Amerikan Fox tv kanalında yayımlanan “24” dizisinin dünyada tüm zamanların en fazla izlenen filmlerinden birisi olduğuna kuşku yok.
Dizinin her bölümü aksiyon, heyecan, kullanılan teknoloji boyutu, terör ve siyasetin iç içeliğini anlatan kurgusuyla izleyicileri kendisine bağımlı kılmayı başarmakta.
24 dizisinin son sezonunu, ölüm döşeğinde olan dizinin kahramanı Jack Bauer’in bir imama itirafta bulunduğu sahneyle noktalamış ve böylece İslâm merkezli birçok tartışmayı da tetiklemişti. Önce dizi hakkında biraz bilgi verelim, sonra da o sahneye dönelim.
Jack Bauer, dizide Kiefer Sutherland’ın canlandırdığı ana karakterdir. Önceleri CTU (Counter Terrorist Unit) adlı bir biriminde operasyon ajanı olarak çalışmakta, kullandığı yasadışı yöntemler nedeniyle bu birimle yolları ayrı düşmektedir. Son sezonda yine yollar kesişmekte, Bauer, yine işkence dahil kendi yöntemleriyle ABD’yi teröristlerden kurtarmaktadır.
Diğer bölümlerde Müslüman teröristlere karşı savaşan Bauer, son sezonda ABD sistemi içinde yapılanmış derin çetelerin hükümeti devirmek için biyolojik silahlarla sivillere karşı eylem girişimlerini ve millî iradeyi temsil eden hükümeti düşürme planlarını engellemek için kıyasıya bir mücadele veriyor.
Yolcu uçaklarını düşürmekte, onbinlerce kişinin canını almak üzere sivil yerleşim merkezlerine yönelik biyolojik silah kullanmakta tereddüt etmeyen asker ağırlıklı derin bir çete var karşımızda.
Eylemi derin çete organize eder, ama suçu Müslümanlara yıkmayı planlar...
Senaryo tanıdık geldi, değil mi! Türkiye’de olduğu gibi, önce suç ihdas edip sonra da “terörist Müslümanlar”a sorumluluğu yıkmak ve arkasından tehlikeli gördükleri millî iradeyi kafese almak, başına balyoz geçirmek... Bu uğurda onbinlerce sivili kadın çocuk demeden katletmek...
Dizi, gerçek hayatta cereyan eden korkunç olayları film kurgusu içinde verdiği için başarılı.
Neyse.
Sonunda Bauer bu terörist saldırıyı engeller ve Müslümanların suçsuz olduğunu ortaya çıkarır.
Dizi, iş ahlakı ve yasal sorumlulukla sosyal ahlakın ve sivilleri korumak için küçük çaplı kurbanlar vererek çoğunluğun hayatını kurtarmak ve bu uğurda gerekirse işkenceyi kullanmanın ehveni şer olduğunu dizi kahramanlarının duygusal mücadelesi içinde ana tema olarak işlemektedir.
Bu dizide bana çok önemli gelen bir husus da, izleyicide, demokratik ülkelerde kanunların işkenceyi yasaklayarak teröristlerin elini güçlendirdiği hissini uyandırması.
Dizinin yayımlandığı tv kanalının Amerikan neo-con kanadının destekçilerinden birisi olduğu bir sır değil. Amerikalıların ülkelerinin emperyal tamahına onay vermesinde bu dizinin oluşturduğu korku atmosferi inkâr edilemez. Her sezonu 24 bölümden oluşan dizi son sezonunun 168. bölümüne varana kadar aynı içeriğe sahip.
Bu yazıyı son sezonu izledikten sonra kaleme alıyorum. Jack Bauer, biyolojik silaha maruz kalmasına rağmen teröristlere karşı başarılı bir mücadele vermiş, son bölümde son dakikalarını yaşamaktadır.
Ölüm döşeğinde, biyolojik saldırıyı önlemek için savaşırken tanıdığı ilkeli ve ahlâkî duruşuyla dikkatleri çeken Pakistan asıllı imamı çağırıyor. Hastane odasında imamı görünce, “Geldiğin için teşekkür ederim” diyor. İmam ise çağrılmasının kendisi için sürpriz olduğunu dile getiriyor. İkili arasında birçok tartışmaya sebep olan şu diyalog geçiyor:
Bauer: Ölüyorum.
İmam: Biliyorum
Bauer: Çok hata yaptım. Düzeltmek için keşke zamanım olsaydı.
İmam: Hâlâ zamanın var.
Bauer: Ne yaptığımı bilmiyorsun.
İmam: Karmaşık bir zaman içinde yaşıyoruz. Hiçbir şey siyah ve beyaz değildir. Sana baktığım zaman hataları ve sevaplarıyla yiğit bir adam görüyorum. Bizler sadece insanız.
Bu konuşmanın ardından Bauer’ın elini tutan imam Allah’a, seslice; “Yaptığımız tüm hatalar için bizi bağışla” nidasında bulunur ve bir süre de sessizce dua eder. Duanın ardından Bauer’ın rahatladığı görülür. İmama teşekkür eden Bauer; “Zamanı geldi” diyerek susar ve gözlerini kapatır.
Bauer’ın imamla arasında geçen bu diyalog Amerika’da olduğu gibi internet sitelerinde de yoğun bir tartışmayı başlatmıştı. Neden bir papaz değil de imanın çağrıldığı en çok sorulan soruydu.
Ben, son sezonda, 11 Eylül olayları sonrasında Bush’un siyasetine uygun bir senaryo ile izleyicilerin karşısına çıkan dizinin, yeni dönemde Barack Hüseyin Obama’nın Müslüman dünyasına yönelik kullandığı dile paralel durma gayretini gözlemledim.
Bu dizide anlatılanlarla bizdeki “Balyoz Darbesi” gibi katliam planları arasında da bağ kurdum.
Türkiye’de darbeleri örgütleyen askerlerin kilit isimlerinin Gladyo yapılanması çerçevesinde Amerika’da eğitim almış olmasıyla “terör üzerinden sonuç alma yöntemi” arasındaki ilişkiyi ıskalamamak gerek.
VAKİT