Alper Görmüş’ün konuyla ilgili Serbestiyet’te yayınlanan “Cemaat İçinden, Doğrudan Fethullah Gülen Eleştirileri...” başlıklı yazısı şöyle:
Liderliğini Fethullah Gülen’in yürüttüğü cemaat yapısının içinde olgunlaşmış, kariyerleri boyunca da Gülen’in fikrî yaklaşımlarını benimsemiş üç akademisyenin yönettiği bir internet sitesi, bugünlerde cemaat tabanının hedefinde... Çünkü Gökhan Bacık, Ahmet Kuru ve Özgür Koca’nın yönettiği Kıtalararası adlı site, cemaat içi eleştiri çerçevesini son bir ayda Fethullah Gülen’i de içine alacak biçimde genişletti.
Kıtalararası’nda çıkan ilk yazı Özgür Koca imzasıyla 15 Eylül 2017’de yayımlandı: İslami Hareketler ve Lider.
Yani sitenin iki buçuk aylık bir ömrü var. Fakat aslında bu üçlü, Mart 2016 - Temmuz 2016 arasında Maviyorum başlığıyla bir başka siteyi hayata geçirmişlerdi. Maviyorum’da çıkan son yazının tarihi 11 Temmuz 2106, yani 15 Temmuz darbe girişiminden sadece üç gün öncesi...
Kıtalararası ile Maviyorum arasındaki 14 aylık boşluk, muhtemelen kurucuların 15 Temmuz’la birlikte yeni bir değerlendirme yapmalarından ve durup düşünme ihtiyacından kaynaklanıyordu.
İki yayın arasındaki içerik farkı, bu durup düşünme döneminde kurucuların Gülen Cemaati ve cemaatin lideri üzerinde epeyce kafa yorduklarını gösteriyor. Nitekim Maviyorum’da doğrudan doğruya Cemaat eleştirileri görülmez, buna karşılık daha genel siyaset ve felsefe sorunları ile İslam’ın yüzyüze olduğu sorunlar üzerinde odaklanılırken, Kıtalararası’nda yalnızca Cemaat’in değil, doğrudan Gülen’in eleştiri masasına yatırıldığı yeni bir yönelim görülüyor.
Maviyorum ve Kıtalararası’nın temel ortak teması
Aradaki bu önemli farka rağmen, her iki sitenin en temel ortak meselesinin, Gülen Cemaati’nin neden bir sivil toplum inisiyatifi olarak kalmayıp “damardan” siyasete yöneldiği sorusuna cevap aramak olduğunu söyleyebiliriz. Bu cümleden olmak üzere, üç akademisyen ile sitede makaleleri yayımlanan başka isimlerin, Cemaat’in “devlete sızma ve ele geçirme” perspektifini açıkça mahkûm ettiklerini de ekleyelim. Yani temel eleştiri, Gülenciliğin devlet içindeki güçlerinin bir noktada iktidarı ele geçirme hevesine kapılmalarına değil, ondan on yıllar öncesine dayanan, Cemaat’in devlet içinde örgütlenmesi çabasına yöneltiliyor.
Tema ortak, fakat...
Zaten Maviyorum’da yayımlanan ilk yazının başlığıyla (Sivil Toplum Kuruluşları Siyaset Yapmalı Mı?, Fevzi Bilgin, 8 mart 2016), ben bu yazıyı yazarken Kıtalararası’nda yer alan son yazının başlığının (Sivil Toplum, Türkiye ve Gülen Cemaati, Savaş Genç, 18 Kasım 2017) işaret ettiği sembolizm de iki sitenin temel ortak meselesinin ne olduğunu net bir biçimde gösteriyor.
Fakat ortak temayı vurgularken, bu temanın iki dönemde ele alınış biçimindeki farkı da gözden kaçırmamak gerekir: Maviyorum’daki ilk yazıda Gülen Cemaati’nin ismini anmadan sivil toplum kuruluşları ile siyaset arasındaki ilişkiye odaklanılırken, Kıtalararası’ndaki son yazıda bu defa adlı adınca -bir sivil toplum örgütü olma iddiasındaki- Gülen Cemaati’nin siyaset karşısındaki pozisyonuna odaklanılıyor... Bu da bize, Kıtalararası’nın, Maviyorum’a kıyasla çok daha somut bir Cemaat eleştirisine yöneldiğini bir kez daha gösteriyor.
Eleştiri: Genelden özele, soyuttan somuta...
Cemaat’in sivil toplum sınırları içinde kalmayıp devleti yönetme hevesine kapılması şeklindeki temel eleştirinin nasıl genelden özele, soyuttan somuta evrildiğini daha iyi anlayabilmek için işaret ettiğim bu iki makaleden kısa alıntılar sunmak istiyorum...
15 Temmuz darbe girişiminden birkaç ay önce Fevzi Bilgin’in Maviyorum’da kaleme aldığı yazıda, dediğim gibi Cemaat adı geçmiyor, “sivil toplum kuruluşları” ile siyaset arasındaki ilişkiden söz ediliyordu. Fakat aşağıda okuyacağınız satırlardan da anlaşılabileceği gibi bir “kızım sana söylüyorum gelinim sen anla” anlatmasıydı bu:
“İktidar sahipleriyle düzenli ve sürekli angajman içerisinde olmak, bir topluluğu tabii olarak güç, empoze ve iktidar mücadelesi içeren siyaset faaliyetinin bir aktörü gibi göstermektedir. Bu durum, çoğu zaman bu grupların olduklarından daha güçlü görünmesine yol açmaktadır. Daha kötüsü, bu türlü angajmanlar sonunda bu gruplar kendilerini güçlü ve nüfuzlu görmektedirler. Angajmana her siyasinin bir rakibi, her siyasi partinin bir alternatifi olduğu düşünülürse, bu tür angajmanların dost yanında düşman da kazandırdığı açıktır. Bunun yanında, siyasi angajman içerisine girenlerin de zamanla siyasallaştığı, çoğu zaman muhataplarının siyasi ve partizan pozisyonlarını benimsedikleri görülmektedir.”
17-25 Aralık (2013) ile 15 Temmuz (2016) arasındaki dönemde Cemaat’in yaklaşımlarını televizyonlarda dile getiren akademisyenler arasında en fazla öne çıkanlardan biri olan Savaş Genç’in 18 Kasım 2017’de Kıtalararası’nda yayımlanan makalesi ise bundan çok daha fazlasını içeriyordu:
“(...) Devlet içinde isimleri Cemaat’le zikredilen aktörlerin icraatları kamuoyunda Cemaat’in sadece bir sivil toplum örgütü olmadığı algısını üretirken, hemen her siyasi konuda beyanat veren liderinin de sadece bir kanaat önderi olmadığı düşüncesi toplumda yerleşti. (...) Sonuçta, en azından bir seçim döneminde, insanlar Cemaat’e bakınca örgütlü olarak bir grup polisin milletvekili seçilmesi için çabalayan insanlar görmekteydi. (...) Cemaat’in yapması gereken, toplumda daha önce yükselen eleştirileri görerek, devlet içinde var olma gayretinden vaz geçip, 657’ye tabi olan kitleye çay sohbeti bile düzenlememekti.”
Üç kurucunun sert eleştirileri
Gülen Cemaati içinde tartışmalara yol açan Maviyorum ve Kıtalararası sitelerinin üç kurucusunun özellikle ikinci dönemde dile getirdikleri ve doğrudan Gülen’i hedef alan eleştirilerine bu ilk yazıda değinemedim.
Perşembe günü hem bu yazıları hem de yazılara gösterilen tepkileri ele alacağım.