24 Kasım'da Neyi Kutluyoruz?

GÜNEY UZUN

Bugün kutlanan 24 Kasım Öğretmenler Günün tarihsel arka planı cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarına yanı devrim kanunlarına kadar uzanır.

1 Kasım 1928 tarihinde çıkarılan 1353 sayılı kanunla, Arap alfabesi yerine Latin alfabesinin kabul edildi. 24 Kasım 1928 tarihinde ise Millet Mektepleri açıldı. İlk öğretmen olarak ta Mustafa Kemal ders vermişti.  Amacı bir günde okuma-yazma bilemez hale getirilen halka okuma-yazma öğretmek. Buna rağmen Mustafa Kemal ve İsmet İnönü ölünceye kadar yazılarını önce “Arap” harfleriyle yazmışlar, sonra Latin alfabesine çevirmişlerdir.

Mustafa Kemal, Nutuk’u 1927’de Arap alfabesiyle yazmıştı. Dolayısıyla Nutuk, 1928’den sonra okunmaz oldu. 1930’dan sonra Latin alfabesiyle tekrar yazıldı . Yanı Harf inkılâbı Kemalistleri bile temel kaynakları olan kitabı orijinal dilinde okuyamaz hale getirmişti.

Ne gariptir ki , O günden 12 Eylül Darbesine kadar kimsenin aklına Öğretmenler Günü kutlamak gelmemiş. Öğretmenlerin bir günün olmadığını ilk kez Kenan Evren fark etmiş ve 1981 yılında kutlanmaya başlanmış. Yanı 24 Kasım Öğretmenler Günü darbecilerin armağanı.

Peki, bu durumda şöyle bir soru akla gelse; kimsenin sahiplenmediği bir darbe ve liderinin emri ile kutlanan bu güne birçok çevrelerin sempatisi nereden gelmekte?

Bazı sol çevreler 24 Kasım Öğretmenler gününü kabul etmemekteler. Alternatif tarihler önermekteler. Örneğin 5 Ekim gibi. Bunun temel nedeni 24 Kasımın 12 Eylül ürünü olmasından kaynaklanmakta. Ancak bu çevrelerin çoğundan darbe ürünü olmasının dışında 24 Kasımın neden benimsenmediğine dair esaslı bir eleştiri duyamazsınız.  Bunun nedeni Harf İnkılâbında saklı. Harf Devrimi gibi birçok değişikliğin ilerleme olarak kabul edilmesinde saklı.

Benzer şekilde çoğu Kemalist-Atatürkçü 12 Eylül Darbesinin kendilerine karşı yapıldığını ve Kenan Evren’in Atatürkçülüğe en çok zarar veren kişi olarak lanse ederler. Ancak onun armağanı olan 24 Kasımı kutlamaktan geri durmazlar. Evet, sebebi Harf Devrimi ve diğer Devrim Kanunları. Kemalist elitlere hayat veren, ortaya çıkaran ortam.  Laik-Kemalist oligarşinin doğum günlerinden biri 24 Kasım.

Bir ümmetten bir ulus yaratma için yola çıkan kadroların Harf Devrimine yükledikleri misyon ne idi acaba? Gelin bunu İsmet İnönü’den dinleyelim:

"Harf inkılâbı bir okuma yazma kolaylığına bağlanamaz. Okuma yazma kolaylığı Enver Paşa’yı tahrik eden sebeptir. Ama harf inkılâbının bizde tesiri ve büyük faydası, kültür değişmesini kolaylaştırmasıdır. İster istemez Arap kültüründen koptuk. Arap kültürünün ve Arap dilinin tesiri hakkında, yeni nesiller bizim kadar fikir edinemezler. Bir misal olarak söylemek isterim: Benim çocukluğumda kültür sahibi adamlar, Türk dilinin kifayetsizliğinden, eksikliğinden meyus olarak bahsederlerdi ve bunun için cemiyet içinde hem Türk diye bir millet olarak Araptan ayrılığı kaldırmalıydık., hem de sağlam bir dile kavuşmak maksadıyla Arapça’yı kabul etmeliydik, derlerdi. Yani vaktiyle devleti kurarken ve Türk dilini yaparken Arap dilini kabul etmek doğru olacaktı, görüşünü hararetle savunurlardı." (İnönü, Hatıralar,2006, sf. 483)

Ancak Milli Mücadeleyi veren tüm kadrolar Mustafa Kemal ve İsmet İnönü gibi düşünmüyordu. Bunlardan birisi de Kazım Karabekir idi. Bakın onun Harf İnkılâbı ile ilgili düşünceleri nasıl:

“Bu kabul edildiği gün memleket herc ü merce girer. Her şey bir yana kütüphanelerimizi dolduran mukaddes kitaplarımız, tarihlerimiz, yazılarımız ve binlerce cilt eserlerimiz bu lisanla yazılmış iken büsbütün başka bir şekilde olan hurûfu kabul ettiğimiz gün en büyük bir felakete maruz kalacağız.”

Konuyla ilgili en iyi ve temel eleştirilerden birini Paradigmanın İflası kitabında Fikret Başkaya söyle sunmakta:

"Latin alfabesi, dil devrimi, “modern hukuk”, laik eğitim vb. gibi düzenlemeler “ilmiye sınıfı”nın yerine yeni bir “aydın tipi” yaratmayı başarmıştır. Bu “inkılaplar”ın yarattığı “yeni hizmet alanları” sayesinde, söz konusu kesim maddi çıkarlar aracılığıyla Bonapartist rejime bağlanabilmiştir. Böylece geniş kitleler üzerinde, sınırlı da olsa, bir “otorite” ve “saygınlığa”; dolayısıyla da ayrıcalıklara sahip olan bir kesimin yaratılması; bunlar aracılığıyla değişik toplum kesimlerinden kısmi bir destek sağlanabilmesine olanak vermiştir. Bugün aydınların büyük bölümünün Kemalizm’e bağlılıkları ve Kemalizm’in gönüllü taşıyıcısı olmaları, ideolojik bir yanılsamadan çok bu olguyla doğrudan ilgilidir."

Başkaya’nın bu satırlarını okuyunca Kemalistlerin neden Harf Devrimine ve sonrasında ki eğitim sistemine yükledikleri anlamı daha iyi kavrayabiliyoruz. Böylelikle bir Kemalist için 24 Kasım anlamlı bir gün oluyor. Hatta bir zümrenin kutlu doğumu.

“Münevvere kelimelerde dahi tahammül edemediler. Hakikatte dil davası yok. Türk insanın hafızasının iğdiş edilmesi var.”  diyen Cemil Meriç’e tarihçi yazar Mustafa Akyol şöyle katkıda bulunmakta  “Bizi “geri bırakan” şeyin dil veya alfabe olmadığını anlamak için, Japon, Çin ve İsrail alfabelerine bakmak fayda sağlayabilir.”

Evet, 20.yy da iki önemli toplumun alfabesini değiştirmesine şahit olmaktayız. Biri yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti, diğer ondan 35 yıl sonra kurulan ve kendisinin ilk tanıyanlar arasında olduğu İsrail İşgal devleti.  İsrail, işgal ettikleri topraklarda 1948’de bütün vatandaşları çoğu Latin Harflerini bilmelerine ve batılı dilleri konuşuyor olmalarına rağmen Latin Alfabesini bırakıp 2000 yıl önceki İbranice Alfabesine dönüş yaptılar.

Harf Devrimini sırf kelimelerin, harflerin bir ülkenin kalkınması bağlamında ele almak, istatistiki birer veri olarak kabul etmek olayın bizler açısından temel sorununu gözden kaçırmaya yol açmakta.  1 Kasın 1928 Türkiye deki Müslümanların ümmet ile bağlarının koparılmasında mihenk taşlarından biridir. Dolayıyla 24 Kasım 1928 de fiilen icraata geçirilmiş bir projenin gönüllü kutlayıcıları olmak kendi İslami kimliğimize yaptığımız en büyük hakaret olsa gerek.

24 Kasımlar, öğretmenleri hatırlama, sorunlarını gündeme taşıma bağlamında ele almak, eğitim sistemi üzerinde konuşmak adına bir anlam ifade edebilir. Eğitimin temel sorunsalı olan tek tipçi, baskıcı, tepeden inmeci bir anlayışın tezahürü olan Harf İnkılâbı başta olmak üzere geçmişin sorgulanması, irdelenmesi ve hesaplaşılması bağlamında bir vesileye dönüştürülmedikçe acınacak halimizi kutlamış olmaktan öteye gidemeyiz.

Bizler, ümmetten koparılma, kendi geçmişine yabancılaştırılmanın yıl dönümlerinde bu Kemalist kutlamanın figürü olmaktan  artık vazgeçmeliyiz.