Her 28 Şubat sene-i devriyesinde, tarihe “postmodern darbe” diye geçen o meş’um sürece dair yeni sırlar ortaya çıkar. Bu defa da öyle oldu, yeni kasetler ve yeni ifşaatlar ortalığı şenlendirdi.
Böylece 28 Şubat karanlık tüneli, biraz daha aydınlanmış oldu.
Bir kez daha anlaşıldı ki; darbeciler istediklerine tam kavuşmuş olsaydı eğer, ülke, uzun yıllar o karanlık tünele mahkûm olacak, halkın iradesi bir fâili meçhûle (!) kurban gidecekti.
Darbeciler, tam istediklerini elde edemediler kuşkusuz, velâkin, ülkeye de az zaman kaybettirmediler. Nice acılar yaşandı bu vasatta... İnsanlar işlerini, maddi ve manevi bin bir güçlükle elde ettikleri diplomalarını, toplumsal saygınlıklarını ve sağlıklarını kaybettiler...
Mütedeyyin câmia üzerinde tam bir terör estirilmişti...
Sanırım bir kez daha yazmıştım. Bir dostumun kardeşi, estirilen terör yüzünden psikolojik sağlığını yitirmişti. Kaldırıldığı Bakırköy Sinir Hastalıkları Hastahânesi'nde paranoya teşhisi konmuştu kendisine.
Dostum, bir uzman hekimin kendisine; "Bugünlerde hastahâneye getirilen sakallı ve tesettürlü insanların sayısında bir patlama var. Mütedeyyin câmiada neler oluyor?" diye şaşkınlığını belirttiğini, tâ olayın vukû bulduğu o günlerde aktarmıştı bana.
"Postmodern darbe" tesmiyesi yumuşak çağrışım yapsa da, sonuç itibariyle diğer darbelerden daha ağır ve daha uzun soluklu olmuştur. Toplumsal etkisi, özellikle de şuur dünyasını o günlerin puslu havasında oluşturmuş genç dimağlarda derindir.
Koca ülkeye, bir deli gömleği giydirme mühendislik projesiydi yapılan. Toplumu askerî alandan eğitim alanına, bürokrasiden siyasete varana kadar lâik-antilâik diye ikiye bölen ve ‘öteki’leştirdiği toplumsal kesimleri Türkiye'den silmeye niyetlenen halka karşı bir hurûc hareketiydi.
Atanmışların, halkın değil, karanlık güçlerin sesi medyanın ve azınlıktaki seçilmişlerin el ele verdiği bir koalisyon iradesinin halkın iradesini iptala soyunduğu bir hurûc...
Darbenin 12. yıldönümünde yine bir kez daha ortaya çıktı ki; Türkiye, genetik yapılarında “darbe kodu” taşıyan asker ve sivil kişiliklerden kurtulmadıkça veya onları, etkili oldukları kurumlarda tasfiye edip hukuk sistemini hiçbir özel ve tüzel kişiliğe iltimas geçmeden tatbik etmedikçe, tam normalleşemeyecek.
Bunun için de yeni bir Anayasa'nın elzem olduğu izahtan varestedir. Hâlihazırdaki 12 Eylül darbesi Anayasasında yapılan bazı düzenlemeler, maalesef, vaziyeti kurtarmaya yetmiyor.
Ayan beyan ortada ki; halk, ülkenin normalleşmesini istiyor. Doğrudur, bunun için sokaklara dökülüp ordusuyla asla karşı karşıya gelmemiştir. Lâkin, kendisine yönelik dayatmalara da "Eyvallah!.." dememiş, kendi yöntemleriyle sessizce direnmiştir hep. Özgür iradesini beyan etsin diye önüne sandık konduğunda, tercihini hep özgürlükten ve demokrasiden yana koymasını bilmiştir.
Çok partili sisteme geçtikten sonra, devleti, halka kaptırmaktan korktu, seçkinler. Bunun için de, namlunun ucuyla siyasete dizayn vermeyi alışkanlık hâline getirdiler. Ama her defasında da gelip halkın iradesine toslamaktan kurtulamadılar. Yarım yüz yıllık darbe geleneğimizin serencamı bu değil midir zaten!
El hak, 28 Şubatçılar diğer darbecilere göre daha inatçı çıktı. Hem de, “Bin yıl sürecek!” diyecek kadar inatçı. Ergenekon dâvâsıyla ortaya saçılanlar, bunların vuruşarak çekildiklerini ortaya koyuyor.
Ancak, onların inadı halkın hikmetli tercihleri karşısında anlamını da, etkisini de günbegün yitirmektedir.
Önümüzde yerel seçimler var. Seçim sonuçları hükümetin meşruiyetini ya güçlendirecek, ya da zayıflatacak. Bu da doğal olarak Ergenekon çetesini yakından ilgilendiriyor.
Hükümetin halk desteği zayıflarsa, Ergenekoncular rahatlayacaklar. Yargı üstündeki baskılar artacak. Yandaş medya daha bir üst perdeden dâva sürecini sulandıracak yayınlar yapacak. Ergenekoncuların avukatı olduğunu söyleyen muhalefetin başı ise, seçim sonuçlarının halkın Ergenekon dâvâsına “fasa fiso” diye baktığını gösterdiğini iddia edecek.
Ama aksi olursa, bu çetenin tasfiye süreci devam edecek.
Halkın sağduyusunun yerel seçimlerin sonucuna göre kurulan oyunları bir daha bozacağına kanaatim büyük. Bütün eksikliklerine ve yanlışlarına rağmen hükümete güvenini tazeleyecek.
Hükümet, yeni Anayasa'yı ancak güven tazeleyerek çıkartabilir. Bu yüzden de hâlihazırdaki ülke konjonktüründe, mesele, mahallî seçimler düzeyini çoktan aşmıştır.
Darbecilerin askerî cenahı iyice deşifre oldu. Sivil cenah ise hâlâ imtiyazlarını sürdürmekte. En güçlü kaleleri de medya gözüküyor. Bu alanda da hukukun etkili olabilmesi için halkın oyunun rengi son derece önemlidir.
Türkiye’nin normalleşmesi, ancak halkıyla mümkündür.
VAKİT