27 Nisan Darbe Muhtırasına Karşı Meydanlardaydık!

Bugün 27 Nisan muhtırasını eleştirenler, muhtırayı duyar duymaz darbe şakşakçılığı yapmışlardı. Peki, Müslümanlar ne yapmışlardı?

 

27 Nisan 2007 gecesi Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt tarafından TSK'nın sitesinde muhtıra niteliğinde bir bildiri yayınlanmıştı. Siyasi iktidar üzerinde vesayet oluşturmak adına bizzat Org. Büyükanıt tarafından kaleme alınan muhtıra bildirisinde İslami kuruluşların faaliyetlerine dikkat çekiliyor ve İslami değer ve sembollere yönelik saldırılarda bulunuluyordu. Ordunun laikliğin teminatı olduğuna ilişkin vurgularla hükümete sopa gösteriliyordu.

Tabi, bugün kimse 27 Nisan rezilliğini savunmuyor, savunamıyor hatta Ergenekon'u, Balyoz'u sulandırma çabalarının bir parçası olarak bazıları daha da ileri gidip 27 Nisan'ın sorumluları yargılansın, neden bu paşalar hakkında dava açılmıyor diye gündem de yapabiliyor. Şimdi dönüp o gün, o saat bu zevatın ne dediğine bakmak lazım. O dönemde darbe şakşakçılığı yapanların bugünkü ikiyüzlülüklerini görmek lazım.

Biz de süreci hatırlamak adına 27 Nisan gecesi yayınlanan bildiriye karşı 28 Nisan'da Fatih'te bir protesto yürüyüşü tertip eden Özgür-Der mensuplarının düzenlediği eylemi yeniden gündemleştirmek istedik. Bu vesileyle Özgür-Der tarafından organize edilen ancak birçok kuruluşun ve Müslüman yazarın destek verdiği bu eylem ile Müslümanlar adına nasıl bir tavır ortaya konduğunu hatırlayalım:

Muhtıra Duyulur Duyulmaz Fatih'te Protesto Yürüyüşü Organize Edildi

Genelkurmay muhtırası Özgür-Der'in çağrısıyla birkaç saat sonra gerçekleştirilen bir yürüyüşle protesto edilmişti. Gece muhtıra yayınlanır yayınlanmaz örgütlenen eylem 28 Nisan'da yoğun bir katılımla gerçekleşmişti.

Genelkurmay Başkanlığı'nın internet sitesinde yayınlanan "muhtıra" niteliğindeki açıklamaları protesto etmek amacıyla Fatih Postanesi önünde toplanan Özgür-Der üye ve gönüldaşları, polisin engellemek istemesine rağmen sloganlarla yürümüşlerdi.

"Darbeciler Halkı Yıldıramaz! Genelkurmay Siyasetten ve Yargıdan Elini Çek!" yazılı bir pankart açarak Saraçhane'ye kadar yürüyen grup, darbe girişimleri karşısında sessiz kalınmayacağı mesajını vermişti. Ayrıca Genelkurmay'ın açıklamasındaki İslami değerlere yönelik saldırılara karşı "Örtüye, Kur'an'a, Peygamber'e Can Feda!" sloganıyla karşılık verildi.

"Halk Göreve!", "Halk İradesine Muhtıra Suçtur!", "Darbe Tehdidi Oligarşinin Tükenmişlik İlanıdır!", "Özüyle Sözüyle Militarist Kuşatma!" yazılı dövizler de taşıyan grup, yürüyüş boyunca tekbirler getirmiş ve sık sık şu sloganları atmıştı:

"Kahrolsun Halkın Düşmanı Cunta!", "Kahrolsun Laik Diktatörlük!", "Şemdinli Paşası Cuntanın Maşası!", "Yaşasın Başörtüsü Direnişimiz!", "Örtüye, Kur'an'a, Peygambere Can Feda!", "Başörtüye Uzanan Eller Kırılsın!", "Paşaların Tankı Susturamaz Halkı!", "Korkak Meclis İstemiyoruz!", "Darbeciler Yenilecek Direnenler Kazanacak!", "Uyan Diren Özgürleş!"

Eylemde Haksöz dergisi yazarlarından Bahadır Kurbanoğlu ve Rıdvan Kaya, Özgür-Der BaşkanıHülya Şekerci, Vakit gazetesi sahibi Mustafa Karahasanoğlu, yazarları Abdurrahman Dilipak veSibel Eraslan, Mazlumder İstanbul Şube Başkanı Mustafa Ercan, Demokrat Hukukçular Derneği'ndenAv. Ömer Faruk Uysal ve Tüketiciler Birliği'nden Hatice Kalyoncu birer konuşma yapmışlar ve şu vurgulara dikkat çekilmişti:

"GÜN, DARBE TEHDİDİNE DİRENME GÜNÜDÜR!"

"Bu muhtıra hukuka aykırıdır ve suçtur. Ordunun, kendisini halk ve seçilmişlerin üzerinde görmesi, demokratik işleyişi ipotek altına almasıdır. Muhtıranın zamanlaması anlamlı olmakla birlikte, içeriği traji-komiktir. Sanki yıllardır bu ülkede yaşamayan bir güruhun kaleminden çıkmış gibidir. Amaç, Anayasa Mahkemesi'nin vereceği kararın hukuki değil siyasi olmasını sağlamakla birlikte, aynı zamanda kriz senaryolarıyla bir acil seçimin dayatılmasıdır. Bu da olmazsa darbenin kaçınılmaz olduğunun pişkince ve fütursuzca ikrarıdır.

Muhtıra'da açıkça halkın değerlerine, başörtüsü ve tesettüre, İslami değerlere saldırılmakta, üstelik Malatya olayı gibi, Müslüman halkla hiç ilgisi olmayan gelişmeler üzerinden Müslümanlar zan altında bırakmakta, Türklük dayatmasıyla tek bir etnik kimlik üzerinden düşmanlıklar ihdas edilmektedir.

Hükümet ve halk susmamalıdır. Hükümet, Şemdinli'den Özden Örnek olayı ve Nokta dergisi operasyonlarına değin bugüne kadar iyi bir sınav vermemiş olabilir ama şimdi dik durmalı ve tarihi bir misyonu yerine getirmelidir. Gün o gündür!"

HAKSÖZ-HABER

İşte o eylemden fotoğraf kareleri ve Özgür-Der'in eylemde dağıttığı bildirinin tam metni:

ÖZGÜR-DER BİLDİRİSİ:

Darbe Tehdidi Hukuksuzluğun ve Tükenmişliğin İlanıdır!

Genelkurmay Başkanlığı'nın 27 Nisan Cuma günü gece geç saatlerde yaptığı açıklama Türkiye'de siyasetin, hukukun ve en genelde de toplumun militarist bir kuşatma altında olduğunun somut belgesi niteliğindedir. Bu açıklama ile Türk Silahlı Kuvvetleri 1946'dan bu yana sürdürülen çok partili siyaseti bir türlü benimseyemediğini, içselleştiremediğini bir kere daha ortaya koymaktadır. Açıklamada meclisten hükümete, medyadan sivil topluma kadar bir dizi kurum ve çevreye açık ve örtük tehditler savrulmaktadır. Bu gece yarısı bildirisi, şu veya bu kurum ya da çevreden de önce doğrudan halka ve halkın iradesine yöneltilmiş bir muhtıradır. Bu muhtıra yasadışıdır. Eğer Türkiye bir hukuk devleti ise bu muhtıranın sahipleri yargılanmalıdır. Genelkurmay açıkça hükümete sopa göstermekte, mülki idareyle ilgili bir dizi icraatı gerekçe göstererek "durumdan vazife çıkarmak"tadır! Halbuki, hukuk devleti iddiası taşıyan ülkelerde hiçbir bürokratik kurum bağlı olduğu siyasi iradeyi tehdit eder tarzda tavır koyamaz.

Bu muhtıranın zamanlaması korkunçtur. Meclis'in teamüllere uygun olarak düzenlenen bir seçimle yeni bir cumhurbaşkanı seçimini gerçekleştireceği bir ortamda, doğrudan bu seçimlere de atıf yaparak süreci belirleme çabası silahlı bir tehdit olarak algılanması kaçınılmaz bir müdahaledir. Ayrıca söz konusu seçimlerin bir dava konusu olarak Anayasa Mahkemesi'nde ele alınacak olması ise durumu daha da vahim kılmaktadır. Bu şekilde mahkemenin kararı ipotek altına alınmaya çalışılmaktadır. Yargı bağımsızlığının bu ölçüde baskı altına alındığı bir ülkede hukuktan söz etmek gülünçtür. Bu durumda Anayasa Mahkemesi ne ölçüde bağımsız bir yargı organı olduğunu ispatlamakla da mükelleftir.

Bu muhtıranın içeriği yanlışlarla, vehimlerle doludur. Halkın büyük bir coşkuyla katıldığı Hz. Peygamber'i anma etkinlikleri irticai faaliyetler olarak nitelenmekte ve karalanmaktadır. Ayrıca Kur'an okuma ile ilgili bir etkinlik girişimi tehdit öğesi olarak öne çıkartılmaktadır. Bu durumda Genelkurmay'a soruyoruz: Hz. Muhammed'in anılmasından ya da Kur'an okunmasından neden rahatsız olduğunuzu halka açıklayabilir misiniz? Yine bu muhtıraya hakim olan mantığın bu ülkede ırkçılığın, milliyetçiliğin on yıllardır sebep olduğu düşmanlıkları, ödenen korkunç bedelleri hiç mi hiç anlamamış olduğu da görülmektedir. "Ne mutlu Türküm diyene!" sözüne karşı çıkanları Türkiye düşmanı olarak yaftalamak dayatmacı, faşizan ve şoven bir yaklaşımdır. İnsanları sahip oldukları etnik kimliğe bağlı olarak mutlu olmaya layık görmek ya da mutsuzluğa mahkum etmek insanlık değerleriyle bağdaşmaz. Hele bu yaklaşıma karşı çıkmayı vatan hainliğiyle, Türkiye düşmanlığıyla yaftalamak ise tek kelimeyle halkı birbirlerine karşı kin ve düşmanlığa sevk etmek demektir.

Türkiye değişmek zorundadır. Militarist kuşatmayı kırmak zorundadır. Bu ülke insanını resmi ideolojik doğmalara mahkum kılan, adeta bir alın yazısı gibi tabulaştıran bir anlayışın daha fazla zulüm, daha fazla kan ve gözyaşı dışında bu halka verebileceği bir şey yoktur. Oligarşik düzenlerini gerekirse silah tehdidiyle sürdürmeye ve halk iradesini baskı altına almaya çalışan güçlerin darbe tehditlerinin bundan önceki dönemlerde olduğu gibi bundan sonra da bir işe yaramayacağını bir kere daha hatırlatıyoruz. Bu noktada başta hükümet ve meclis olmak üzere ilgili kurumları dik durmaya, baskılar karşısında sinmemeye; dayatmalarla iradesi gasp edilmeye çalışılan halk kitlelerini ise darbecilerden korkmadığını göstermeye çağırıyoruz.

ÖZGÜR-DER

 

Haber Haberleri

Suriye yeni bir hikayeye başlarken bize düşen sorumlulukların farkında olmalıyız!
Sistematik bir katliamı "Bahane" olarak görme hezeyanı
Türkiye’deki Suriyeli muhacirler Halep’e dönmeye başladı
Şeyho Duman vefat etti
BM temsilcisine Hamas protestosu