19 Mayıs Militarizmi ve Faşizm Uygulamaları

İmam hatip lisesinde okuduğumuzdan mıdır bilmem bize sürekli ‘işgal güçleri’ rolü düşerdi.

 

LDT Eğitim Politikaları Araştırma Merkezi Koordinatörü UFUK COŞKUN, 19 Mayıs törenlerini ve Kemalist sistem için önemini analiz ediyor:

19 Mayıs militarizmi

İmam hatip lisesinde okuduğumuzdan mıdır bilmem bize sürekli ‘işgal güçleri’ rolü düşerdi. Temsilen çizilmiş Türkiye haritasını bir kısmımız kuzeybatı diğer kısmımız ise İzmir civarından sürünerek işgale kalkışırdık. Bir müddet sonra karşımızda Mustafa Kemal’in askerleri belirirdi. Hepsi gürbüz, uzun boylu... Ve bizi süngüleriyle Ege denizine dökerlerdi...

Her yıl 19 Mayıs geldiğinde kâbusum olurdu. İmam hatip lisesinde okuduğumuzdan mıdır bilmem (zira bize potansiyel düşman gözüyle bakılırdı) kutlama törenlerinde bizim okulun öğrencilerine sürekli “işgal güçleri” rolünü oynamak düşerdi. Her birimize siyah tayt ve siyah tişört giydirirler elimize de oyuncak silah tutuştururlardı. Aylarca çalıştıktan sonra nihayet tören günü bir kısmımız stada temsilen çizilmiş Türkiye haritasının kuzeybatı bölümünden diğer kısmımız ise İzmir civarından sürünerek giriş yapardık. Bir müddet süründükten sonra marşlar ve alkışlar eşliğinde birden karşımızda Mustafa Kemal’in askerleri belirirdi. Hepsi gürbüz, uzun boylu gençlerden oluşan bu ordu karşısında çaresiz bir şey yapamazdık. Ve bizi süngüleriyle Ege denizine dökerlerdi. Biz ise işgal güçleri rolünü oynamanın ezikliğine mi yanalım yoksa hasta olduğumuza mı ya da her birimiz süngülenirken halkın ve diğer öğrencilerin “Yuh! Çok yaşa!” sözlerini mi, arada kalırdık.

Bazı gazetelerin “Çok tartışılacak 19 Mayıs isteği” şeklinde duyurduğu haber; Müsteşar Emin Zararsız’ın, Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer adına İl Milli Eğitim Müdürlüklerine gönderdiği “...Başkent dışındaki il ve ilçelerimizde yönetmelikte yer almayan senaryo, değişik renk ve nitelik arz eden gösteri ve fon çalışmaları gibi etkinliklere yer verilmemesi, bu kapsamda il ve ilçe kutlama komiteleri tarafından gerekli tedbirlerin alınarak çalışmaların anılan yönetmelik hükümleri uyarınca yürütülmesi hususunda gereğini...” şeklindeki yazısıydı. Bu gayet makul kararın tartışılacak bir tarafının olmadığını düşünenlerdenim. Ayrıca bu yerinde kararından ötürü de MEB Bakanı’nı kutlarım. Bakanlığın bu tür uygulamalarını bir kesim sendikacıların “gericilik” olarak değerlendirmesini de katılmıyorum. Bilakis bunu ileri bir adım olarak görmekteyim. Çünkü dünyanın geldiği bu noktada artık eğitim kurumlarından askeri ritüellerin kaldırılması gerektiğini ve öğrencilerin de bayramlarını daha doğal yollardan ve eziyetsiz bir biçimde kutlamaları gerektiğini düşünüyorum.

Faşizm uygulamaları

Hitler, “Kavgam” adlı kitabında “Propaganda, güçlü bir silahtır ve hizmet ettiği amaca oranla değerlendirilir. Amaç; Alman milletinin hayat için mücadelesi olunca da en korkunç silahlar en insani silah haline gelir. Propaganda hitap ettiği zümrede en dar kafalıların dahi anlayabilecekleri bir seviyede olmalıdır” der. Propaganda birçok farklı yöntemlerle devreye sokulabilir, bunlar ideolojik filmler, ihtişamlı resmigeçit törenleri, birtakım semboller, okul, medya, giyim şekli vs. Propagandaların toplumda korkuyla karışık tuhaf bir hayranlık uyandırması beklenir. Hitler ve Mussolini gibi diktatörlerin dönemine bakıldığında kitlesel gösterilere, dev heykellere, ihtişamlı resmigeçit törenlerine ve bir takım pagan ritüellere sıklıkla rastlamaktayız. Bu tür zihniyetlerde lider kutsallaştırılır ve özellikle küçük yaşlardan itibaren lidere sonsuz bir itaat kültürü empoze edilir. Örneğin Mussolini bunu üç cümleyle özetlemişti; “İnan, itaat et ve savaş...”

Faşist diktatörlerin eğitime ayrı bir önem verdikleri de bilinir. Öğrencilere aşılanması gereken en önemli duygu örneğin Hitler’e bağlılığın ne kadar kutsal bir şey olduğudur... Bu öğretmenlerin de zorunlu bir göreviydi. Okulda her gün yaklaşık on dakika süreyle Hitlerin resmi önünde selam durulurdu. Hitler okul dışında yaygın eğitime de önem vermekteydi. Okul dışındaki vakitler için kurulmuş olan öğrenci kampları yaygınlaştırılıyordu. 6-18 yaş arası çocukları kurduğu gençlik gruplarında yetiştirerek onlara Nasyonal Sosyalizmi, Führeri ve Yahudi düşmanlığını aşılıyordu. Cumhuriyet Dönemi ideolojisine bakıldığında bizde de askerliğin, silahın, beden eğitimi ve sporun önemli bir yer tuttuğunu görmekteyiz. Dünyada esen faşizm rüzgârdan kuşkusuz Türkiye de etkilenmiştir. İsmet İnönü bunu “Biz açıkça milliyetçiyiz... Ve milliyetçilik bizim yegâne birlik unsurumuzdur. Türk ekseriyetinde diğer unsurların (etnik toplulukların) hiçbir nüfuzu yoktur. Vazifemiz Türk vatanı içinde Türk olmayanları behemehâl Türk yapmaktır. Türklere ve Türklüğe muhalefet edecek anasırı kesip atacağız. Ülkeye hizmet edeceklerde her şeyin üstünde aradığımız Türk olmalarıdır” sözleriyle açıklıyordu.

Sparta uygarlığı örnek alınırdı

Özellikle 19. yüzyıl faşizminin ilham kaynağını Spartalıların oluşturduğu söylenir. Çünkü Spartalıların en belirgin vasıfları aşırı disiplinli askeri örgütlenmeleriydi. Spartalılar daha küçük yaşlardan itibaren askeri disiplinle yetiştirilirdi. Çelimsiz, zayıf çocuklar atıl durumda bırakılır genç, sağlıklı ve gürbüz çocuklar vatan savunması için özel yetiştirilirdi. Gerek faşist liderler ve gerekse ideologları bu anlamda gençlere özel bir ilgi göstermişlerdir. Örneğin bizde Nihal Atsız “Türk Gençliği Nasıl Yetişir?” adlı makalesinde Sparta devletine benzer bir asker-ulus yaratmak amacı güden eğitim programı sunuyordu. Atsız: “İnsaflı düşünelim: Bir Türk çocuğuna güreş mi yakışır, yoksa aktörlük mü? diye soruyor ve eğitim sürecinin bir zorunlu askerlik hizmeti haline getirilmesini öneriyordu.

Buna göre; “askerlik dersi nazari ve ameli olarak çoğaltılmalı ve ciddi tutulmalıdır. Talebe askeri kanunlara ve cezalara tabi olmalı ve mektep üniforması giymeğe mecbur edilmelidir. “Ortaokulda milli sporlar başlamalı, kılıç, güreş, cirit gibi ananevi sporlarla, yüzücülük, kürekçilik vesaire gibi savaşa yardımcı sporlar birinci mevkii tutmalıdır. “Askerlik dersleri ile sporlar en mühim dersler haline getirmelidir. Hatta Atsız, okullar birer kışla haline gelmeli, liselerin müdürleri yüksek rütbeli subaylardan olmalıdır, teklifinde de bulunur.

Spartalıların Cumhuriyet dönemi ders kitaplarında da yer ettiğini görüyoruz. 1942 Lise 1. sınıf İlkçağ Tarihi kitabında Sparta’dan bahsedilirken “Devletçilik düşüncesinin Ispartalıların hayatına hâkim olduğu ve özel menfaatler devletin menfaati uğruna feda edilirdi. Devletin menfaati daha doğumda göz önünde tutulur, zayıf ve kusurlu doğan çocuklar ıssız yerlere bırakılırdı” deniliyordu. Bir bakıma millet ya da devlet varlığının/menfaatinin bireysel yaşamlardan önce geldiği, devletin bireyler için değil, bireylerin devlet için var olduğu gizli mesajı verilmek isteniyordu.

Faşizm tedavülden kalktı

Dünyada esen faşizm rüzgârdan Türkiye de etkilenmekteydi. Mete Tuncay’ın “Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması” adlı kitabında da ifade ettiği gibi o dönem Almaya ve İtalya’dan etkilen bazı siyasetçi ve aydınlar benzer uygulamaların bizde de olması yönünde öneriler sunuyorlar. Örneğin “Falih Rıfkı Atay, Faşizmin beden terbiyesini, gençlik örgütlenmelerini Türkiye’ye örnek gösterirken, Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, İstanbul Üniversitesi’nde verdiği İnkılâp Tarihi derslerinde Faşizmi, ırkçılık anlayışını dışarıda bırakarak, Kemalizm’in bir kopyası olduğunu ifade ediyordu. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreteri Atatürk ve İnönü’nden sonra üçüncü adam konumundaki Recep Peker 1937 yılında TBMM’nin üstünde faşist ülkelerdeki gibi bir konseyin kurulmasını Atatürk’e teklif ediyordu. Bu tekliflerin bir kısmı Atatürk’ün onayıyla kabul edilirken bazı teklifler ise Atatürk’ün sert tepkisi sonucu askıya alınıyordu. Örneğin faşist konsey gibi. Sonuç olarak 1930’lu yıllar Avrupa’daki faşizm rüzgârının Türkiye’yi etkilediği yıllar oldu. Bu bakımdan özellikle eğitim dâhil birçok uygulama dönemin izlerini taşımaktadır.

Oysa bugün gelinen noktada bir dönemin ulus devletçi, milliyetçi, tek-tipçi anlayışının yerini çoğulcu ve özgürlükçü düşünceye bıraktığını görmekteyiz. Örneğin bugün Hitler’in Almanyası ya da Mussolini’nin İtalyası eskiye göre çok değişti ve bu ülkeler o dönemin faşist uygulamalarını artık sürdürmüyorlar. Bugün artık Almanya’da öğrenciler Hitler’den kalma “Führer e adanmış kanımın her damlasıyla; ben tüm enerjimi ve gücümü Adolf Hitler’e ve ülkeme adayacağıma yemin ediyorum. Onun için, sahip olduklarımdan hatta hayatımdan bile vazgeçeceğime söz veriyorum ve bunun için Tanrıdan yardım diliyorum” yeminini etmiyorlar.

Keza İtalya’da da öğrenciler “Tanrının adıyla ben liderimin bütün emirlerini yerine getireceğime, gerekirse bu uğurda kanımın son damlasına kadar mücadele edeceğime yemin ederim, yaşasın faşist devrim...” şeklinde bir yemini etmiyorlar. Kısacası bu ülkeler faşist ideolojinin unsurlarını taşıyan yemin metinleri de kaldırılmış durumdadır.

Eğitimde militarizm ayıklaması

Üzülerek ifade etmek gerekir ki biz bir dönemin uygulamalarını daha henüz üzerimizden atamadık. Bizde öğrencilere hala “rahat, hazır ol” komutları çektirilmektedir. Ve derslerine hala üniformalı askerler girmektedir. İşin ilginç yanı bakanlığın bu konuda attığı her yeni adımı da ‘gericilik’ ya da ‘sulandırmak’ olarak sunan sendikaların olması da ayrıca vahim bir durumdur. Bu ülkenin öğrencileri pek tabii ki bayramlarını kutlayacaktır. Ancak bu duyguyu askeri ritüellerle tertiplenmiş törenlerle değil de daha farklı yöntemlerle bir öğrenci gibi yaşamasının yolları bulunamaz mı?

“Her Türk Asker Doğar” sloganının içselleştirildiği bir ülkede militarizm kökenli yönetmeliklerin tümden kaldırılması bir hayli zaman alacak gibi. Hâlbuki bu ülkede çocukların askerliğe değil de sivilliğe özendirilmesi durumunda daha demokrat, özgür ve barışçıl bir toplum ortaya çıkacaktır. Ne yazık ki özgürlüğün kalesi olması gereken eğitim kurumlarında hala askeri ritüeller ve eskiden kalma yönetmelikler var. Ülkemiz eğitim kurumlarının askeri bir disiplin ve anlayışla işlev görmeleri durumunda bu kurumlardan asla bağımsız ve özgürlükçü düşüncelerin üretilemeyeceği bilinmelidir

Askeri ritüellerin ve yönetmeliklerin mutlaka okul ortamından uzaklaştırılması gerekiyor. Çünkü artık dünyanın geldiği bu noktada çocuklarımıza hayata asker gözüyle bakmalarını sağlamakla ne bilimde, sanatta, ekonomide ne de insan hakları alanlarında bir ilerleme sağlayabiliriz. Bu bakımdan biz de eğitim kurumlarını askeri ritüellerden arındırmanın yollarını bakmalıyız. Bunun arkasında bir şeyler aramanın, eğitim sistemini bir dönemin uygulamalarına mahkûm etmenin başta bu ülkenin çocuklarına yapılmış büyük bir haksızlık olduğunu düşünüyorum.

STAR

Yorum Analiz Haberleri

Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...