“23 Nisan” Neyin Bayramıdır?

23 Nisan’ın, Atatürk tarafından çocuklara armağan edilmiş bir “çocuk bayramı” olduğu şeklindeki “rejim efsanesi” tekrarlanıp durulmaktadır.

Yavuz Bahadıroğlu / Yeni Akit

Her şeyi hem çok çabuk unutuyor, hem de çok çabuk tüketiyoruz. Böyle olunca da iş, tarihi mecraından çıkıp anlamsızlaşıyor.  

23 Nisan Bayramı gibi...

“Çocuk Bayramı” mı, “Milli Egemenlik Bayramı mı?..”

“Meclis açıldı” diye mi kutluyoruz, “Çocuklar eğlensin” diye mi, yoksa “Hilâfet kaldırıldı” diye mi?..

Gerçekten bu bayramı çocuklara Atatürk mü armağan etti?...

“Armağan” etti ise bu nerede yazılı?..

Bir soru daha: Çocukların “Milli Egemenlik”le ne ilgisi olabilir?

Gördüğünüz gibi bu 23 Nisan işi de karışık, ama kimse işin bu tarafına bakmıyor. Bir taraf “İçinden Atatürk geçen her şey bizimdir” anlayışıyla sözde “Kemalist perspektif” kullanırken, diğer taraf “İçinden Atatürk geçen hiçbir şey bizi ilgilendirmez” mantığında...

Gazetelerin yaklaşımı da aynı çerçevede oluyor. Gazeteler sadece “AK Partililer”-“muhalifler” olarak değil, aynı zamanda “Kemalistler”, “Antikemalistler” diye bölünmüş, birbirlerini Atatürk üzerinden vurmaya çalışıyorlar.

Aslında tarihi gerçekler, hatta Atatürk, iki tarafı da ilgilendirmiyor. Onlar her vesileyi kendi “kanaat”leri istikametinde kullanıp güncel siyasetlerine âlet etmek derdinde...

Bayramlar, hatta tarihi şahsiyetler bu yaklaşım içinde hoyratça harcanıyor. 

İyi ama bu doğru bir yaklaşım değil. Hiçbir tarihçi, tarihe bu anlayışla yorum getiremez. Ne var ki tarihçiler de “siyasetçi” olmuş!

Geçenlerde “Sözcü” gazetesi, “23 Nisan kutlaması iptal, Kut’ül Ammare kutlanacak” manşetiyle çıktı.

Amaç “AK Parti düşmanlığı” yapmaktı, o da bunu bol bol yaptı. Yetmedi, olayı Sayın Erdoğan’a bağlayıp “Atatürk düşmanlığı”yla suçladı, alışageldiği üzere tehditlerini bu kez “Atatürk” üzerinden savurdu, hakaretlerini “Atatürk” üzerinden sıraladı...

Öyle bir hava ki, işin aslını-faslını bilmeyen “23 Nisan Bayramı”nın tümden kaldırıldığını zanneder.

Oysa, tam olarak neyin kutlandığı bilinmese de bayram aynı bayram! Terör nedeniyle sadece resmi resepsiyonlar iptal edilmiş. Yoksa okullarda yine“saygı duruşu” yapılacak, yine “Atatürk’e methiyeler” düzülecek, “Güzel yurdum ellere bir mal gibi satıldı/ Atamın gür kaşları birden bire çatıldı/ Binerek bir hamlede şahlanan kır atına/ Haykırdı ‘alçak’ diye sultanın suratına!” türünden öğrenciler bağırtılacak...

Ama hiç kimse şunu merak edip sormayacak: “Yahu Mustafa Kemal Paşa, Padişah’tan aldığı emir, görev, yetki, harcırah, otomobil, vapur (yalandan çürütülen meşhur Bandırma Vapuru), imkân ve onun talimatıyla yanına verilen subaylarla birlikte Samsun’a doğru yola çıkmamış mıydı? Tutup ne diye, işgale karşı direnişi organize etmek üzere kendisini Anadolu’ya gönderen Padişah’a ‘alçak’ diye haykırsın?”... 

O tarihlerde böyle bir şey yapmaya kalkanı dört yol ağzında asmazlar mıydı? 

Hadi “şiir” deyip geçelim de asıl soruya geçelim: “23 Nisan’da ne bayramı kutluyoruz?”

Millet Meclisi’nin açılışını kutluyorsak, Türk Milleti’nin seçimle belirlenen ilk “Meclis”inin toplanma tarihi 23 Nisan 1920 değil, 31 Mart 1877’dir.Çünkü ilk “Meclis-i Meb’usan” (Birinci Meşrutiyet Meclisi) bu tarihte açılmış ve çalışmalarına başlamıştır.

İkinci Meşrutiyet Meclisi’nin toplanma tarihi ise 04 Aralık 1908’dir. 23 Nisan 1920’de Ankara’da toplanan Meclis’in üyelerinin çoğu da bu Meclis’i oluşturan milletvekilleridir.

İşin “Milli egemenlik” tarafı böyle: Geriye “çocuk” tarafı kalıyor ki, öteden beri dillendirilmesine rağmen, Atatürk’ün çocuklara böyle bir armağanı yoktur. “23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı” kavramı, 12 Eylül 1980 darbesinin lideri Orgeneral Kenan Evren tarafından 1982’de icat edilmiştir.

Her 23 Nisan’da kutlanan “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı”nın,“Atatürk tarafından çocuklara armağan” edildiği şeklindeki geleneksel izah, doğru değildir…

Zaten bir birleriyle ilgisi bulunmayan “Milli egemenlik” kavramı ile“çocuk” kavramının mantıken bir araya gelmesi imkânsızdır. Bu“imkânsız”ı “mümkün” hale getiren ise 12 Eylül askeri darbesinin lider kadrosudur.

Darbecilerin söylediği her sözün “kanun” sayıldığı dönemde “Ben yaptım oldu” mantığıyla “egemenlik” ve “çocuk” kavramlarını bir araya getirerek kanunlaştırılmıştır.

Bu mantıksız ve mesnetsiz haliyle 1982’den beri kutlanmakta, kimsenin de sesi çıkmamaktadır. Çünkü “23 Nisan Bayramı”nın gerçek mahiyeti bilinmemektedir.

Bilinmediği için de, 23 Nisan’ın, Atatürk tarafından çocuklara armağan edilmiş bir “çocuk bayramı” olduğu şeklindeki “rejim efsanesi” tekrarlanıp durulmaktadır.

Az biraz zahmet edilip araştırıldığında görülecektir ki, “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” bir birleriyle çok da ilgisi olmayan üç ayrı bayramın birleştirilmesinden ortaya çıkmıştır. 

23 Nisan Bayramı (baharın kutlanması babında)…

Çocuk Bayramı…

Ulusal Egemenlik Bayramı…

Bunun nasıl gerçekleştiğine bakalım…

Başkent İstanbul’daki Meclis-i Meb’usan, İngiliz işgalciler tarafından dağıtılınca, Ankara’ya geçen bir kısım milletvekillerinin 23 Nisan 1920’de ilk kez Ankara’da toplandıkları malûmdur. 

1921’de çıkarılan “23 Nisan’ın Milli Bayram Addine Dair Kanun” ile 23 Nisan, oluşturulmaya çalışılan yeni Türk devletinin ilk “Milli Bayramı”oluyor. Ama ne “egemenlik”ten, ne “çocuk”tan söz ediliyor. Bunlar sonradan eklenecektir.

Saltanat 1 Kasım 1922’de kabul edilen 308 numaralı “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, hukuku hâkimiyet ve hükümranının mümessili hakikisi olduğuna dair” başlıklı kararname ile gerçekleşiyor ve saltanatın kaldırıldığı 1 Kasım (1922) günü “Hâkimiyet-i Milliye Bayramı” (Ulusal Egemenlik Bayramı) yapılıyor. 

Güya “egemenlik hakkı” 1 Kasım (1922) günü Padişah’tan alınıp halka verilmiştir. Nasıl verilmişse, o halk, 1946’ya kadar “çok partili sistem”görmemiş, doğru düzgün “seçim” görmemiş, 946’da yapılan ilk çok partili seçim ise “açık oy gizli tasnif” sebebiyle “şaibeli” sayılmış, halk“egemenlik hakkı”nı ilk kez 14 Mayıs 1950’de kullanabilmış, o gün tek parti hâk ile yeksan olmuş, bir daha da halkın özgür iradesiyle iktidara gelememiştir…

İlk “Çocuk Bayramı” ise Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin (Çocuk Esirgeme Kurumu) önderliğinde 1927’de “23 Nisan Çocuk Şenliği” adıyla devreye giriyor. İşi yolunda zevatla yönetim erkini ellerinde tutan seçkin zevat çocuklarını süsleyip püsleyerek okula gönderiyorlar. Hatta okullar arasında“Kıyafet Yarışması” yapılıyor: “Bakalım hangi okulun öğrencileri daha düzgün giyiniyor?” Birinciler, ikinciler seçiliyor. 

Bilirsiniz, biz öteden beri “kifayet”le değil, “kıyafet”le öne çıkmaya bayılırız!

Ama başlangıçta “resmi” bir bayram değildir, “bahar şenliği”dir.

“İyi ama” diyeceksiniz, şu “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” nereden çıktı?” 

Başta da söyledim: Bu “bayram” iddia edildiği gibi, “Atatürk’ün çocuklara armağanı” filan değil (zaten olamaz, çünkü “çocuk” kavramıyla “Milli Egemenlik” farklı), 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra kendi kendilerini yetkili kılan darbeci generallerin “armağanıdır”!

Darbenin mimarı olan generallerden oluşan Milli Güvenlik Konseyi,1982’de 23 Nisan’ı, “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” ilân etmiştir.

“Darbe hatırası”, ne hikmetse “Atatürk armağanı”na dönüşmüştür!

Nitekim benim çocukluğumda 23 Nisan’lar yalnızca “Çocuk Bayramı”olarak kutlanır, ama çok da anlayamadığımız dilde padişahlar bol bol aşağılanırken, Atatürk yüceltilirdi.

“Milleti yüzüstü bırakıp kaçmış, canının derdine düşmüş de SuItan/ Ansızın işIerin başına geçmiş, miIIetin bağrından kopan kahraman…” (Behçet Kemal Çağlar).

Hoş hâlâ aynı. 

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!