Basından öğrendiğimize göre bazı insanlar, Maya Takvimine göre 21 Aralıkta kıyametin kopacağına, dünya ve evrenin yok olacağına inanıyorlarmış. Basında da yer aldığı gibi, her ne kadar bilim adamları böyle bir şeyin olabileceğine dair en ufak bir bulgunun olmadığını net olarak söyleseler de, çok bilimsel ve pozitivist kesimlerde dahi bu kıyamet iddiasına ciddi itibar gösterilebildiği gözlemleniyor. Memleketimizde islam söz konusu olunca bilimci ve pozitivist kesilen bir taifenin, başka dinler ve hatta en saçma mistik akımlar söz konusu olunca bilimciliği bırakıp filimciliğe kapılmaları, zaten alışık olduğumuz bir tutum.
İnsanlar gerçekten çok garip. Her bir insan, en fazla 70 – 80 sene yaşadıktan sonra, eninde sonunda mutlaka öleceğini bilirde; ölümünü hiç gündeme getirmez, hiç ölmeyecekmiş gibi ölüm gündemsiz yaşamaya gayret eder. Ölümü unutmak ve bu şekilde devamlı yaşayacakmış gafletini devam ettirmek için, bin bir türlü araçlar kullanır da, ancak bir başkasının ölümüne şahit olunca yada kendinde ölüm emareleri belirince gözleri bölerir.
Aynı insan, tüm kainat ve zaman boyunca bir kez yaşanacak olan kıyamet söz konusu olunca, adeta bir hafiye kesilir.78.Nebe Suresi 1’den 5’e kadar olan ayetlerde söz konusu edilen Mekke müşriklerinin tutumu gibi, kıyametin ne zaman kopacağı, kopmadan önce ne gibi emarelerin ortaya çıkacağı, kıyametin nasıl olacağı gibi üzerine hiç vazife olmayan hususları merak eder; araştırır, sorar ve soruşturur, insanlarla bu konularda konuşup tartışır. Üstelik, bu konularda meraklı olan insanların önemli bir kısmı da, dini ve ahiret hayatını inkar eden yada inkar etmeye meyilli olan insanlardır.
Oysa, ister ahireti kabul isterse red etsin, insan için asıl ve mutlak olan kendi ölümüdür. Kıyametin kopması ise, kesin ve mutlak olmayıp; kıyametin kopacağına inanılması bizi mü’min kılan imanın temel şartlarından biri, yani bir ğayb ve iman konusudur. İman ettiğimiz esaslara göre, kıyametin kopması, tüm kainat çapında sadece bir kez gerçekleşecek; eğer o anda yaşayanlar varsa, onlar içinde bir ölüm vesilesi olacaktır. Bu gün bir atom bombası atılması neticesi ölen bir insanla, kıyametin kopması esnasında ölen bir insan arasında pek fark olmayacaktır muhtemelen.
Kıyamete dair çarpık merakın benzerlerini, uzaylılar yada gizemli güçlerin dünyayı ve insanlığı yok edeceği yada insanlığı köleleştireceği gibi gizemli iddialara karşı da müşahede ediyoruz. Hiçbir ciddi mesnedi olmayan bu tür saçma sapan iddiaların bir an doğru olduğunu kabul edelim, ne fark edecek. Netice de her bir insan bir gün ölmeyecek mi ve bir kez ölmeyecek mi? Ölümünün ecelen, kazaen, kıyamet neticesi yada uzaylıların istilası neticesi olması çok mu önemli?
Tüm bu çarpık merak ve anlayışlar, insanın ğayba imanının yanlış ve yetersiz olmasının neticeleri aslında. Malum, 2.Bakara Suresi 3. ayette, hidayete aday muttakilerin namazlarının ikame etmelerinden önceki ilk temel vasfı olarak ğayba iman ettikleri bildiriliyor. Ğayba iman ise, 2.Bakara Suresi 177 ile 4.Nisa Suresi 136. ayette sayılan imanın 5 temel ilkesi olan Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve ahiret gününe imanı ifade etmektedir. Yani, imanın temel ilkelerine, ğayb hakkında tek ilim kaynağı olan Kur’anda bildirilen şekilde iman eden bir mü’minin, bu çarpık merak ve anlayışlara zerrece meyletmesi asla düşünülemez. Bu tür çarpık meyiller, bu konudaki Kur’ani olmayan yanlış bilgilere sahip olmaktan yada doğru bilgilere sahip olsa bile, 2.Bakara Suresi 4. ayette açıklandığı üzere, ahirete yakinen (kesin olarak) iman edememekten kaynaklanmaktadır.
Kıyamet konusundaki yanlış anlayışları Müslümanlar arasında ve islami eserlerde de müşahede ediyoruz fazlasıyla. Kıyametin ne zaman kopacağına, kopmadan önce ne gibi emareler göstereceğine, kıyametin kopmasının nasıl vuku bulacağına dair pek çok mesnetsiz iddialar söz konusudur bu alanda maalesef. Bu iddialardan bir kısmı Kur’andaki bazı ayetlerin yanlış yorumlanmasından, bir kısmı uydurma rivayetlerden kaynaklanmaktadır.
Öncelikle şu hususu netleştirmek gerekir. Kur’andaki kıyametin kopuşuyla ilgili ayetler, ne zaman kopacağı, ne gibi emareler sonrasında kopacağı, nasıl kopacağı ile ilgili değildir. Üstelik ilgili ayetlerde kıyametin ansızın kopacağı ve vaktini sadece Allah’ın bildiği, peygamberlerin bile bu konuda bir bilgilerinin olmadığı ve olamayacağı net olarak bildirilmiştir. Konuyla alakalı pek çok ayet bir yana, sadece 7.Araf Suresi 187. ayet ile 79.Naziat Suresi 42’den 46’ya kadar olan ayetleri okursak, Kur’anın kıyametle ilgili asıl vurgusunun nasıl ve ne zaman olmadığını rahatlıkla anlarız.
Kur’anın kıyametle ilgili ayetlerle asıl vurgulamak istediği husus şudur aslında. Nasıl ki ey insanlar sizlerin bir ömrünüz ve mutlaka ölümünüz söz konusu ise, kainatında bir ömrü ve mutlak bir ölümü – kıyamet söz konusudur. Kıyametin gerçekleşmesiyle, adeta ölmüş olan kainattan devamlı bir ahiret kainatı yaratılacağı gibi, ölmüş olan her biriniz de yeniden devamlı bir ahiret hayatı için yaratılacaksınız.
Bu nedenle, bireysel hayatlarınızı ve kainatı devamlı görme gafletine düşmeyiniz. Asıl gerçek hayat olan ahiret hayatını kazanabilmeniz için size verilen şu dünya hayatınız içinde hazırlık yapınız. Bu takdirde, bireysel ölümünüz ve kıyametin gerçekleşmesi sizin için korkunç bir durum ve bir tehdit değil, bilakis gerçek kurtuluş ve en mutlu olaylardır. Eğer böyle yapmazsanız, bu takdirde ölümünüz ve kıyametin gerçekleşmesi sizin için en büyük felakettir. Nitekim 10.Yunus Suresi 7’den 10’a kadar olan ayetlerde, kıyamet ve ahiretin gerçek mü’minler ile açıkça inkar eden yada iman ettiğini iddia ettiği halde, ameliyle bu imanını ispatlayamayan kafirler için ne ifade ettiği – etmesi gerektiği ortaya konmuştur.
Yani Kur’anda kıyametin kopması ile ilgili vurgular, asıl hayat olan ahiret hayatını öne çıkarmak, insanların bu hayata yönelmesi ve hazırlanması için onlara hatırlatma yapmak amacını taşımaktadır. Bu nedenle, kıyametten söz edilince ne zaman ve nasıl olacağı değil, arkasından gelecek olan din günündeki hesap ile ceza ve mükafat üzerinde durulmalıdır.
Bu durumda, kıyametin emarelerinin neler olduğu, nasıl ve ne zaman kopacağının hiçbir önemi kalmamaktadır. Çünkü, kıyametin esas vurgusu olan din gününü dikkate alan bir mü’min, zaten o gün için hazırlık içinde olacak; bu halde iken başka bir vesile ile ölümü ile, eğer kendi zamanına rast gelirse kıyametin kopması vesilesiyle ölümü arasında çok ciddi bir fark bulunmayacaktır.
Böyle bir mü’min, her daim ahiret için hazırlandığından, kıyametin ne zaman kopacağını da, kıyamet kopmadan önce ne gibi emarelerin ortaya çıkacağını da, kıyametin nasıl kopacağını da merak etmez. Çünkü, bu mü’min ahirete odaklanmış olduğundan, kıyametin emareleri, zamanı ve nasıl olacağı, onun hayata bakışını ve hayatını etkilememektedir. Bu mü’min, kendi ölümümün aynı zamanda kıyametinin kopması anlamına geldiğinin farkındadır.
Gerçek mü’min bilir ki, kendi ölümü aynı zamanda kıyametin kopması anlamına gelmektedir. Kur’andaki ilgili ayetlerden anlaşılacağı üzere, ölen bir insan için bilinç ve zaman mefhumu tamamen kaybolmakta, bu nedenle ilk ölen insanla kıyamet esnasında ölen insanlar arasında, kıyamete yakınlık bakımından zaman farkı bulunmamaktadır. Yani dünyada ilk ölen insan ile son ölecek olan insanın ölümü ile kıyametin kopması arasında, sıfır zaman farkı vardır.
Hesap neticesi verilecek ceza yada mükafat söz konusu edilmeksizin sadece kıyametin kopmasına odaklanmak, aslında bir deprem, bir yanardağ patlaması yada bunlar gibi bir tabii felaket benzeri bir öneme sahip olacaktır. Bu nedenle, ahirete inanmayanlar ile yanlış bir ahiret bilgi ve inancına sahip olanlar yada doğru ahiret bilgisine sahip olup inandığını iddia etse bile, gerekli hazırlıkları yapmamak suretiyle fiiliyatta ahireti yalanlamış olanlar uğraşırlar kıyametin emareleriyle, zamanıyla ve nasıl kopacağı ile. Bunlar günlerini gün etme ve hayatlarını yaşama hevesindedirler ve kıyamet düşüncesi ağızlarının tadını bozmaktadır.
Gerçek mü’minler ise, asıl kıyametin - felaketin imanlarına şirk karıştırmak ve/veya imanlarını amelleriyle isbat edememek nedeniyle ebedi cehennem azabına düçar olmak olduğunun bilincindedirler. Bu bilinç sebebiyle, kıyametin nasıl ve ne zaman kopacağının değil, hesaplarını nasıl vereceklerinin derdindedirler. Bu nedenle günlerini, hayatlarını yaşama ve günlerini gün etme hevesiyle değil, yeterli ahiret azığı hazırlama dert ve talaşesiyle geçirirler.