Bir söz vardır; "Az gelişmiş ülkeler kendi ordularının esareti altındadır."
Ordumuzun değerleri halkımızın değerleri ile uyuşmuyor.
Dolayısıyla ordu halkı "iç tehdit" olarak görüyor.
Hep halka tepeden bakan bir komuta kademesi söz konusu oldu.
28 Şubat halkın dini değerleri ile ordunun değerleri arasında tam bir kırılma noktası oldu.
28 Şubat milletin dini değerlerine 'topyekun savaş' açtı.
Halkın fişlenmesi halkın sürekli kontrol altında tutulmaya çalışılması ile alakalıdır.
Genç Türkiye kurulduktan sonra bazı dinci-Kürtçü kalkışmalar olduğu söylenerek halka karşı ciddi operasyonlar yapıldı. Bu operasyonlarda ordu başrolü oynadı.
İnsanlar yargısız, sorgusuz şekilde idam edildi.
Bu tür bir başlangıç Türk Ordusu'nda iç tehdit algısını güçlendirdi.
Eğer halk ciddi bir "iç tehditse" ordunun bu halk üzerindeki konumunu değerlendirmesi gerekiyor.
Ya halkla barışacak ya da halkı ezecek.
Onlar çoğunlukla ikinciyi tercih ettiler.
Bunca yıla bu kadar darbe, bunca muhtıra, uyarı vs. sığdırılmasının sebebi budur.
Kısaca ordu ile millet değerleri arasında kan uyuşmazlığı var.
Türkiye'de dindar insanlar 28 Şubat'a kadar hep kendi iç dünyalarında yaşadılar. Demokratik talepleri pek dile getirmediler. "Ordu gözbebeğimiz" mantığı ile hareket ettiler.
Ama her zaman ordudan en büyük darbeyi onlar yedi.
Hatta demokratik talepleri dile getiren diğer toplumsal kesimleri "ordu düşmanı" ilan edip onlara karşı oldular.
28 Şubat dindarların da gözünü açtı.
28 Şubat bu anlamda tam bir kırılma noktasıdır.
TSK, binlerce subayı "mürteci" diye ordudan uzaklaştırdı. Bunu yaparken, "Ordunun değil, tarikat liderinin emirlerini yerine getirir bunlar" mantığı ile hareket ettiler.
Bu konuda o kadar ileri gittiler ki, bir subayın ordudan atılması için eşinin başının kapalı olması yetti.
28 Şubat süreci bu konuda tam bir cadı avı başlattı ve namaz kılan, dini değerlere saygısını ifade eden, yaşam biçiminde dine yer veren, kısacası gününün bir kısmını dini değerleri ile meşgul olarak geçiren her subayı ordudan uzaklaştırdılar.
Bu süreç İslami kesimin gözünü açtı!
Artık dindar insanlar "bütün ordumuz değil içindeki bir kısım cuntalar dine karşı" demeye, orduya karşı mesafeli davranmaya başladılar.
Artık "Ordu gözbebeğimiz" demiyorlar.
Genelkurmay Başkanı'nın "Allah Allah diyen orduya iftira atıyorlar" sözünü millet yemedi. Çünkü ordunun yapısının "savaşta Allah Allah, barışta yallah yallah" olduğu artık gizlenemiyor.
Toplumun büyük kesimi gibi dindarlar da ordu gerçeğini anladılar.
Türk halkı yıllarca, önce tahrik edip sonra el koymak şeklindeki kontrgerilla taktikleri ile yönetime el koyan ordunun sırrını çözmüştür.
Ordunun son dönemde başına gelenler, ortaya çıkan cuntalar, darbe planları vs. ordunun soğuk savaş dönemi hastalığından hâlâ kurtulmadığını gösteriyor.
Bir ordu, özellikle Türk Ordusu gibi cüssesi büyük bir ordu kendi başına bırakılamaz.
Tedavi şart!
BUGÜN