nın da bulunduğu İslami Sivil Toplum kuruluşları ortak basın açıklaması gerçekleştirildi.

İlyas Çetinkaya / Haksöz Haber

28 Şubat Post-Modern darbesinin yıldönümü dolayısıyla içerisinde Özgür-Der ve İHH’nın da bulunduğu İslami Sivil Toplum kuruluşları ortak basın açıklaması gerçekleştirildi. Basın açıklaması saat 16.00’da Antalya Kapalı Yol Havuzu önünde gerçekleştirildi. Basın açıklamasında 28 Şubat darbesi lanetlenerek özellikle darbe döneminde haksız yere tutuklanan ve hapishanelerde tutsak olan Müslüman kardeşlerimiz için özgürlük talepleri dinlendirildi.

Basın açıklaması İHH Genel Başkanı Bülent YILDIRIM’ın açılış konuşmasıyla başladı. Yıldırım konuşmasında darbecilerin halk nazarında hiçbir destek ve iyi niyet duyguları ile barınamadığını, 1000 yıl sürecek dedikleri darbe sürecini Allah’ın izniyle üstesinden gelindiğini vurguladı. Yıldırım ‘’Çevik Bir neredesin? Yıldırmaya çalıştığın Müslümanlar burada hem de hiçbir şey kaybetmeden daha güçlü ve dimdik.’’ diyerek konuşmasına devam etti.

Yıldırım, 28 Şubat sürecinde Müslümanların çok zor durumlarla karşı karşıya kaldıklarını, kendisinin darbeciler karşısında durmasından dolayı tutuklanıp cezaevine atıldığından bahsetti. İmtihanlar dünyasında yaşadığımızı, Müslümanlar olarak bizlerin uyanık olması gerektiğini ve hiçbir zaman birlikteliğimizi bozmadan hareket edilmesi gerektiğini söyleyen Yıldırım; imtihanımızın devam etmekte olduğuna vurgu yaparak konuşmasını sonlandırdı.

Basın açıklamasını İslami Sivil Toplum Kuruluşları adına İHH Antalya Şube Başkanı Mehmet Yıldırım okudu. Basın açıklaması yapılan dua’nın ardından son buldu.

Basın açıklamasında atılan sloganlardan bazıları şunlardı: ‘’Darbeciler Halka Hesap Verecek’’, ‘’Darbeci Şefler Yargılansın’’, ‘’Darbeciler Sokakta Müslümanlar Zindanda’’, ‘’Müslüman Tutsaklar Serbest Bırakılsın’’, ‘’Müslüman Tutsaklar Onurumuzdur’’

Basın Açıklamasının Tam Metni:

İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlar, Allah'ı çok ananlar ve zulme uğratıldıktan sonra başarıya ulaşanlar değil; tam aksine zulmedenler, hangi devrime uğrayıp baş aşağı döneceklerini yakında bileceklerdir. (Şuara suresi 227)

Bugün, bundan tam 18 yıl önce icraya konulan bir hukuksuzluk, zorbalık ve zulüm sürecinin ilan edilişinin, 28 Şubat darbesi adı verilen militarist kalkışmanın yıldönümü. Azgınlık ve tekebbürün zirvesindeki sahipleri ve siyaset, medya, akademi, sivil toplum alanındaki destekçilerince “1000 yıl sürecek” kibriyle savunulan bu zorbalığın çok kısa bir sürede tıknefes olmasını en temelde despotik zihniyetin derin meşruiyet krizini yansıtan ve aynı zamanda halka düşmanlığının ve de yabancılığının bir göstergesi olarak değerlendiriyoruz. 

İslami kimlik ve taleplere duydukları kini, öfkeyi açık, sistematik bir militarist dayatma şeklinde dışa vuran bu kadroların halkı korkutma, sindirme ve istedikleri doğrultuda yönlendirme hesaplarının bir kere daha iflas etmiş olduğunun ayan beyan ortaya çıkmış olması gayet sevindirici bir gelişme ve hamd etmeyi gerektiren bir sonuçtur. Aynı şekilde epeyce bir gecikmeyle de olsa cuntacı kadrodan hesap sorulma aşamasına geçilmesini de zorbalıkla yüzleşme ve adaletin tesisi adına çok hayırlı bir gelişme olarak görmekteyiz. 

Ve tam da bu noktada, elbette darbecilerden hesap sorulmasına sevinmekle birlikte, 28 Şubat zorbalığının yargı düzleminde yaşanan iki temel çelişkinin görmezden gelinmemesi gerektiğinin de altını çiziyoruz. Öncelikle 28 Şubat yargılamalarının sadece darbenin askeri ayağı ile ve BÇG adlı yapılanma içinde yer almış isimlerle sınırlandırılmış olmasının ciddi bir zafiyet ve vahim bir yanlış olduğunun bir kere daha altını çiziyoruz. 28 Şubat adlı zorbalık şüphesiz askerlerce planlanmış olmakla birlikte siyasetçilerden sermayeye, akademi dünyasından medyaya kadar geniş bir yelpazede görev almış kadrolarca icra edilmiştir. Ve daha fazla vakit geçirilmeden darbenin tüm bu resmi-sivil aktörlerinden de hesap sorulmalıdır. Ayrıca da Ergenekon-Balyoz davaları sürecinde de yaşandığı üzere, 28 Şubat davası sanıklarının da tümüyle tahliye edilmelerinin ve yargılanmalarının tutuksuz sürdürülmesinin de bu kişilere isnat edilen suçla birlikte düşünüldüğünde çok ciddi bir hukuki garabet oluşturduğuna dikkat çekiyoruz.   

Öte yandan 28 Şubat hukuksuzluğuna dair hukuk cephesine yansıyan çok daha vahim ve can yakıcı bir zulüm uygulamasının ise yıllardır adeta unutulmaya terk edilmiş oluşunu, görmezden gelinmesini ibretle izliyoruz. Öyle ki, bir yandan darbeciler yargılanırken, diğer yandan darbe sürecinde kotarılan hukuksuz yargılamalar neticesinde mahkum ve mağdur edilenlere ilişkin olaraksa hala hiçbir düzenlemenin yapılmamış olması büyük bir çelişki, tam bir tutarsızlıktır! 

Hiç kuşkusuz bu süreçte pek çok kişinin haksız biçimde cezalandırılmış olması 28 Şubat darbecilerinin toplumda yol açtıkları çok boyutlu ve derin sorunlar arasında öne çıkan, hala kanayan bir yara konumundadır. Karanlık sürecin düşmanlaştırdığı İslami kimlikli kişilere yönelik takibat ve yargılamalar neticesinde verilen ağır cezalar nedeniyle hala pek çok kişi cezaevlerinde tutulmakta ya da ülke dışında yaşamak durumundadır. Hukuksuzluğun zirve noktasını teşkil eden “brifinglendirilmiş yargı” marifetiyle bu süreçte verilen akıl almaz kararlarla sayısız insanın, aileleri ve yakınlarıyla birlikte maruz kaldıkları mağduriyet yıllardır sürmektedir. 

İslami örgüt suçlamasıyla açılmış pek çok davada verilmiş kararlar nedeniyle yıllardır cezaevinde tutulan ve aynı şekilde bu davalarda isimleri geçtiği için ülke dışında yaşamaya mecbur tutulan pek çok kişinin darbecilerin hukuksuzluğunun mağdurları oldukları bugün her açıdan anlaşılmış, açıklığa kavuşmuştur. Ne var ki, uzun bir zamandır bu konuyla ilgili tartışmalar sürmesine rağmen, hala bu mağduriyetleri sonlandırma adına yargı bazında somut bir adım atılmamıştır.  

Oysa darbe sürecinin en önemli ayaklarından birini teşkil eden “yargı brifingleri” mevzusu halen sürmekte olan 28 Şubat darbe davasının en somut başlıklarından birini oluşturmaktadır. Ve bu gerçeğe rağmen bu yargı mekanizmasının yol açtığı mağduriyetlerin bir türlü gündeme gelmemesi büyük bir çelişki demektir. Şu hususun altını çiziyoruz: Eğer brifing hukuka uygunsa, darbe soruşturmasına, davasına konu olması yanlıştır; yok hukuksuz olduğu kabul ediliyorsa, o zaman da buna bağlı olarak yaşatılan mağduriyetlerin telafisi için çaba göstermemek hukuksuzluktur, adaletsizliktir. 

Özetle, 28 Şubat sürecinde hukukdışı yöntem ve dayatmalarla haklarında açılmış soruşturma ve yürütülmüş yargılamalar neticesinde mağduriyetleri hala sürmekte olan kişilerle ilgili olarak acilen yeniden yargılama yolunun açılmasını talep ediyoruz. Ve bu sürecin daha fazla haksızlık ve zulme sebep olmaması için de 28 Şubat darbe süreci mağdurlarının acilen tahliye edilmelerinin hukukun ve adaletin gereği olduğunun altını çiziyoruz. 

Ya Rabbi, sen bizi İslam düşmanlarına karşı koru.İslam topraklarının zalimlerin hakimiyet alanı olmasına müsaade etme. Bizim bu konudaki gayretlerimize yardım et. İçte ve dışta kafirlerle işbirliğine giren her kim varsa bu ihanetlerini Kahhar sıfatınla cezalandır.Bizi birbirimize düşmemize müsaade etme. Mısır’da Nur partisiyle İhvanı Müslimin partisinin birbirine düşüp ülkeyi zalimlere kaptırdıkları gibi, bizim de aynı hataya düşerek, ülkemizin çeşitli lobilerin eline geçmesine müsaade etme. Gönüllerimize basiret ver. Bizlere Hakkı Hak olarak göster ve O’na sarılt; batılı da batıl olarak göster ve ondan sakındır.

Etkinlik-Eylem Haberleri

Bursa’da Suriye devrimi ve Gazze konuşuldu
"Sürünün İçinde Dijital Dünyaya Bakışlar"
Başakşehir’den Gazze direnişine bin selam!
Adana Özgür-Der’de “Emperyalizm ve Siyonizm İlişkisi” konferansı düzenlendi
Özgür-Der Gençliği “İslami Perspektiften Psikoloji” kitabını değerlendirdi