28 Şubat Davası; Bir Ankara Yargılaması

28 Şubat darbe davası, yargıda madalyonun öteki yüzünü ve eski Türkiye’yi hatırlatması anlamında önemli bir örnek.

Büşra Erdal'ın haber-analizi:

Ergenekon ve Balyoz davalarıyla başlayan ‘yargının darbecilerden hesap sorduğu’ algısı bu davayla değişiyor. Sanıkların ‘olağanüstü’ şekilde salıverilmesi, müdahillik taleplerinin değerlendirilmemesi, mahkemenin müşteki avukatları ve gazeteciler hakkındaki suç duyuruları davaya gölge düşürüyor. Ergenekon ve Balyoz davalarını takip eden biri için Silivri ile Ankara farkı da çok net ortada.

İstanbul 10. ve 13. Ağır Ceza mahkemelerince görülen Balyoz ve Ergenekon davaları, teşebbüs aşamasında kalmış, sanık ve deliller açısından oldukça karışık ve komplike davalardı. Sanık yakınlarının medya aracılığıyla onca baskısı, mahkeme baskınlarına rağmen baştan sona ciddiyetle sürdü, sonuca ulaştı. Ama Ankara’da bu türden bir yargılama yok. Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin baştan beri tutumu, sanık tarafı rahatlatmakla birlikte mağdurları rahatsız etti. Sanıkların psikolojisi ve savunma şekli açısından bakıldığında, Balyoz’daki gibi ‘sahtecilik’ iddiaları gündeme gelse de, daha zayıf ileri sürülüyor. Tahliyelerin de sebep olduğu daha sakin bir üslup var. En son 28 Şubat’ın kudretli komutanı emekli Korgeneral Çetin Saner’in, ‘yağlı kazığa oturtmak’ lafı için Meral Akşener’den özür dileyip, bunun kendisine yakışmadığını söylemesi de bu psikolojinin sonucu. Sanıklar bir yandan emir komuta zincirine uyduklarını, suç işlemediklerini, görevlerini yaptıklarını vurguluyor, diğer yandan da ‘radikal İslamcılık’ ile suçladıkları Başbakan Necmettin Erbakan’ı övüyor.

Hüsnü Dağ’ın, sorgu yapan üye hakime, “Bu sorularla beni yaralıyorsunuz.” diye cevap vermesi bir başka örnek. Sanık İlhan Kılıç, heyetten ‘hakim arkadaşlar’ diye bahsediyor, başkan uyarmaya gerek duymuyor. Bu ifadeler, müşteki avukatlarını da hayrete düşürüyor.

Sanıklar bu kadar rahatken, müştekiler açısından durum nasıl peki? Pek parlak değil. İddianamede 483 mağdur/müşteki var ama mahkeme daha hiçbirini dosyaya müdahil kabul etmedi. Başkan ‘davanın her aşamasında müdahillik talepleri değerlendirilebilir’ diye başvurularla ilgili kararı erteliyor. Müşteki avukatlar sanıklara soru sorabilse de, davaya taraf edilmiyor. Bu da dava kapsamında etkin olmalarını zorlaştırıyor.

Bunun çarpıcı örneği iki gün önceki duruşmada yaşandı. 16 müştekinin vekili olan avukatlar Cüneyt Toraman ve Hüsnü Tuna, davaya katılma talebinde bulundu. Bir dilekçeyle, objektif olmadığı gerekçesiyle mahkeme heyeti hakkında ‘reddihakim’ talep edildi. Başkan Tayyar Köksal, avukatların dilekçeyi okumasına bile müsaade etmedi. Heyet ise Toraman ve Tuna hakkında, kendilerine yönelik ifadeleri için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunmayı kararlaştırdı.

Müşteki avukatlarının bu kapsama alınması 28 Şubat davasının seyrini özetler nitelikte. Sanıklar topluca tahliye edilirken, özgürce söz alıp soru sorarken müşteki tarafa ve gazetecilere tahammülsüz bir yaklaşım var.

28 Şubat bir postmodern darbe. Somut mağduriyetlere rağmen, mahkemenin tavrı, darbe davalarıyla yargının son dönemde kazandığı prestije zarar veriyor. Mağdurlarda ‘adil yargılama yok’ algısını oluşturuyor. Hatadan dönüleceğe de benzemiyor. Müşteki avukatlarının en büyük endişesi ise tutuklu kalan birkaç kişiye ceza verilip 28 Şubat’ın kapatılacağı ihtimali.

ZAMAN

 

Haber Haberleri

Suriye yeni bir hikayeye başlarken bize düşen sorumlulukların farkında olmalıyız!
Sistematik bir katliamı "Bahane" olarak görme hezeyanı
Türkiye’deki Suriyeli muhacirler Halep’e dönmeye başladı
Şeyho Duman vefat etti
BM temsilcisine Hamas protestosu