Mehmet Garip Tanyıldızı / Akşam
Halk 27 Mayıs'ı alkışladı mı?
Türkiye Cumhuriyeti siyasal tarihi, bir bakıma, darbeler ve darbe girişimleri tarihidir. Çok partili hayata geçişin ardından kısa bir süre sonra darbeyle tanışan halk yakın zamana kadar bu gündemle muhatap oldu.
Maalesef bu darbelerden sadece bir tanesi halk tarafından engellenebildi. Gerçekleştirilme aşamasında akamete uğratılmış 15 Temmuz darbe girişimi bu anlamda bir gurur nişanesi olarak tarihteki yerini aldı. Başarıya ulaşmış bir darbeye karşı halk direnişi ve ihtilal sonrası yaşanan acıların önlenebilme ihtimali ise geçmişe dönük bir hayal olarak kaldı.
Bu bağlamda en çok tartışılan darbenin, 27 Mayıs 1960 darbesi olduğunu söyleyebiliriz. 1957 seçimlerinde ezici bir çoğunlukla, Adnan Menderes liderliğindeki Demokrat Parti'yi iktidara taşıyan halkın 27 Mayıs'ta DP'ye ve Menderes'e sahip çıkmayıp ihanet ettiği baskın bir söyleme dönüşmüştür.
Öyle ki, 27 Mayıs'tan önce Menderes için meydanları dolduran kalabalıkların darbeden sonra darbecilerin için alanlara toplandığı dillendirilir.
Başlığa taşıdığımız "Halk 27 Mayıs'ı alkışladı mı?" sorusunun cevabının, bir kesim için, "evet" olduğunu görmek durumundayız. İdeolojik olarak DP'nin karşısında konumlanan, yakın zamanda bir askeri darbe ve sonuçları ile karşılaşmamış bir toplum kesiminin "sokak tezahüratları" ile orduya minnet gösterilerinde bulunduğu dönemin gazete manşetlerine de yansıyor.
Askeri darbeye karşı sevinç gösterilerinin halkın genelini yansıttığını söylemek ne kadar doğrudur? Bu sevinç gösterilerine katılanlar arasında daha önce Menderes'e oy vermiş olanların oranı yüzde kaçı teşkil ediyordu? Menderes'i alkışlayan kitlelerle darbenin cumhurbaşkanı Cemal Gürsel için toplanan kalabalıkların aynı kişiler olduğunu iddia etmek akla ve mantığa yatkın mı?
Sözünü ettiğimiz "sokak tezahüratlarına" kimlerin katıldığını ve kimler tarafından örgütlendiğini, darbeden kısa bir süre sonra İsmet İnönü'nün, darbecilerine ricası üzerine, CHP teşkilatlarına "kin ve garezi" artıracak faaliyetlerden uzak durulması ve sevinç gösterilerine son verilmesi çağrısından anlayabiliyoruz.
Öte yandan darbeden bir yıl sonra, yapılan anayasa referandumunun sonuçları da halkın darbeye tepkisine dair bir karine niteliği taşıyor. İhtilal koşullarındaki yoğun baskı ortamında, yüzde 38,3'lük bir kesim referandumda "hayır" oyu kullanmış, 2,5 milyona tekabül eden yüzde 12,7'lik bir kesim de çekimser oy kullanmıştı. Üstelik bu referandum, "'evet' propagandasının serbest ve meşru, 'hayır' propagandasının hukuken serbest, fiilen yasak" olduğu bir atmosferde gerçekleştirilmişti.
Buradan yola çıkarak, 14 Mayıs 1950'den itibaren CHP'ye karşı DP'yi destekleyen halkın 27 Mayıs darbesinde sindiğini çıkarabiliriz ancak Menderes'e oy veren kitlelerin darbeyi gönül rızası ile karşıladıklarının hatta alkışladığının hakikat olmadığını görmek durumundayız.