15 Temmuz Gecesi Gidenlerin Ardından Duyulan Acı

Yeni Şafak gazetesi çalışanı Mustafa Cambaz ile reklamcı Erol Olçok ve onun oğlu Abdullah Tayyip Olçok 15 Temmuz gecesi darbeciler tarafından katledilmişti. Kaleme aldığı yazısında Mustafa Karaalioğlu, gidenlerin ardından duyduğu acıyı paylaşıyor.

Bugün Karar gazetesinde “Acı o kadar büyük ki iki sene geçmiş olamaz” başlığıyla yayımlanan Mustafa Karaalioğlu imzalı yazıyı ilgilerinize sunuyoruz:

15 Temmuz darbe girişiminin püskürtülmesi, mağlup edilmesi ve yenilmesi; yani, neticesi ne kadar gurur vericiyse, hatıraları o kadar acıdır. Hayatın bir anda bambaşka bir yoldan akmaya başlaması ve bir daha asla eskisi olmaması acıdır. Bunu yaşayanlar bilir. O gece yakın dostlarını şehit verenler anlar ancak…

Meş’um akşam Mustafa Cambaz’la Çengelköy’de oturacaktık, sohbet edecektik. Tanklar köprüyü tutmuş, askerler ortalığa çıkmışken birkaç yüz metre aşağıdan, daha ne olup bittiğinin farkında olmayan kalabalığın arasından aradı:

“Neredesin yahu! Geldim bekliyorum…”

“Mustafa… FETÖ’cüler darbeye teşebbüs etmiş. Ortalık karışık…”

Şaşırdı ama her zamanki gibi mütevekkil ve sakindi: “Ne diyorsun?”

“Kendine dikkat et. Ulaşabilirsem oraya geleceğim…”

“Tamam abi…”

***

Son konuşmamızdı.

Mustafa oradan eve gitmiş, televizyonu açmış. Cumhurbaşkanı’nın çağrısı duyar duymaz sahile yürümüş. Şehadete koşmuş. Bir dünya değişmiş, bir can uçmuş ama hâlâ kimse ne olduğunu bilmiyor. Kimse kimin nerede olduğunu bilmiyor.

Alparslan arıyor..

“Abi babamdan haberin var mı?”

“Yok oğlum…”

“Ben de ulaşamıyorum. Bak söylüyorum. O şimdi en tehlikeli yere atlamıştır…”

“Dur oğlum sakin ol. Ben de arıyorum, şimdi buluruz…”

Ama ne mümkün? Onlarca kez arıyorum cevap yok. Alparslan tekrar beni arıyor. Ben yine Alparslan’a “Biraz dur” diyorum. Ben yine arıyorum, Mustafa cevap vermiyor. Parmaklarım kontrolden çıkmış, durmadan arıyorum. Biri tamam ama ikinciye cevap gelmeyince anlıyorum bir tatsızlık olduğunu. Çünkü 20 yıllık arkadaşlıkta böyle bir şey hiç olmadı. Olsun… Yine devam. Belki telefonu duymuyordur, belki düşürmüştür. Belki şehit olmamıştır, belki sadece yaralanmıştır. Bitmek tükenmek bilmez belkiler…

Ama o acı çoktan gelip içime oturdu bile. Birkaç hafta önce babamı kaybetmiştim. “Hangimiz erken ölürse defin vazifesi kalanındır” diye kavilleşmiştik. Yoksa Mustafa bu ağır yükü bana yükleyip gitti mi aramızdan?

Mustafa nerede derken Erol’un haberi geldi. Olamaz. Hem de oğluyla, Abdullah Tayyip’le birlikte. Olamaz…

Telefonlar, arayıp sormalar. Birader hastanelere daha yakın. “Git bak bakalım Hasan, doğru mu duyduklarımız?”

Sonra yürek dağlayan haberler birer birer yağıyor. Alparslan arıyor, Hasan arıyor. İkisi de kırgın, üzgün, perişan. İkisi de metin ama metanet neye yarar? Mustafa yok, Erol yok… O geceye kadar adlarını duymadığımız ama şimdi hepimizin ebedi dostu olan yüzlerce Mustafa, yüzlerce Erol artık yok.

Acım o kadar büyük ki üzerinden iki sene geçmiş olamaz diyorum…

Mustafa Cambaz, bizim için şehit oldu. Bize de her gün geçtiğimiz yoldan onun yere düştüğü yere bakamadan geçmek kaldı.

Erol Olçok şehit oldu. Bize de onun adının geçmediği tek bir sohbet yapamamak miras kaldı.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!