Programa15 Temmuzu kısaca özetleyen kısa bir sinevizyonun izlenmesiyle başlandı. Ardından 15 Temmuz’a alandan şahitlik eden Ankara Özgür-Der sorumlularından Abdurrahman Çeliker ve İbrahim Kurtuluş, o gece ve direniş süreciyle ilgili Ankara'da yaşananlarla ilgili gözlemlerini ve çıkardıkları dersleri Bartınlı dostlarıyla kritik ettiler. Program sonrası,o günlerde yaşananlar dinleyicilerle karşılıklı mütalaa edildi.
İbrahim Kurtuluş, konuyla ilgili şunlar üzerinde durdu;
Biz içinde yaşadığımız toplumu çok fazla tanımıyorduk, toplumu daha ziyade seküler zihniyete ve onun yaşam biçimine sahip insanlardan müteşekkil görüyorduk. 15 Temmuz direnişi sayesinde bu halkın içerisinde önemli bir kesimin İslami hassasiyetler ve buna bağlı değerlerle bir araya gelebileceğine tanıklık ettik. 150 yıldan buyana coğrafyamızda işgaller sonrası iktidara gelen despot rejimlerin yıllardır yaşattıkları zulüm, gençleri umutsuzluğa sevk ediyordu. Bu girdaptan kurtulabilen sadece az sayıda İslami uğraşlar içinde olan Müslümanlardı. Onlar içerisinde yer alan gençler, ağır bedellerle genç yaşta tanışıyor ya sürgün veya hapis hayatıyla genç yaşlarda yaşıyorlardı. Yine ekonomik darboğaz ve fakirlik bu halkların kaderi olmuştu adeta. 2011’de başlayan intifadalar gençlere özgürleşilebileceğini aşılarken batı ve işbirlikçi darbeciler tarafından derhal bu süreç derhal bastırılmaya çalışıldı. Çünkü yıllardır dayatılan batıcılığın, ırkçılığın, modern özentinin ve ılımlı İslam projesinin hiçbir işe yaramadığını ortadaydı. Bir dönemin moda düşüncesi solculuğun da bu süreçte hiçbir işe yaramadığı belli olmuştu. Bundan böyle İslami grupların hak batıl mücadelesinin alanını, vesayet altındaki tüm İslam coğrafyası olarak tespit etmelerinde; Filistin’in işgaline, Mısır darbesine, Suriye’de işlenen katliamave Türkiye üzerinde oynanan oyunlara ve en son ki 15 temmuz darbesine dünyanın seyirci kalmasının etkisi büyük olacaktı. Fakat tüm bu olanlar karşısında gençler herhangi bir tepki de ortaya koyamıyorlardı. İşte 15 Temmuz bu anlamıyla Allah’ın bize lütfettiği bir nimete dönüştü. Önceden 15-20 kişi zor eylemler yapardık Ankara'da. 15 Temmuzda gördük ki yüzlerce binlerce insan bir anda eylem yapabiliyor veaynı sloganları atıyordu. Ben Müslüman bir genç olarak ümmet olma bilincinin ön aşaması olarak Ortadoğu intifadalarınınduygularımızın eylem planına taşınacağını bize öğreten önemli aşama olduğunu, yaşadığımız 15 temmuzun da ümmetin gençlerinin bundan böyle özgüvenli duruşları ve direnme gücünü inşa ettiğini düşünüyorum. Allah bizlere böyle bir nimet lutfetmiştir. İnşaallah önümüzdeki dönemlerde yapacağımız işlerle ilgili tüm ümmetin gençlerinin olduğu kadar Türkiyeli Müslüman gençlerin de çok önemli dersler çıkardığını düşünüyorum.
Abdurrahman Çelikerde şunları ifade etti;
15 Temmuz sadece Türkiye'ye veiktidara yapılan bir darbe değil, Myanmar’a, Halep'e bütün İslam coğrafyasına yapılan bir darbeydi. Fetöcüler tek başına bu darbeyi yapmadılar bunu net biliyoruz. Bu kadar profesyonelce uçakların havada ikmali, plan programdaki boyutluluk, kullanılan telekomünikasyon sistemleri, istihbarat donanımlarının Türkiye'nin imkanlarının fevkinde olması ve Amerikan istihbaratından bazı şahısların önceden İncirliğe gelip gidiyor olmaları ve bugün ortaya çıkan birtakım bağlantılardan biz bunun net olarak ABD'nin desteklediği darbe olduğunu düşünüyoruz.
15 Temmuz ümmete yapılan bir darbeydi. 2011'den bu yana İslam dünyasında başlayan uyanış sürecine, ellerimizin birbirine kavuşmasına, kardeşliğe, Musul, Halep, Filistin, Kudüs, Doğu Türkistan’da yaşananlar karşısında ümmetin yeniden diriliş sürecine yapılan bir darbeydi.Mısır'da Tahrir Meydanı'na karşı temerrüt hareketini nasıl örgütlendilerse, Tunus'ta Nahda’nın iktidarı nasıl önlenmeye çalışıldıysa, Libya'yı nasıl karıştırdılarsa, yakın geçmişte 28 Şubat’la Refahyol hükümetine nasıl darbe yapıldıysa çok net bu günkü Türkiye’ye, Müslümanların elde ettiği maslahatlara da aynı darbe yapılmaya çalışılmıştır.
‘İşte günleri insanlar arasında böyle döndürüp dururuz. Allah, sizden iman edenleri ayırt etmek, sizden şahitler edinmek için böyle yapar. Allah, zalimleri sevmez.’’(Ali İmran 140)
Müslümanlar rehavet içindelerdi. Ekonomi iyi gidiyordu, işler tıkırındaydı. Allah bizi elimizdeki nimetlerle imtihan ediyor ve imtihan etti ve hem varlıkta hem zorlukta imtihanımız sürecek. Bu imtihan ortamlarında sınandık o gece. Saat 22’yibiraz geçe MİT'e ateş açıldı ve helikopterlerden Genelkurmay'ın önünde belli yerlere ateş açılmaya başlandı ve çok yere asker indirme başlamıştı. Biz Beştepe tarafına yol alıyorduk polis şaşkındı. Sağımız solumuz kurşunlardan kaçmayan ve açık hedef kurşunlanarak ve bomba şarapnelleriyle öldürülen insanlarla dolmuştu. Kimse asla geri adım atmadı. Tanka kafa atan o yiğit insanlar gözümün önünden gitmiyor. Başlarda tenha olan sokaklar, saat 23 sonrası C. başkanı Erdoğan’ın halkı sokaklara davet etmesinden sonra insanlar meydanları, ana caddeleri doldurmaya başladılar. Biz o akşam halk olarak Beştepe’yi, Genelkurmayı ve Jandarmayı bu alçaklardan büyük direniş göstererek kurtardık ve yollardaki tankları ve askeri birlikleri teslim aldık, yekpare halkımızla.
Aslında bu darbenin ilk provasını biz Gezide görmüştük. Tayyip Erdoğan yurt dışındaydı ve hükümet erkanı Gezi zamanı hükümetin dimdik ayakta durduğu ifade edemeyip bu batı destekli kalkışmaya net bir karşılık verememişlerdi. Ancak Erdoğan halkın direnişinin provasını o günlerde, yurtdışı gezisi dönüşü, hatırlarsınız halkı havaalanlarına davet ederek yapmıştı. Ben o gece halkın, cumhurbaşkanını karşılamak için nasıl havaalanı yollarına düştüğüne şahit olmuştum. Erdoğan o zaman bu halkla yola çıkılacağını idrak etmişti.
Erdoğan uzun süredir halka hizmetçi değil hizmetkarolacağı devlet anlayışını benimsediğini,yanlışlar karşısında eğilip bükülmek yerine dik durarak ve Müslüman şahsiyeti ile devleti yönettiğinin altını çiziyordu. Kefenini üzerinde taşıdığının, kaderin üzerinde Allah’ın kaderinin olduğunun altını çiziyordu. Bu tavırlar halka İslam adına güzel şeyler aşılamıştı. O gece Ankara'daki şehit olanların birçoğunun ailelerini tanıyoruz.İslami kimliğe sahip insanlardı çoğu, bu kardeşlerimizin.
Türkiye’de şimdiye kadar darbeler Kemalist çevrelerin dahliyle gerçekleşmişlerdi. Ve seküler, batıcı karaktere sahiptirler. Bugün darbeyi çalmaya çalışıyorlar.Oysa Biz Kemalistleri biliriz. 1908-1923, 1960-1980, 1997-2004 darbelerini yakinen biliriz. Ve en son bu darbe kalkışmasının köklerinde Kemalizmin korunması gerekçeli baskı ortamının etkin olduğunu da biliriz.Bu darbe ortamlarında uygulanan baskılar, yasaklar sayesinde fetö tarzı yapılanmalar meşru ortam yakalamışlardır.
Darbe gecesi Suriyeli kardeşlerimizle omuz omuzaydık. Bana Gazze'den telefon açan bir kardeşim ‘biz şu anda Gazze sokaklarında hepimiz Türkiye’ye dua ediyoruz sakın pes etmeyin’diyordu. Bugün Türkiye’de yöneticilik yapan insanlar ölümlüdür.Maslahata dayalı kazanımlarımızı borçlu olduğumuz bir siyasal konjonktür var ama Allah günleri aramızda döndürüyor.Peki biz neler yapmalıyız ve kazanımlarımızı nasıl sağlam bir zemin, metod ve sağlam nesillerle koruyup geliştirebilmeliyiz? Şu an olduğu gibi yatay bir pozisyonda darbeyi karşılarsak ki bu, genelde emir alan bir pozisyondur, her zaman savuşturamayabiliriz. Oysa gerektiğinde dikey strateji geliştirebilen zeminimizin olması gerekli ki her an güçlü savunma ve atraksiyon içinde olabilelim. Bunlar; meseleleri fıkhetme ortamı, istişare, ortak ümmet aklı ve tecrübesi demektir, maslahatın mümbit ortama durduğu zamanlama demektir ki daha bu sahada çok ama çok başlardayız daha. Bu kıvamı birlikte olgunlaştıracağız. Bu aynı zamanda bilinçli cemaat oluşturmakla mümkün olabilecek de bir durum.
Meydanda direnen herkes birbirine çok güzel davranıyordu. Sen hangi gruptansın gibi bir durum yoktu, olamazdı da. Oysa normal zamanda Müslümanlar hala birbirine tahammül edemiyorlar. İş yerinde olmadık amirlere tenezzül eden şahıslar aynı safta namaz kıldığı kardeşlerine tahammülsüz. Bizler Şura 39’da emredilen ‘’Onlar bir sıkıntıya uğradıklarında kardeşlerine yardım ederler’’ ve Saf Suresinde ‘’Allah'ın nezdinde saf bağlayıp kurşunla kaynatılmış duvarlar gibi saf saf olanlar’’şeklinde vurguladığı; Müslümanlar olarak kendi yapımızı, kendi toplumsal modelimizi oluşturmalıyız. Yani sahip olduğumuz nimetin kıymetini bilmeliyiz. Eğer bu nimetin farkında olmazsak nimet bizden alınır başka bir topluma verilir.(Enfal53)
Adil olmalıyız. ‘’Bir kavme olan kininiz sizi adaletsizliğe sevk etmesin’’ diyor Rabbimiz ve ayetin devamında ‘’eğer böyle yaparsanız Allah'ın korumasından çıkarsınız’’ diyor yani biz adil olacağız, adaleti herkes için göz edeceğiz,haklılığımızı zulme, adaletsizliğe, haksızlığa satmayacağız ve Allah'ın lütfundan, rahmetinden bigane kalmamış olacağız.
İslami cemaatlerin adalet ve merhamet kaynaklı yeniden hayırlı toplum olmaya, ibadet değerliliği içinde üreteceğimiz yeni içtihatlara, kendi fıkıh ortamına, şuraya şiddetle ihtiyacı var. Zira böylece İslami bir cemaat olabilelim. Eğer bunu hedefler ve de yaparsak, Allah bizi cennetine koyacağını söylüyor. Nefsini tezkiye eden, dünyalık ihtiraslardan arınan nefisler olarak; cenneti hak kazanan ve ayaklarını yaşadığı ve ölümüne kadar İslam yolunda sabit tutan Müslümanlar olabilmek temennisiyle..