Bayramların, özellikle ulus-devlete özgü millî bayramların ideolojisi, etraflarında teşekkül ettirilen kutsal haleler yüzünden çoğu zaman gözden kaçar. "Doğal" bir şeymiş gibi gözükür kutlanmaları. Doğal olanın –mevcut pozitivist şartlanmalara bağlı olarak– bir tarihi olabilir mi? Tarih, bu "doğal" kabul edilen özel günlerin dışındadır. Bugün oldukları şekilleriyle eskiden ve bir defada var oldukları sorgusuz sualsiz kabul edilir ve üzerinde kafa yormaya gerek duyulmaz.
Hicret hadisesiyle hicrî takvimin kullanılmaya başlanmasının "aynı anda" gerçekleştiği yolundaki umumi kanaat maalesef yanlıştır. Aynı şekilde 23 Nisan'ı Mustafa Kemal Atatürk'ün çocuklara armağan ettiği de ideolojik bir köpürtme ve gözboyacılıktan başka bir şey değildir. Üstelik bu bayram, kısa bir süre sonra amacından sapmış, başlangıçta İstiklal Harbi şehit ve gazi yetimlerinin yararına Himaye-i Etfal Cemiyeti tarafından düzenlenen bir kutlama iken (güzel elbise giydirilerek yetimlerin sevindirilmesi amaçlanmıştı) kısa sürede çocuklar üzerinden büyüklerin servet ve makamlarını ilan etme (vali kızları falan) yarışına dönüşmüştür.
Bugün kutlanan 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı'nın da ilginç ama genelde gözlerden gizlenen bir tarihî arka planı var. M. Kemal'in Samsun'a çıkışı ile gençlik ve spor gösterilerinin ne gibi bağlantısı olabilir? Ne zaman akla gelmiştir böyle bir bayramın kutlanması? İlk olarak hangi tarihte kutlanmıştır? Hiç kutlanmadığı yıldönümü hangisiydi? Aşağıda bu sorulara kısaca açıklık getireceğiz.
19 Mayıs'ta ne olmuştu?
İsmet Bozdağ devrin Dahiliye Vekili, dostu Şükrü Kaya'dan naklen anlatıyor:
"Yıl 1936. Günlerden 19 Mayıs. Atatürk Dolmabahçe'de, yanında Şükrü Kaya, Ruşen Eşref, Kılıç Ali, Salih Bozok, Mehmet Seydan, Nuri Conker var, konuşuyorlar.
Birdenbire Atatürk soruyor: "Bugün günlerden ne?" Diyorlar "Salı, Çarşamba" neyse.
Ayın kaçı? 19'u.
Aylardan ne? Mayıs.
"Ne oldu bugün söyleyin bakalım?" diyor.
Düşünüyorlar, 19 Mayıs'ta ne oldu?"
düşünüyorlar ama bir türlü o tarihte M. Kemal'in Samsun'a çıktığı hatırlarına gelmiyor!? Çeşitli tahminlerde bulunuyorlar: İzmir'in işgalinin 3. günü, Ankara mitingi, İsmet Paşa'nın Lozan'dan Gazi'ye çektiği telgraf, Haliç Konferansı, İngilizlerle Irak meselesinin konuşulması, Terakkiperver Fırka'nın kapatılması... Atatürk'ün bu kadar yakınındaki zevatın bile 19 Mayıs'ı bilmemesi gerçekten de tuhaf. Aslında sözün gelimi tuhaf dedim, hiç de tuhaf değil. Çünkü o tarihe kadar 19 Mayıs'a Nutuk'ta geçen "1335 senesi Mayıs'ının 19. günü Samsun'a çıktım" ifadesi dışında herhangi bir özel anlam atfedilmiş değildir. Bozdağ'a göre bu garip tahminlerden sıkılan Atatürk sonunda,
'Bırakın yahu bunları' diyor. 'Öyle bir şeydir ki bu, ülkenin kurtuluşudur.' Yine bulamıyorlar. En sonra Şükrü Kaya hatırlıyor, 'Bu sizin İstanbul'dan ayrıldığınız gün mü?' deyince 'Yaklaştın' diyor, 'Samsun'a çıktığımız gün.' Sonra, 'Asıl yapacağınız bayram bu' diyor. Ertesi sene 19 Mayıs'ta Şükrü Kaya'nın tertibiyle 19 Mayıs Bayramı kutlanıyor."
Nuriye Akman'ın 13 Haziran 1995'te Sabah'ta yayınlanan bu röportajında bir konuk daha vardır. 28 Şubat sürecinde adını sık sık duyduğunuz bu isim, Cemal Kutay'dır. Akman'a ilginç bir şey de o söylüyor: "19 Mayıs'ın ayrıca bayram olarak kutlanması kararı bence Atatürk'ün hastalığının acı bir gerçek olarak ortaya çıkması ile ilgilidir. Artık ömrünün kısa olduğu kabul edilince O'nun hayatında önemli olan günler daha derinden anılmaya başlandı."
Evet, 19 Mayıs'ın neden bayram yapıldığını bu pür Kemalist ağızdan daha yetkin kimse ifade edemezdi herhalde.
Her gün bayram olsa
19 Mayıs'ın gençlik ve spor bayramı ile nasıl ilişkilendirildiğine gelince şunu sormamız gerekir: Resmi söylemde ifade edildiği üzere "pusulasız", kırık dökük bir gemi sayesinde karaya vasıl olunması ile bir gençlik ve spor bayramı arasında ne tür bir münasebet kurulabilir? Aslında tarihî arka planına bakıldığında bir neden-sonuç bağlantısı kurulamasa da, ustaca bir "montaj"la işin halledildiği anlaşılıyor.
İşin kökü, İttihat ve Terakki dönemine kadar uzanıyor. Devrin Maarif Nezareti Müfettişi olan Selim Sırrı (Tarcan), şahsî teşebbüsüyle 12 Mayıs 1916'da (yani Samsun'a ayak basılmasından tam üç yıl önce!) ilk defa bir "İdman Bayramı" kutlanmasına ön ayak olmuştur. Kadıköy'deki İttihad Spor Kulübü'nün çayırında gerçekleşen bu ilk İdman Bayramı'nda yeni bir zeybek oyunu da dahil olmak üzere çeşitli gösteriler düzenlenmişti. Avrupa ülkelerindeki cimnastik şenliklerinden esinlenen bu bayram için bir de marş yapılması gerektiğine kanaat getiren Selim Sırrı, İsveçli Felix Korling'in Tre Trallade Jantor adlı şarkısını, Gençlik Marşı adıyla uyarladı. Sonunda ortaya bizim "Dağ başını duman almış" diye bildiğimiz marş çıktı!
İdman Bayramı'nın 1917'de ikincisi kutlanıyor fakat araya savaş yıllarının girmesiyle 1928'e kadar bir daha yapılamıyor. 10 Mayıs 1928'de Ankara'da, 11 Mayıs'ta İstanbul ve İzmir başta olmak üzere çeşitli şehirlerde kutlanan yeni adıyla "Cimnastik Şenlikleri"ne Gazi de katılmış, fgakat şenliklerin neden 19 Mayıs'ta değil de 10 Mayıs'ta yapıldığını sormak aklına bile gelmemiştir. Bundan sonra 1937'ye kadar yine Cimnastik Şenlikleri adıyla ama bayram hüviyeti kazanmadan devam etmiş, ancak 1937'de Atatürk'ten 19 Mayıs'ın bayram yapılması talimatını alan Şükrü Kaya'nın marifetiyle şenlikler 19 Mayıs'a alınmış ve Gençlik ve Spor Bayramı olarak ilan edilmiştir. Edilmiştir edilmesine ya, bu bayramın kanunlaşması için 1938'in 20 Haziran'ını beklemek gerekecektir.
19 Mayıs 1960 tarihli Cumhuriyet'te yazan Burhan Felek, kendince bir gerekçe bulmaya çalışmaktadır. 19 Mayıs'ın gençlik ve spor bayramı yapılmasına ama hafızası bu kadar kuvvetli bir muharririmiz bile hatırlayamamaktadır! 1938 tarihli gazetelere göz attığımızda basınımızın güzide kalemlerinin birdenbire 19 Mayıs'ı hafızalarından çıkartıp büyük bir emekle allayıp pullamaya gayret ettiklerini görüyoruz. Mesela 19 Mayıs 1938 tarihli Cumhuriyet'te Abidin Daver, aradığımız bağlantıyı keşfetmiş gibi yazmaktadır:
"19 Mayıs 1919, parlak bir istikbalin başlangıcı idi. Gençlik ise milletin daimî ve ebedî istikbalidir. Milletin istikbalini temin eden büyük bir günün yıldönümünü, gençlik ve spor bayramı yaparak ebedileştirmenin manası da büyüktür... İstiyoruz ki Türk gençliği 19 Mayıs'ın manevî ve ahlakî varlığından alacağı canlı ve temiz ilhamla yurda ve millete karşı olan vazifelerini yapabilmek için kafası kadar kolunun da sağlam olması lazım geldiğini anlasın..."
19 Mayıs'ın kutlanmadığı yıl
1938'den itibaren resmî bayram olarak kutlanan 19 Mayıs, "Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur" şeklinde özetlenen Atatürk'ün bir özdeyişiyle özetlenmiştir. Halbuki bu söz Atatürk'e ait değildir. Zira devrin Başvekili Celal Bayar 1937'de yaptığı bir konuşmada bu sözü "bir Türk atasözü" olarak aktarmıştır, üstelik de farklı bir şekilde. Bayar'ın "Salim bir kafa ancak sağlam bir vücudda olabilir" ibaresiyle aktardığı atasözünün, değiştirilmiş varyantından daha anlamlı olduğu gözden kaçmamaktadır. "Sâlim" kafa, selamete ermiş, kurtulmuş, özgür kafa anlamındadır ve burada kasdedilen elbette İsmet Özel'in bir yazısında değindiği gibi anatomik bir sağlamlık değil, zihnen sâlim olmak, eskilerin deyişiyle "akl-ı selîm" üzere bulunmaktır. Dolayısıyla bu atasözünün hem anlamı bozulmuş, hem de anonim iken Atatürk'e mal edilmiştir.
Bu parantezden sonra 1960 yılına uzanalım ve 19 Mayıs'ın tarihinde rastladığımız ilginç bir istisnaya değinelim. Gençlik hareketlerinin doruğa tırmandığı 1960 Mayıs'ı yaklaşırken DP hükümeti bir karar alarak bilinmeyen bir tarihe ertelemişti 19 Mayıs kutlamalarını. Buna iyice köpüren muhalefet, bastırdıkça bastırmış, nitekim sadece bir hafta sonra 27 Mayıs ihtilali patlak vermişti. Bazıları bardağı taşıran son damlanın 19 Mayıs'ın yasaklanmasını göstereceklerdi. Tıpkı o zamanlar gazeteci olan Bülent Ecevit gibi. 27 Haziran 1960'da yazdığı bir yazıda 19 Mayıs'ın 5 hafta sonra gecikmeli olarak kutlanması karşısında, tıpkı 15 gün kadar önce Meclis'te "haddini bildirin" derkenki ruh haliyle iktidara "şerefsizler" ünvanını layık görecekti.
Sonuç olarak 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı, o yıl ihtilalin yedeğinde 26 Haziran'da kutlanmıştır.
Ufak bir notla yazımızı noktalayalım: 19 Mayıs kutlamalarının resmî adının başına "Atatürk'ü anma" kelimelerini 12 Eylül rejimi eklemişti. 17 Mart 1981'de çıkarılan bir kanunla bu bayramın adı değiştirilmiş oldu. 12 Eylül'ün bütün tortularının temizlenmesi gerektiğini savunanların bu "tortu"yu temizlemeye cesaret dahi edemeyeceklerine bahse girerim!
YENİ ŞAFAK