21 yıldır "Kur'an'ın aydınlığına doğru" şiarıyla aylık yayınını sürdüren Haksöz Dergisi, bu ay 250. sayısını çıkarıyor. Bu vesileyle Sirkeci Garında "250. Sayıda Haksöz Dergisi" başlıklı bir panel düzenlendi.
Programı derginin editörü Mehmet Ali Aslan yönetti. Fussilet Suresi 33. ayetini okuyarak programı başlatan Aslan, dergi çıkarmanın anlamına ve Haksöz'ün hangi saiklerle yayın yaptığına ilişkin vurgularda bulundu. 250. sayı etkinliğinin sembolik bir değer taşıdığını ifade eden Aslan, değişen tüm süreçlere, farklı zorluk ve engellere rağmen derginin ilkeli bir şekilde sürekli ve istikrarlı bir yayın politikası çizmesinin değer taşıdığını ifade etti.
Aslan, daha sonra sözü, Haksöz'ün yayınlanmaya başladığı sürecini anlatması "Haksöz’de Kur’an Çalışmaları" konusunu sunması üzere Fevzi Zülaloğlu’na verdi. Haksöz'ün yayınlanmaya başladığı süreci kısaca anlatan Zülaloğlu, Kur’an çalışmalarımızda bize ışık tutan ilkelerimiz başlığı altında başladığı şunları söyledi:
"Allah’ın adı ile yaşamak imanımızın gereği Allah’a itaat etmek şiarımız oldu. O’na dinini öğretmekten O’na sığındık. Tağutları değil O’nu memnun etmek niyeti taşıdık. Müdahanesiz yaşadık/yazdık. Yaşadıklarımızı yazdık, yazdıklarımızı yaşadık. ilk sayıda olduğu gibi ‘Eylemsiz iman yoktur!' vurgusunu öne çıkardık. Salih amelsiz iman yaşayamaz çöker. Kendimize değil Allah’a davet ettik. (Fussilet 33) Kimsenin tekelinde olmayan Kur'an'ı, bilmece bulmaca kitabı değil, hayat kitabı olarak gördük. Kur'an dirileri uyarmak içindi, istismar aracı değil. Hidayeti Kur’an'da aradık, dalalettten kurtuluşun tek yolu olarak onu gördük. Batıla karşı hakkı iletme aracı olarak gördük."
Zülaloğlu, konuşmasının sonlarında gelenekselciliğe olduğu kadar modernist hurafenin her türüne, tarihselciliğe ve tarihüstücülüğe de tavır aldıklarını; Afgani-Abduh-Seyyid Kutub-Ali Şeriati gibi ıslah düşüncesinin taşıyıcısı olmaya çalıştıklarını, tevhid ve adalet ekseninde hak elbisesini önemsediklerini söyleyerek konuşmasını sonlandırdı.
Program "Haksöz dergisinde siyaset" başlığı altında Bahadır Kurbanoğlu ile devam etti. Kur’an ahlakına değinerek başladığı konuşmasına müslümanların yaşadığı siyasal sistem ve hayatı içinde yaşananlar karşısında hak ve adaleti ikame gayreti göstermesinin önemine değindi. Dergicilik anlamında fuar alanında yapılan etkinliklere diğer dergilerin ilgisizliğine vurgu yaparak, yapılan etkinliklerde o dergilerin sempatizanları dışında bir katılımın sağlanmadığına değindi.Mevcuda yönelik bu özeleştirinin ardından süreci ve sorunları Kur’anı merkeze alarak sahih bilgi ve eylem bütünlüğü içinde değerlendirdi.
Tüm yazılarını Kur’an çalışması olarak gördüğünü akaidin amelden, ameli konuların akaidden ayrı kalamayacağını ve sadece teorik ve entellektüel uğraşıyı pratiğe, dava adamlığına, vahyin şahitliğine uygun olmadığını söyledi.
Haksöz dergisinin zulme karşı hiç susmadığını her türlü haksızlığın ve adaletsizliğin karşısında mazlumdan yana sergilediği tavırın sürekliliğine ve sayfalarını birçok eleştirel değerlendirmeye açtığına Haksöz Dergisi'nin adil eleştirilere açık olduğuna değindi. Darbe düzeni olarak nitelediği düzenle mücadelenin öncelikli hedef olduğunu söyledi. Bu vizyonu derginin başından beri dirençle devam ettirdiğine delil olarak 28 Şubat darbesinin hemen ardından çıkan sayıda kapaktan darbeyle hesaplaşmanın önemini vurgulayan haber gerekçesiyle derginin kapatıldığını ve bu gerekçeyle çok yüksek meblada para cezasının kesildiğini söyledi.Bununla ilgili Paşabahçe şişe cam fabrikası grevi (1991) ‘ni, işçi sorunlarını dile getirmek için ek çıkaran ilk islami derginin haksöz olduğunu yine ilk toplatılan sayısının ‘Kürt Sorunu‘ başlıklı 18. sayı olduğunu ve hak olan söylemde her daim devam edildiğini söyledi. İşkence ve cezaevi gündemi sıklıkla yer aldı. İslami davalar takip edildi. Bu yayınlardan dolayı defalarca DGM’de yargılandı Genelkurmay yayınlarında ‘bölücü‘ nitelemesi görüp emniyette suç unsuru oldu.
Derginin ümmetçi bir bilinç ve dayanışmaya verdiği önem ile Filistin’den Bosna’ya Irak’tan Afganistan’a Cezayir’den Somali’ye vs kadar bu dayanışmanın önemini sergilemeye çalıştığını ayrıca buna mukabil emperyalizmin Türkiye’deki varlığına da başından beri bir karşı duruşun hassasiyetine vurgu yaptı. Fikri önderliği ve ilkesel birlikteliği önemsediği konuşmasının son bölümünde derginin sistem içi araçlara hapsolmayan bir kimlik ve misyon oluşturma hedefinde ıslah hareketinin/düşüncesinin taşıyıcısı amacında olduğunu söyleyerek konuşmasını bitirdi.
Son bölümde “Haksöz’de Edebiyat” başlığı altında Nehir Aydın Gökduman sözü aldı. Çocukluğunda dergilerle ilk irtibatının nasıl başladığını, çocuk dergilerine olan ilgisini anlatarak başladığı konuşmasının devamında üniversite yıllarında tanıştığı Haksöz’den etkilenme sürecine ve ileriki yıllarda dergiye olan bağlılığına değindi. Edebiyatın duygu ve düşüncelerini ifade etmesinin bir aracı olduğuna değindikten sonra Türkiye’de edebiyat bölümünün gazetelerin ve dergilerin hep arka sayfalarında bir nevi kültür sanat faaliyeti olarak konumlandırılmasına yönelik eleştirilerini ifade etti.
Öykü yazmaya Haksöz dergisinde başladığını ve dergiyi bir okul olarak görüp kendisini geliştirmeye yönelik bir araç olduğunu, öykücülüğü orada öğrendiğini dillendirdiği sözlerinin akabinde Haksöz dergisinin bir edebiyat dergisi olmadığını, edebiyat bölümlerinde hem mesajı hem sanatı amaçlayan bir dergi olduğunu vurguladı.
Konuşmasını son bölümlerinde “Görmedin mi o şairler her bir bölgede amaçsız tutarsız sözler uydurup duruyorlar ve yine o şairler yapmayacakları şeyleri sölüyorlar ancak iman eden salih amellerde bulunan Allah’ı çokça zikreden ve zulme uğratıldıktan sonra birbiriyle yardımlaşarak zafer elde eden (şair)ler bunlar dışındadır. Zulmetmekte olanlar nasıl bir inkılap ile devrileceklerini pek yakında bileceklerdir.” (Şuara 225-227) ayetlerini okuyan Gökduman, edebiyatın insanların kendi başlarına özgür oldukları bir alan değil, Allah için olduğu vurgusuyla konuşmasını sonlandırdı.
Program soru cevap bölümünün ardından sona erdi.
Harun ÇETİNKAYA / HAKSÖZ HABER