İnternet Andıcı davasıyla ilgili çıkarılan tutuklama kararları darbe örgütlenmesinde yer alan üst düzey kadrolar için tam bir yıkım oldu. Psikolojik harp çerçevesinde yapılan faaliyetlerin suç, bu işte görevli personelin suçlu olduğuna dair çok güçlü kanıtlar var.
Bizzat Genelkurmay Başkanı emriyle karargahta yer alan görevli personelin silsile halinde iştirak edip örgütlediği ‘dezenformasyon çalışması’nın isminin şimdilerde ‘andıç’ değil de ‘onay’ olarak değiştirilmiş olması hiç bir şeyi değiştirmeyecek. Bu saatten sonra toplum nezdinde ağırlık kazanan askere ait olumsuz algıları bu basit makyajlarla kim değiştirebilir ki?
Basit makyaj oyunlarının hiç bir fayda getirmeyeceğini en iyi anlayanlar haklarında tutuklama kararı çıkarılıp da ne yapacağını şaşıran generallerden oluşuyor. Generallerin, yargılanma sürecinden kurtulamayacakları çok açık.
İnternet Andıcı iddianamesinin eklerinde yer alan bilgilere göre hükümet aleyhinde kara propaganda yapmak üzere ilk defa 1999’da internet siteleri kuruldu. Süreç içerisinde bu sitelerin sayısı 43’e ulaştı. Doğrudan Genelkurmay tarafından işletildiği tespit edilen psikolojik harp sitelerinde yeralan 660 haber sorgulama konusu. Bu haberlerin tamamı Yaşar Büyükanıt ve İlker Başbuğ’un Genelkurmay Başkanı oldukları döneme, yani 03.01.2007 ve 19.01.2009 arasındaki dönemlere ait.
Sitelerin hükümeti kamuoyu nezdinde yıpratmak maksadıyla Genelkurmay tarafından kurulduğuna dair belgelerin deşifre olmasıyla beraber kapatılmış olması, işlenen suçu ortadan kaldırmıyor. Tutuklanmak üzere mahkemeye gelen generallerden Hasan Iğsız da tutuklanmamak için kaçarken gazetelere beyanat üstüne beyanat veren Hıfzı Çubuklu da kelimenin tam anlamıyla ‘ağlaşıp’ duruyorlar. Nusret Taşdeler’in nükseden ağır kalp ağrıları nedeniyle, İ. Hakkı Pekin’in ‘intihar düşüncesi ile kendine zarar verir’ tanısıyla GATA’da kliniğe yatırıldığı biliniyor.
İfade vermeye gelen herkes ‘Sayın Komutana arz’ şeklinde paraf edilen andıcın birinci dereceden sorumlusu olarak Org. Başbuğ’u işaretliyor. Org. Iğsız’ın kendisine sorulan bütün sorular için Genelkurmay Başkanlığı’nı göstermesi andıç meselesinin kurumsal niteliğine yönelik önemli bir itiraftır. Avukatı tarafından dile getirilen "Yüzbaşıdan 2. Başkana kadar bir silsile içinde andıç hazırlanmıştır. En üst makamlara da sunulmuştur." şeklindeki savunma hem işi meşru görev tanımı içerisinde tutmaya yöneliktir hem de üstten gelen emirle hazırlandığına işarettir.
Andıç iddianamesi, asıl olarak uzun yıllardır maruz kaldığımız psikolojik harbin merkezini resmen tespit açısından önem taşıyor. İddianameye yansıyan bilgiler Genelkurmay’ın çok sıkı gizlilik prensipleriyle fakat yaygın ve ısrarlı olarak siyaseti ve toplumu baskı altına almayı amaçladığını gösteriyor. Korku salmak, tedirginlik yaratmak, itibarsızlaştırmak başta olmak üzere siyaset ve toplum üzerinde algı yönlendirmeleri işini asli bir görev olarak üstlendiğini görüyoruz.
Genelkurmay, internet andıcı faaliyetleriyle toplumun bir kesimini diğerine karşı veya hükümete karşı proveke etmeyi, kışkırtmayı iş edinmiş. Cumhurbaşkanı, Başbakan, milletvekilleri, bürokratlar vd. bir dizi insan gerek şahısları itibariyle gerekse aile ve yakın çevresiyle kara propagandanın nesnesi haline getiriliyor. Ne adına, hangi gerekçeyle karalanmayı, itibarsızlaştırılmayı ve gözden düşürülmeyi hakediyor bu insanlar? Kara propagandaya malzeme edilenler, biliyoruz ki; Kemalist-Türkçü kimlikle sorunlu oldukları oranda ağır saldırılara muhatap oluyorlar.
28 Şubat sürecinde Genelkurmay Karargahı’nda basın, yargı, akademi, bürokrasi kadrolarına verilen brifinglerin temel esprisi “laik-Kemalist Türkiye’nin İslamcı bir dalganın tehdidi altında olması” değil miydi? Hıfzı Çubuklu’nun Nazlı Ilcak’a verdiği mülakatta sözkonusu sitelerin çalışma alanlarına dair söylediği “irtica denince yanlış anlaşılmasın, cebir ve şiddete dayalı radikal gruplardan söz ediyorum” cümlesi yeni kurulmuş bir cümle değil.
Nasıl unuturuz? 28 Şubat sürecinde brifing almamış kimse kalmasın diye yırtınan Genelkurmay Haziran 1997’de “İrticai faaliyetler konulu brifingi video kaset ve kitapçık haline getirerek tüm Türkiye’ye dağıtma kararı” almıştı. Hatta özel olarak TRT’ye hazırlattırılan kasetin valilik, belediye, vakıf, sendika, vb’ne gönderilmesi planlanmıştı.
Başbuğ ve Büyükanıt’ın pek yakında sanık sandalyesine oturması beklenirken selefleri Karadayı ve Kıvrıkoğlu’nun orada olmaması büyük bir eksiklik olacaktır. Silivri ve Hasdal’daki tutuklular Genelkurmay Başkanı olamadıkları için mi cezaevinde volta atıyorlar? Rütbesi, konumu ne olursa olsun suçluların cezasını vermek adaletin ve güvenliğin tesisinde hayati bir önemi haizdir.