1969da son sözü kim söyledi?

Mümtazer Türköne

ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından gizliliği kaldırılmış Türkiye hakkındaki belgelerden biri 1971 yılına, 12 Mart Muhtırası sonrasına ait. CIA'ye ait bir rapor olan bu belgede "Askerlerin yönetimde son karar veren konumunu koruyacağı" vurgulanıyor.

Bu hüküm, yakın tarihimizle ilgili ezberden tekrarladığımız şablona uyduğu için doğal görünüyor. Acaba, askerlerin ön safta göründüğü tarih kesitlerinde son kararı veren gerçekten onlar mı oldu?

1969 yılı, yakın tarihimizin en önemli kırılma anı. Bu yıl içinde gerçekleşen üstelik "muhtıra"sı da olan bir "askerî darbe tehdidi"ni mercek altına yatırdığımız zaman, son sözü askerlerin söylemediğini, son sözün askerlere "söyletildiği"ni ayân beyan görebilirsiniz.

16 Mayıs 1969'da Genelkurmay Başkanı Org. Memduh Tağmaç ve Kuvvet Komutanları, Çankaya Köşkü'nde Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ile bir toplantı yapıyorlar. Muhtıra bu toplantıdan çıkıyor. Askerler "Anayasa'nın hiçbir şekilde değiştirilmesine izin verilmemesi ve bu yolda teşebbüslere geçilmesi"ni kararlaştırıp, bu kararı kamuoyuna duyuruyorlar. Beş gün sonra tanklar caddelere çıkıyor. Gazeteler "Ordu kararlı" manşetleri atıyorlar. Anayasa değişikliğinin konusu ise eski DP'lilerin affı. Öneri İsmet İnönü'ye ait. CHP'nin öncülüğünde Meclis anayasa değişikliğini kabul etmek üzere. Peki affın gerçekleşmesini istemeyen kim? Partisinin elinden alınacağı korkusunu yaşayan Süleyman Demirel. 21 Mayıs 1969 tarihli Milliyet'te Abdi İpekçi, Adalet Partililerin Cumhurbaşkanı ve Kuvvet Komutanlarına, tasarıyı geri çekmeleri için CHP'ye baskı yapma telkininde bulunduklarını yazıyor.

16 Mayıs muhtırası kime veriliyor? Darbeler tarihimizin, her safhası kamuoyu önünde geçen bu ilginç muhtırası muhalefet partisi lideri olan İsmet İnönü'ye veriliyor. İnönü direniyor ve geri adım atmıyor. Demirel, perde gerisinde yürüttüğü operasyonu açık edip "darbeyi önlemek" gerekçesi ile, anayasa değişikliğinin senatodan geçmesini engelliyor. Aslında İnönü'nün "kuyudan adam çıkartma" adını verdiği "DP'lilerin affı" teşebbüsü, Merkez Sağı kaosa yuvarlama planı. Planın en şiddetli müdafiinin, Genel Sekreter Bülent Ecevit olması, bu planın ona ait olduğunu gösteriyor.. Aslında bu plan bir ölçüde başarılı da oluyor; DP'liler ile Demirel arasındaki ipler kopuyor ve ekimde yapılan seçimden sonra Demokratik Parti kuruluyor. Politik manevralar ve hesaplar dışında oyuna gelenler ise "son sözün söyletildiği" askerler oluyor. "27 Mayıs'a sahip çıkmak Ordu'nun şerefine sahip çıkmaktır" diyen askerler karizmalarını koruduklarını düşünürken Demirel'inkini muhafaza etmiş oluyorlar.

2 Nisan 2005'te Sabah gazetesinde yayımlanan mülakatında Demirel, darbe mantığını anlatırken, gerçekte 1969 yılına ait tecrübelerini aktarıyor. "Çöküşün pençesinde uçurumun kenarındayız...devlet çöküyor biz kurtarıverelim derler." Sonra "ehl-i vatan kaldırılır (...) talebe hareketleri başlar, kan gövdeyi götürür." 1969 "darbe tehdidi"nden önce ve sonra tam olarak Demirel'in anlattıkları gerçekleşir. Sol örgütler Tandoğan'da miting ve yürüyüş yaparlar. Aybar ile Türkeş benzer şiddetli ifadelerle affa karşı çıkarlar.

1969 yılı, kontrolden çıkmış talebe olaylarının, kimin kışkırttığı bilinmeyen şiddetin başladığı yıl olur. Bir tek örnek: Tarihe "Kanlı Pazar" diye geçen ve Taksim'de iki kişinin ölümü ve 200 kişinin yaralanmasına yol açan olaylar, bütünüyle provokasyondur. Bu provokasyonun tek sebebi, Cumhurbaşkanlığından hükümete gönderilen ve hürriyetleri kısıtlayan bir kanun tasarısını, Meclis'ten geçirebilmektir. Kanlı Pazar sonrasında bu kanunun kolayca geçmesine Demirel acaba şaşırmış mıdır? Bütün bu olayların arkasında belki de 27 Mayıs'a da sahip çıkan bir çete, talebe olaylarını kışkırtabilecek araçlara sahip bir merkez duruyor.

Son sözü söyleyen kim? 28 Şubat 1997'de son sözü söyleyenlerden bir tek Allah'ın kulu bile ortada yok? 1969 yılında kalan yaygın kitlesel şiddete ve muhalefet partisi liderine -üstelik Cumhuriyet'in "İkinci Adam"ına- verilen muhtıraya, Ankara caddelerinde 21 Mayıs 1969 günü köşeleri tutan tanklara bakarak bu sorunun cevabını belki daha dikkatli cevaplandırmalıyız.

Zaman gazetesi