Geçen hafta Twitter’a düşen iki mesaj:
“Farklılıklarımız zenginliktir. Vatandaşlık bağımız; ortak yarınlara, beraber yürüyüp, bayrağımıza, devletimize sahip çıkmayı gerektirir.”
“Şimdi Sayın Başbakan geliyor kürsüye... Vizyon görsün muhalefet, ufuk görsün, hedef görsün. Görsünler niye sekiz yıldır iktidardayız...”
140 karakteri doldurmayacak mesajlardan birinin sahibi bir bakan diğeri AKP’nin önemli bir görevdeki bir milletvekiline ait...
2011 yılı, bütün harfleri tüketilmiş klişeleri parlak bir fikir gibi Twitter’ına yazan bakan ve amigolukla siyaset yapmak arasındaki farkı kavrayamamış iktidar partisi yöneticisi için pek de iyi geçmeyebilir.
Bu bir kehanet değil, siyaseti yakından takip eden herkesin görebileceği kaçınılmaz akıbet.
2011 yılı seçim yıl. Ardından kurulacak yeni Meclis, yeni bir anayasa yapacak.
Yani 2011 yılı, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündeme soktuğu Türkiye modernleşme tarihinin Dördüncü Restorasyon döneminin en kritik yılı. Birinci Restorasyon döneminde Tanzimat Fermanı’nın ilan edildiği 1839 neyse o kıymette ve önemde bir yıl bizi bekliyor...
1999’dan beri başlatabileceğimiz sivilleşme ve demokratikleşme restorasyonun sonunda türlü badirelerle, darbeler, planlar, suikastlar, tırmandırılan çatışmalara rağmen bayrak buraya kadar taşındı.
Şimdi yeni anayasa ile bu bayrak tepeye dikilecek.
Peki, bunu kim yapacak?
Türkiye’nin solcuları ve liberalleri bu tarihsel durumu henüz tam olarak içlerine sindirememiş olsalar da bu bayrağı buraya kadar taşıyan AKP tabii ki yapacak bunu. (Umarım BDP de yeni anayasa sürecinde Kürtlerin taleplerine Meclis’te güçlü bir şekilde seslendirebilecek bir çoğunlukla yeniden Meclis’e girer)
Peki, kimle yapacak bunu?
2002’den beri AKP hem Türkiye’yi hem de kendini değiştiriyor. Başbakan Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nun henüz cesaret bile edemeyeceği kadar büyük bir kişisel değişim geçirdi. 90’ların yükselen tüm demokratik değerlerini en azından parti politikası düzeyinde içselleştirdi. Milli Görüş gömleğini çıkarmaya cesaret etti. Önce Kıbrıs’taki kırmızı çizgileri aştı, ardından Türkiye’nin sivilleşmesi için adımlar attı, Kürtler başta olmak üzere kendi ötekilerine doğru açıldı.
Bütün bunları dar bir kadroyla yapmak zorundaydı. Milliyetçi, muhafazakâr, İslamcı bir siyasi gelenek içinden bu yeni siyasal duruma uygun ideolojik altyapısı olan insan devşirmek zordu. O da en kolayını yaptı ve en güvendiği, yarı yolda onu bırakmayacak insanlarla çalışmayı tercih etti. Belediyecilikten tanıdığı teknokratlar, Milli Görüş’ten güvendiği isimler, merkez sağ partilerin daha muhafazakâr kanatlarından siyasetçiler ve güçlü referansları olan yeni ve parlak isimler...
Başbakan’ın kürsüde kimseye yer bırakmayan karizması bu kadronun zaaflarını bugüne kadar örtmeyi başardı.
Güven ve söyleneni yapma üzerine kurulu bir siyasi hayat çok küçük krizlerle bugüne kadar sürdürülebildi. Aradan Ali Babacan, Mehmet Şimşek gibi çok parlak yeni ve genç bir siyaset kuşağı da çıktı.
Ama bu kadronun son kullanma tarihi 2010 yılının sonunda bitiyor.
2011 yılında siyaset “Başbakanımız geliyor, ufuk geliyor, vizyon geliyor” gibi bir amigoluk olmaktan çıkacak.
Türkiye kendine yeni bir anayasa yapacak, eğer mart kedilerine teslim olmazsa Kürt sorununu çözecek. Şerif Mardinlerin, Murat Belgelerin yıllardır tartıştıkları entelektüel gündem Meclis’in gündemi olacak... Türkiye’nin entelektüel siyasi tartışmalarıyla parti siyasetinin gündemi ilk kez bu kadar kesişiyor.
CHP bu büyük siyasi dönüşüme uygun olarak kadrolarını yeniledi. Yüzde 42’ye doğru açıldı.. Büyük tartışma için en iyi isimleri seçti. Binnaz Toprak, Sezgin Tanrıkulu, Sencer Ayata, Hurşit Güneş, Gülseren Onanç, Umut Oran ilk aklıma gelenler. Entelektüel siyasi hayatımızın önemli isimlerinden biri olan Fuat Keyman’ın bile CHP kimliğiyle karşımıza çıkmasının mümkün olduğu yeni bir kamusal alan kuruluyor. Hem de Meclis’te... (Bakarsınız Bülent Somay da CHP Lubyana Milletvekili olarak bu laik hatipler arasına katılır.)
Bu yüzden yeni yılda AKP’ye yeni bir kadro gerek. 2011 seçimlerine AKP yeni anayasayı yapacak yeni bir kadroyla girmeli. AKP de referandumda Türkiye’nin değişiminin arkasında duran yüzde 58’e doğru açılmalı. Kadrolarını liberaller, demokratlar, özgürlükçü solcular, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve sivilleşmesini savunan laik aydınlar, Kürt siyasetinde barış ve demokrasi yanlısı isimler, demokrat dindar kanaat önderleri, demokrat Aleviler, Ermeniler ve anayasa yapım sürecinde toplumsal meşruiyet sağlayacak yeni isimlerle yenilemeli.
2011 AKP’nin değişim yılı olmalı..
Ben küreme bakıyorum ve bunu bir tarihsel zorunluluk olarak görüyorum. Bence 2011 yılının en büyük haberi AKP’deki değişim olacak...
TARAF