Biz balığı kuyruğundan kokluyoruz. Oysa balık baştan kokar..
Bir kısım çevreler bu işin askerleri yıpratmak için yapıldığını iddia ediyor.. Alınganlık gösteriyorlar.. Tamam asker yıpratılmasın da, gazeteci yıpratılsın mı, doktorlar yıpratılsın mı, iktidar, parlamento, siyaset niye yıpratılsın? O zaman kimden hesap soracaksınız?
Ama herkes aslında bu işin içinde herkesin olduğunu biliyor.. Şeyh de var, fahişe de. Asker de var, yargıç da, siyasetçi de, politikacı da, parti genel başkanı da, gazeteci de..
Aslında bu sayacağım grubtan mesela birer düzine adam tutuklansın, sanıklar arasında eşitlik sağlansın, o zaman da şikayet ederler mi bilmiyorum.
12 general, 12 albay, 12 astsubay, 12 parti yöneticisi, 12 akademisyen, 12 sendikacı, 12 STK ve vakıf yöneticisi, 12 milletvekili, 12 bürokrat, 12 din adamı, 12 işadamı, 12 yazar, 12 gazeteci, 12 mafia babası, 12 kaçakçı, 12 bankacı, 12 yargı mensubu, 12 emekli, 12 sanatçı, 12 tasnif dışı.. Toplam 240 kişi.
Öyle sanıklar var ki, sadece emir verildiği için işini yapmak mecburiyetinde kalan insanlar bir kısmı. Tamam her haltı yemişler ama, karar verenle tetik çeken bir tutulur mu?
Fuhuş çetesi ile ağlarına düşen, piyasaya sürülen kadın bir tutulur mu?
Bunları aynı hapishanede tutmak bile tehlikeli.. Adamlar itiraf etmek istese de edemez.
Askerinin de siyasisinin de sivilinin de ayrı ayrı, yüksek güvenlikli hapishanelerde tutulması ve herkesin sürekli olarak kameralarla izlenmesi gerek.. Hatta vücudlarına GPS takıp sensörlerle vücud ısılarının bile sürekli takip edilmesi şart.. Sanıkların sağlık ihtiyaçlarının orada sağlanması gerek. Kimi boynunu kırıp hafızasını kaybediyor, kimi aylardır hastanede yatıyor, kimi kaç defa suikast tehlikesi atlatmış.. Kimi askeri hapishanede, kimi normal cezaevinde, kimi GATA’da, kimi üniversite hastanesinde..
Sıradan bir darbeci çete değil bu.. Bir devletin, bir milletin geleceği sözkonusu olan..
Bana kalırsa, Mehmet Baransu’nun savcılığa teslim ettiği dosyalar açılacak olursa, en az bugünkü gözaltı ve tutuklu sayısının on katı insanın gözaltına alınması gerekecek.
Hele bir de buna kozmik odayı eklerseniz..
Nisan ayında bir yandan Nevruz, bir yandan Ermeni meselesi, bir yandan İsrail’in muhtemel provokasyonu hepsi üst üste geliyor..
Aslında 23 Nisan’da Milli Egemenlik konusu var. Onu 24 Nisan’la gölgelemeye çalışacaklar ve ardından 19 Mayıs..
Aslında 19 Mayıs tartışması da bunların taşıyabileceği bir tartışma değil.. Mustafa Kemal’in Samsun’a kimin emri ile, nasıl ve niçin çıktığını bilmeyen kaldı mı? Sıvas ve Erzurum konferanslarında neler tartışıldı ve alınan karar neydi? Ankara’ya gelen Heyet-i Temsiliye adına Ankara’ya gönderilen mektup nasıl başlayıp, nasıl bitiyordu? Kuvayı Milliye ve Müdafayı Hukuk cemiyetlerinin varlık temeli neydi? Bunların hepsi 23 Nisan’da açılan 1. Meclis’in açılış programında gizli..
31 Mart’ta da diyecek bir şeyleri yok. İttihat Terakki’nin avukatlığına soyunacak halleri yok herhalde..
27 Mayıs’ı bu sene ağızlarına zor alırlar. Eğer Anayasa değişikliği gerçekleşirse, 12 Eylül’le birlikte 27 Mayıs’ı da tartışabiliriz.. 29 Mayıs’ta İstanbul’un fethi var.. Laikçilerin bu işten hiç hoşlanacaklarını sanmıyorum..
Çanakkale savaşında bile Kemalistler inisiyatifi kaybetti. Bizimkiler aldı başını gidiyor.. Bu konuda İttihat Terakki’nin avukatlığı bizimkilere düştü gibi sanki..
Ermeni soykırımı iddiaları ile, Çanakkale savaşını kısa aralıklarla anıyor olmak ne garip değil mi? İkisi de İttihat Terakki döneminde gerçekleşti.. Ermenistan’ın doğuşu da, aslında bu savaşla bağlantılı..
Bizimkiler de, Ermeniler de bu iki olayı sanki birbiri ile hiç ilgisizmiş gibi gösteriyor.. Aslında Çanakkale’yi anlamadan İmparatorluğun yıkılışını, Ermeni meselesini anlamadan Cumhuriyetin doğuşunu anlamak bana göre çok da mümkün değil.. Hatta Ermeni meselesi ile İsrail’in doğuşu arasında da bir ilişki var, arada belli bir zaman farkı olsa da..
Bu ülke neden böyle, bugün yaşadığımız olayların, darbelerin, irtica tartışmaları, bölünme paranoyası, katı laikçi uygulamaların arkasında yatan sebebleri anlamak için bu dönemde olan olayları iyi bir şekilde tahlil etmek gerekiyor..
Tarih övgü ya da sövgü kitabı değil, tecrübeler kitabıdır. Tarihten ders alınır.
Tarihini bilmeyen milletlerin gelecek hayalleri de olmaz..
Çanakkale’yi, Kurtuluş Savaşı’nı, bildiğimizi sandığımız birçok olayı, ezberlerimizi bir kenara bırakıp, önyargısız bir şekilde yeniden sorgulamamız gerekiyor.. Bilgi sahibi olmadan kanaat sahibi olmanın kimseye bir faydası yok.. Gerçeklerle yüzleşmekten korkmamamız gerekiyor.. Bu engeli aşmadan sağlam bir geleceğin inşası mümkün değil..
Ergenekon’un derin kökleri bu olaylarda gizli.. Sadece yüzeydeki çalılıkları budayarak bu beladan kurtulamazsınız.. Bu işin paradigmasını / öncüllerini, hazırlayan sebebleri sorgulamamız ve “nerede yanlış yaptık” sorusunu sormamız gerek kendi kendimize..
Sadece Ergenekoncuların değil, bizim de değişmemiz gerek.. Yoksa mevcudu yıkarsınız, yerine yenisi kurulur..
Mevsim kıştan bahara dönerken, keskin bir hesaplaşmaya hazır olun.. Dilerim korkulan olmaz.. Bakarsınız, bahar gelmiş.. Birilerinin karanlık odalardaki hesapları boşa çıkmış.. Neden olmasın.. Ama siz yine de hazırlıklarınızı kötü ihtimale göre yapın ve tedbirli olun. Selam ve dua ile..
VAKİT