2002’den bugüne “medya tacirleri”!

Ali İhsan Karahasanoğlu

Medya sahiplerinin büyük bölümü, “Birgün işimize yarar” diye gazete çıkartıyor, televizyon yayıncılığı yapıyor.

Asıl amaçları, gazete çıkartmak değil; gazeteleri, televizyonları, radyoları, kişisel çıkarları için, gerekli gördüklerinde silah olarak kullanmak. Ben bunlara “medya tacirleri” diyorum. Medyanın, ülkenin kurumları üzerindeki gücünü bir ticaret aracı olarak gördükleri ve bu gücü ticari-şahsi çıkarları için kullanmakta sakınca görmedikleri için...

Gazeteler, televizyonlar ve radyolar, bu insanların elindeki silahtır. Onunla şantaj yapar, iftira atar, insanları, kurumları, hatta devlet organlarını sindirmeye çalışırlar.

‘Birgün işime yarar’ hesabıyla yayıncılık yaparlar. Buna güvendikleri için, hesapsız, kanunsuz işlere girerler ve böyle oldukları için de çoğu kez o “birgün” gelir.

Gazeteyi veya televizyonu aldıktan sonra, etliye-sütlüye karışmadan yayıncılık yapan “medya tacirleri”, yasalar karşısında zora düştüklerinde o politikayı, 3-5 saat içinde değiştirirler.

40 yıldır hükümet yanlısı olanlar, 40 dakikada en hızlı muhalif kesilirler. Kaybettiklerini geri alabilmek hayaliyle birçok ünlü gazeteciyi baş döndürücü paralarla 1 gecede transfer ederler...

Bugün yazıya, biraz damdan düşer gibi başladığımın farkındayım.

Ama daha önemlisi, benim yazım gibi başladığım yukarıdaki bölümün tek kelimesi bile bana ait değil. Hayır; tasvip etmediğim anlamında değil. Cümlelerin sahibi anlamında, bunların hiçbiri bana ait değil.

Peki kime ait?

Bugünlerde, bu suçlamalara en fazla muhatap olan medya patronuna ait!

Evet, yukarıdaki italik bölümün tamamı, Aydın Doğan’ın sözleri.

“Buyrun istediğinizi sorun” başlıklı bir kitapta, TBMMMedya Sorunları Meclis Araştırma Komisyonu’nda, milletvekillerine verdiği cevapların önsözüne yerleştirmiş bu ifadeleri..

Tarih, 2002!

O günlerde ağırlıkla Uzan grubu açısından bu lafları etmiş sayın Doğan ama, bugün gelinen noktada, Uzanlar gitti.. Uzanların adamları toplanıp; Doğan grubunda, Aydın Doğan ile kaldıkları yerden işlere devam ediyorlar!

FatihÇekirge’siyle.. Saygı Öztürk’üyle, Yaşar Nuri Öztürk’üyle ve daha niceleri ile..

Eleştiri ne?

“Medya sahiplerinin büyük bölümü “Birgün işimize yarar” diye gazete çıkartıyor, televizyon yayıncılığı yapıyor.”

Bugün gelinen noktada, yaşadığımız şey ne?

Hilton’un 0.7 olan emsalinin, SİTkararına rağmen, 2.7 olarak değiştirilmesini talebin arkasında, “birgün işimize yarar” düşüncesi ile çıkarılan gazeteler, yönetilen televizyonların gücüne güvenmek yoksa, peki ne var?

0.7 olan emsalin, 2.7 olarak değiştirilmesini istemek, öyle her babayiğidin harcı mıdır?

255 milyon dolara alınan bir kamu arsasını, yine bir kamu kurumundan alınan izin ile 3 milyar dolarlık varlık haline getirmek, kimin haddinedir?

Tabii ki, medyayı elinde tutan patronların.

Aydın Doğan’ın tanımlamasıyla, “medya tacirleri”nin..

Yani, aslında bizzat kendisinin..

AydınDoğan’ın cümlelerini dikkatle okursanız, bugün tüm Türkiye’nin tartıştığı aktüel konunun ayrıntılarına, kendisinin ne kadar hakim olduğunu görürsünüz.

Medyanın, ülkenin kurumları üzerindeki gücünü bir ticaret aracı olarak görmek”..

“Bu gücü, ticari-şahsi çıkarları için kullanmakta sakınca görmemek”..

“Gazeteler, televizyonlar ve radyolar, bu insanların elindeki silahtır.”

“Onunla şantaj yapar, iftira atar, insanları, kurumları hatta devlet organlarını sindirmeye çalışırlar.”

Evet; bu tespitler, ne kadar da bugünlerde tartıştığımız konularla aynılık gösteriyor değil mi?

Tek fark var arada..

O tarihlerde bu ifadelerle başkalarını suçlayan Aydın Doğan imiş!

Bugün ise, aynı suçlama ile muhatap olan bizzat Aydın Doğan!

Bakın kendisini nasıl tam tarif ediyor: “Gazeteyi veya televizyonu aldıktan sonra, etliye-sütlüye karışmadan yayıncılık yapan “medya tacirleri”, yasalar karşısında zora düştüklerinde o politikayı, 3-5 saat içinde değiştirirler.”

Tuncay Özkan’ı şişirip şişirip atan, EminÇölaşan’ı benzer şekilde kapının önüne koyan ve bu tavrı ile “etliye sütlüye karışmadan yayıncılık” yapan Doğan grubu değil miydi? Hatta birçok kesim tarafından da, “AKParti medyası” diye tanımlananlar, kendileri değil miydi?

Sonra ne oldu?

Sonrasında ise, Aydın Doğan’ın tam 6 yıl önce yazdığı önsözde eleştirdiği olay yaşandı: “zora düştüklerinde o politikayı, 3-5 saat içinde değiştirirler..”

Öyle değil mi sayınDoğan?

Bir öyle, bir böyle yayın politikanızla, tam da tarifini ettiğiniz “medya taciri” tanımlaması, sizin üzerine dört dörtlük bir şekilde oturmuyor mu?

 Hele hele, Cumhuriyet gazetesi ortaklığı gibi, daha derin bazı ilişkiler var ki, onlara Aydın Doğan da değinmemiş, 2002 tarihini taşıyan önsözünde..

Ama diğer tespitleri, bu işleri ne kadar iyi bildiğini gösteriyor..

Sizce de, öyle değil mi?

Vakit gazetesi